Şeker Çeviri İspanyolca
13,473 parallel translation
- Şeker arıyordum sadece.
Solo estaba buscando algo de azúcar.
Tanrı'ya şükür, karneye bağlamayı düşündüm ama hayır, o kum deryasında bile şeker bulurdu.
Gracias a Dios, la racioné, pero no, ella encontraría azúcar en una duna de arena.
Onları ararken aşağı inip ikimize de şeker alacağım...
Voy abajo a conseguirnos un poco de caramelo mientras yo los llamo,
Tezgahta şeker var, tahta olan.
Hay azúcar en el estante del Wedgewood.
Hayır finallerimiz sırasında soyunup, şeker dağıtarak kütüphaneye yürüdüğün için.
No, porque solías desnudarte durante los exámenes finales en la biblioteca y te paseabas dando caramelos.
Başkanın bu ülkeyi demiryollarıyla birbirine bağlama hayalleri Mormon kavaklarından kereste, Mormon pancarından şeker Mormon buğdayından un ve Mormon ateşinde dövülmüş aletler olmadan dağılır gider.
El sueño del presidente de unir este país por ferrocarril se derrumbará sin madera de álamos mormones azúcar de remolacha mormona, harina de trigos mormones y herramientas forjadas en fuego mormón.
Bohannon, madem oraya kadar gidiyorsun Hanna'ya Gingham'dan bir top kumaş, oğlanlara da şeker getirir misin?
Sabes, Bohannon, ya que te vas a marchar de todas maneras ¿ te importaría recoger una madeja de percal para Hanna y algunos caramelos para los chicos?
- Ben şeker bulurum.
- Encontraré el azúcar.
Bana biraz şeker gerek.
Solo necesito azúcar.
Bu kadar şeker onları heyecanlandırır. Sinirli ve gergin yapar, ayrıca...
Todo ese azúcar los va a agitar, acelerar y- -
Bunun sıradan bir şeker olduğunu sanmıyorum.
No creo que esto sea azúcar normal.
Şeker olduğunu düşünmüştüm!
¡ Pensé que era azúcar!
Üzerinde "şeker" yazıyor.
Dice "Azúcar".
Harika vakit geçiriyoruz. Her şey şekere benziyor. Şeker, şeker, şeker, şeker!
Gato, nos divertimos tanto ¡ y todo parece dulces, dulces, dulces!
- Babam çiçekleri ezer şeker kamışı suyuyla karıştırıp farelere tuzak kurardı.
Mi padre solía machacar las flores, con zumo de caña, como veneno para las ratas.
Pamuk şeker.
Un cono de helado.
Bir kase şeker isteyecektim ama şeker istemenin sınırı aştığını söyledin.
Quería pedirte una taza de azúcar pero dijiste que eso estaba prohibido.
Bir de şeker mi katıyorsun? Hayır.
¿ Con el dulce?
Beyaz pirinç yok, beyaz un yok, beyaz şeker yok.
Nada de arroz blanco, nada de harina blanca, nada de azúcar blanco.
Daha renkli meyve ve sebze yemek bitkisel vitamin alımını artırır ki bu da kalp krizi kanser ve şeker hastalığı riskini azaltır.
Sí y comer más frutas y verduras de colores aumenta la ingesta de fitoquímicos, que está vinculada a la disminución de enfermedades del corazón, cáncer y diabetes.
Evet, yeterince şeker, kafein ve alkol aldığım zaman, harika hissederim.
Sí, cuando tengo el nivel correcto de azúcar, cafeína y alcohol, me siento genial.
- Tek istediğim ; beyaz ekmek, makarna... - Üstüne biraz şeker serpmek.
O sea, lo único que me apetece es pan blanco, pasta blanca, y espolvorear un poco de azúcar encima.
Bul bakalım şeker hangi elimde?
En menos de dos semanas, voy a cumplir 18.
- İsteriz, sen şeker ister misin?
Sí. ¿ Quieres ser el caddie?
Tepside şeker var ama bal istiyorsan...
