Yasadığını Çeviri İspanyolca
13,286 parallel translation
31 yıldır burada yaşadığını Avery ailesini ve Steven'ın "renkli" geçmişini bildiğini ifade ediyor.
Él lleva 31 años aquí, dice que conoce a los Avery y a lo que él llama "El pasado colorido de Steven".
Bay Dassey, dayınızın nerede yaşadığını biliyor musunuz?
Sr. Dassey, ¿ sabe dónde vivía su tío?
Fakat yaşadığı hiçbir acı omuzunda taşıdığı hiçbir yük Wisconsin Eyaletinin ve onun için çalışanların Steven Avery'ye ve ailesine çektirdikleriyle mukayese edilemez.
Pero... cualquier dolor... cualquier carga que esté soportando... empalidece en comparación con lo que el estado de Wisconsin y quienes trabajan para él le infligieron a Steven Avery y su familia.
Aldığım eğitimler ve insanlarla edindiğim tecrübelere dayanarak kendi içinde bir mücadele verdiğini, bir iç çatışma yaşadığını hissettim. Bir şeyler saklıyordu.
Con todos mis años de experiencia en el trato con la gente, me pareció que esa conducta daba cuenta de una lucha interna, de un conflicto, de que ocultaba algo.
Ve gerçek, o kış yaşadığı onca travmanın ardından ilk önce yaşıtı olan kuzeniyle konuşmasında ufak ufak boy göstermeye başladı.
Y empezó a escapársele poco a poco, primero con su prima, su par, después de ese invierno tan traumático.
İnsanın Yaşadığı Durum.
"Un estado que uno experimenta"?
Benim tek isteğim kızımın yaşadığı hayatı sevmesi.
Quiero que mi hija ame su vida.
Bir kadının doğum esnasında yaşadığı acının bir erkeğin katlanmak zorunda olduğu her şeyi fazlasıyla aştığı genelde kabul edilir diye düşünüyorum.
Es bien sabido que el dolor de parto es algo mucho más allá de lo que cualquier hombre soportaría.
Şu anda çorba krizi yaşadığın için üzgünüm.
Lamento tu crisis de sopa.
Queens, yaşadığın yer bu muydu?
Queens, que es donde vive?
Nerede yaşadığını bilmiyorum ki lan!
¡ Mujer! No sé dónde coño vives.
Tevazu ile yaşadığımız zaman, Tanrının koruması içimize yağar.
Cuando vivimos en la humildad, la providencia de Dios llueve sobre nosotros.
Hâlâ yaşadığını bilseydim,... bunun olmasına asla izin vermeyeceğimi biliyorsun.
Si hubiera sabido que vivías, no habría permitido que sucediera.
Buraya taşındığımızda, bu kasabanın da tıpkı yaşadığım diğer yerler gibi olacağını düşünmüştüm.
Cuando me mudé para aquí, pensé que esta sería como otras ciudades donde había vivido.
Kayıp çapkının yaşadığı ortaya çıktı. Çeviri :
PLAYBOY DESCUBIERTO VIVO Un año después de que su avión se estrellara en el monte
Neredeyse yaşadığınız bir şehir.
Es apenas un pueblo en que se vive.
Eğer size herhangi bir rahatlık getirirse, özledim talben, Amanda ve Charlie'nin yaşadığını ve Felix'i de biliyorum.
Si le ofrece algo de comodidad, Srta. Talben, debes saber que Amanda y Charlie viven, y Félix, también.
Evet, dışarıda bir yerde gölgelerde yaşadığını söyleyenler var.
Dicen que anda por ahí, viviendo en las sombras.
Bu şu an yaşadığın değişimlerden sadece biri.
Ese es uno de los cambios que estás atravesando en este momento.
Zira orası yaşadığınız yer.
Porque ahí es donde viven.
Onların, burada, gerçek bir adamın yaşadığını bilmeleri gerek.
Necesitan saber que gente de verdad, realmente vivió aquí.
Nasıl yaşadığını göster.
¡ Muéstrame cómo vives!
Poppy, Creek'in yaşadığını hâlâ nasıl düşünebilirsin?
Poppy, ¿ cómo puedes creer que Arroyín esté vivo?
Sanırım mağara adamlarının yaşadığı günlerde atalarımız geceleri ateşin etrafında toplanırdı. Lşığın bittiği yerdeki karanlıkta kurtlar ulurdu.
Creo que en los días del hombre de las cavernas, nuestros antepasados, se reunían en torno al fuego por la noche... y los lobos aullando en... la oscuridad, más allá de la luz.
Hayatını nasıl yaşadığına bakman gerek.
Necesitas averiguar cómo moverte a través de tu vida.
Bana yasadışı olmayan bir şey olmadığını söyle.
Dime que no es algo ilegal.
Yaşadığımız yeri, kızlarımın okulunu.
Mi casa. - La escuela de mis hijas.
2004'te suçlardaki limit yasalarının kaldırılmasından sonra Paco'nun yaşadığı ortaya çıktı.
En el año 2004, justo cuando sus delitos en España habían prescrito, unos periodistas encontraron vivo a Paco...
Onu bulduklarında emekli olduğunu ve birikimleriyle yaşadığını söyledi. Beni hiç aramadı.
[NARRA] " Cuando lo encontraron, aseguraba que se había retirado y que vivía de sus ahorros, nunca me llamó...
Aynı evde yaşadığın adam kim peki?
¿ Quién es el hombre con el que compartes tu casa?
Ama 1920'ler ve 50'ler arasında, boksun altın çağını yaşadığını çok iyi hatırlıyorum.
Pero me acuerdo bien que, de los años 20 a los años 50, vivimos la edad de oro del boxeo.
Yaşadığı evin kirasını ödeyen işyeri
¿ Uno que sostiene a alguien en la casa donde vive?
Benim hakkımda bu kadar yeter. Yaşadığınız bu kasabanın başarısızlığı hakkında konuşalım.
Ya no hablemos de mí... hablemos de esta porquería de pueblo en el que viven.
Aritmetikte sorun yaşadığınızı mı düşünüyorsunuz? Benim daha büyük sorunlarım var.
Creen que tienen problemas con Aritmética, yo tengo peores problemas.
Bunca zaman senin neler yaşadığını hiç düşünmedim.
No me había puesto en tu lugar en todo este tiempo.
Bize o gece yaşadığınız olaylar silsilesini anlatın.
Háblanos de la secuencia de eventos la noche que fue alcanzado.
- Eğer ben o kapıdan çıkarsam bir daha ki gelecek olanlar, polisler olacak. Ve size Cathy Morton Trust hakkında sorular soracaklar. Tek gelirli bir ailenin bu evde nasıl yaşadığını yeni bir BMW'ye nasıl sahip olduğunuzu ve Florida tatillerinizi nasıl yaptığınızı soracaklar.
Bueno, si salgo por esa puerta... a los siguientes que escuchen tocar será a la Policía... y van a estar preguntando todo... sobre el fondo de Cathy Morton... y como un sólo ingreso en la familia... les permite vivir en una casa como ésta... y son capaces de conducir un BMW nuevo... y tomar vacaciones en la Florida.
Varlığımızın yarısından fazlasını yaşadığımız büyük, şişman, aptal, anlamsız dünyaya hoş geldin.
Y tú te estás metiendo conmigo.
Kusura bakma, burada yaşadığın zamanlardan beri yani.
Disculpa, quise decir desde que vivías aquí.
Deney bittiğinde, bütün gönüllülerle, tek tek konuştular... Herkes, neler yaşadığını anlattı.
Cuando el estudio fue finalizado, los voluntarios relataron todas las cosas que les habían pasado.
Seni, senin gibi annesi ve babası olmayan çocukların yaşadığı bir yere götüreceğim.
Te llevaré a un lugar... con otros niños como tú. Sin papá y sin mamá.
Bak, döndüğümüzde Dorian'ın yaşadığı yeri bulup evine gideriz, o uyuyana kadar bekleyip saati geri alırız. Çok ciddiyim, dostum.
Cuando volvamos, investigamos dónde vive Dorian, y cuándo esté dormido le robaremos el reloj.
Burada kimin yaşadığını biliyorum.
Sé quién vive aquí.
Minibüste buluşuruz dediğinde minibüste yaşadığını... düşünmemiştim sadece.
Cuando me dijiste que nos viéramos en la camioneta no sabía que vivías en ella.
Hala yaşadığınız için çok mutluyuz.
Nos da mucho gusto que sigan vivos.
Yaşadığın yeri biliyorum!
¡ Sé dónde vives!
Eğer tekrar buluşamazsak birlikte yaşamayı düşündüğümüz hayatı senin yaşadığını hayal edeceğim.
pero si no volvemos a vernos cuento con que vivirás la vida que soñamos.
Bravo'nun savaşçı kodu tarafından yaşadığını söyledim.
Bravo sigue el código del guerrero.
Kızımın yaşadığını bilen biri varken öylece oturacak mısınız?
¿ Quiere sentarse sin hacer nada mientras alguien por ahí tiene a mi hija?
Ablamın yaşadığı talihsizliği biliyorsunuz.
Conoce la desventura, de mi hermana.
Bak Cassie, senin yaşadığın şey hayatta kalma suçluluğu olarak bilinir.
Lo ves, Cassie, lo que tú experimentas es... algo que se conoce como culpa del superviviente.