Puse algo de azúcar en la bandeja, pero si quieres miel, entonces...
- Şekür, lütfen? - Şeker mi?
¿ Azúcar?
O çok şeker biri ama yetmiyor.
Es... encantadora, pero no basta.
'İnsanlarla baş etme becerisi şeker ya da kahve gibi satın alınabilir bir üründür.'
'La capacidad de tratar con personas Es como un bien adquirible como el azucar o el cafe'.
Canlı renkte, kıtır kıtır şeker kaplılardı.
Tenían ese rico y crujiente recubrimiento de toffe.
Komşun uğrayıp şeker istemedi...
Tu vecina no ha pasado a pedir prestado azúcar...
Ona şeker alıp "Annene söyleme." derdin.
Le comprabas golosinas y le decías : "No se lo digas a mamá".
Bütün yol boyunca, buzlu şeker çubuğuyla ön dişlerime baskı yapmıştı sanki oraya gidene kadar dişlerimin öne fırlaması geçecekmiş gibi.
Todo el camino me hizo que me apretara las paletas con un palillo para meterlas para adentro antes de que llegáramos.
Ailecek Hawaii'ye tatile geldik otel odasında şeker yiyip film izlemeye değil.
Vinimos a Hawaii para pasar una buenas vacaciones familiares, no para sentarse en una habitación de hotel, enganchados a los dulces y a la tele por cable.
Kaç tane şeker mi şaka mı torbası bıraktın buraya?
¿ Cuántas bolsas de truco-o-trato has dejado?
Ayrıca Ali'nin kaba arkadaşları ile buluşup ormana şeker paketleri bırakıyor.
Y se está reuniendo con sus sospechosos amigos, dejando caramelos en el bosque.
Jüri artık şeker gibi kızlara taç giydirmiyor.
Los jueces no les dan coronas a piruletas andantes.
Kabartma tozu mayaya karşı, akçaağaç şurubu bala karşı eski tarz şeker ve Tanrı aşkına bu malzemeler için neredeyse 300 yıllık din savaşı çıktı.
Bicarbonato de sodio contra levadura, jarabe de sirope contra miel azúcar común, y por Dios, hubo como 300 años de guerra santa por el relleno.
Böyle bir şeyi ödüllendiremezsin. Bu yüzden sen çocukken ne kadar ağlarsan ağla sana şeker vermezdim.
No puedes premiar la conducta de esa manera... por qué nunca me rendí cuando pedías caramelos cuando eras niño no importaba lo mucho que llorabas.
Şeker ambalajı kadar değeri olmayan anlamsız diziler.
Un montón de hilos sin sentido que no son más que el envoltorio de un caramelo de Dios.
Bana pamuk şeker alabileceğini söyledin.
Dijiste que podía comer algodón de azúcar.
Nereye gidiyorsun bakayım şeker şey?
¿ A dónde vas, amigo?
Naneli şeker?
¿ Uno de menta?
O naneli şeker boğazımda kalabilirdi.
Me podría haber atragantado con ese caramelo.
Ne zaman görsem bana şeker veriyor.
Siempre me da caramelos cuando lo vemos.
Gömdüğüm yeri bulabilmek için şeker dökerek işaretlemiştim ama sanırım birileri onları yemiş.
Hasta dejé unos MM para marcar el lugar donde la dejé, pero algo debe habérselos comido.
Şeker mi şu?
Oye. ¿ Eso es un MM? - ¿ Dónde?
Karışık şeker.
Caramelos variados.
Şeker ve krema da var. İşte oldu.
Tengo algo de crema, un poco de azúcar.
Krema ve şeker de var.
Tomen un poco de leche y azúcar.
Çayımda şeker tadı istiyorum.
Quiero que mi té tenga sabor dulce.
Bildiğimiz kadarıyla Culper hâlâ hayatta ve Livingston'da hapishane olarak kullanılan şeker imalathanesinde tutuluyor.
"Hasta donde sabemos, Culper aún está con vida y está siendo retenido en la prisión Sugar House en Livingston."