English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ F ] / Fakat

Fakat Çeviri Fransızca

59,689 parallel translation
Fakat kaderin burada.
Mais ton destin... est ici.
Wilkins'in ölüm nedeniyle ilgili dedikodular olacaktır fakat Rand, gücünü göstererek bu korkuları dindirebilir.
Il y aura des rumeurs sur le décès de Wilkins, mais Rand devra faire taire les craintes en montrant sa force.
Elim kılıç tuttuğu günden beri insanları kişisel sebeplerden ötürü öldürmemem öğretildi fakat Bakuto...
Depuis que je sais tenir une épée, on m'a appris à ne jamais blesser pour raisons personnelles, mais Bakuto?
Rahatsız ettiğim için bağışlayın efendim fakat onu çöle giderken yakaladım.
Navré de vous déranger, monsieur, mais elle filait vers le désert.
Aslında acelemiz var fakat olur.
C'est que nous sommes pressés.
Dom'u sizin kadar tanımıyor olabilirim fakat doğruya doğru bakarsak...
Mais ils ont une sorte de micro-routeur pour retracer le chemin du signal qui signifie Dom est clairement en communication avec quelqu'un qui est au-dessus de notre niveau de compétence.
Tam onayı bekliyoruz fakat Cipher olarak bilinen siber teröristin bu olduğunu düşünüyorum.
Nous attendons une confirmation, mais... Je crois que ce terroriste est connu sous le nom cyber Cipher.
Birçok alt dalı var fakat şu anda seni iki tanesi ilgilendiriyor.
Il y a un tas d'axes mais seulement deux doivent vraiment te préoccuper,
Beyin de bunun sonucunda ıstırap dolu fakat temel bir hatıra oluşturuyor.
Leur cerveau créerait une douleur dans une mémoire structurelle.
Aile olgusu senin için o kadar derin ki tüm hayatını yönetiyor fakat bu biyolojik bir aldatmaca.
Cette idée de la famille qui t'es si chère à tes yeux, les règles de ton monde... Ce n'est qu'un mensonge biologique.
Fakat Rus Savunma Bakanı dün ABD sınırları içerisinde zorlu anlar yaşadı ve iki hükümet yetkilileri birbiriyle irtibatı kesti.
Sauf que... malheureusement, le ministre Russe de la Défense. Est impliqué avec un petit incident sur le territoire des États-Unis et les deux gouvernements ne se sont pas parler depuis quelques temps.
- Kardeşin olduğunu biliyorum fakat...
- Je sais que c'est ton frère mais...
Koyun, bir koyundur fakat et ve yün de verir.
Un mouton est un mouton, aussi fait de chair et de laine.
Fakat Bay Delaney'in oğlunun böyle bir evlilikten haberi yok.
Mais le fils de M. Delaney ne savait rien d'un quelconque mariage.
Nerede olduğunu bilen fakat ihbar etmeyen herkesin asılması muhtemel.
Quiconque connait son emplacement mais ne le signale pas est passible de pendaison.
Konuşmuyorsun fakat cevaplar sende.
Tu ne dis rien mais tu as les les réponses.
Asilzademiz uzun yaşasın! Affedersiniz efendim fakat gösteri bitmek üzere.
Pardonnez-moi, monsieur, le spectacle est presque terminé.
Fakat dostlar arasında. Öyleyse kötülük nerede?
Mais entre amis, où est le mal?
Ölümünüz sadece Amerikalıların lehine olacak fakat onlarla görüşmelere çoktan başladınız. Dolayısıyla tahtaları söküp yerlerine perde asabiliriz.
Seuls les Américains profiteraient de votre mort, mais vous êtes déjà en train de négocier avec eux, donc on pourra sûrement remettre les rideaux une fois les panneaux ôtés.
Fakat şu an bu güzel şaraba dönmek istiyorum.
Mais pour l'instant, j'aimerais retourner à ce très bon Bordeaux.
Eli, bir 2. Dünya Savaşı purosu kavrarmış gibi kıvrılmış bir pençeyi andırırdı. Fakat sağlık düşkünü olduğu için puro falan içmezdi.
Sa main était figée, telle une serre, comme s'il tenait un cigare de la Deuxième Guerre mondiale que son ego obsédé par le fitness l'empêchait de fumer.
Sanırım hepimiz sıkıntını anlıyoruz Glen. Fakat bu seçimler olaysız geçmeli.
Tout le monde comprend votre frustration, Glen, mais ces élections doivent se dérouler sans anicroche.
Fakat, şu durumda kurbanın kalça kemiğinin kırıldığı ve kafatasının ortasında çatlak olduğu belirlendi.
Nous savons déjà que la victime a une fracture au bassin et une autre à la base du crâne.
Fakat çoğu yerde aylık kurak hava devam ediyor.
Mais pour les autres, la sécheresse continue.
Fakat beyaz bir kadın ve oğlu protestoya katılıp zencilerle birlikte yürüdü.
Mais une femme blanche et son fils sont venus manifester avec les Noirs.
Fakat bir ateist olarak, edilen duadan ziyade hayır işlerinin gerekliliğine inanıyorum. Kiliseler yerine hastaneler inşa edilmeli.
Mais en tant qu'athée, je crois qu'une bonne action fait plus qu'une prière, qu'un hôpital a plus d'utilité qu'une église.
Fakat az önceki herifin asıl derdi cesedimin üstüne attırabilmek.
Mais ce type est plus intéressé par se masturber sur mon cadavre.
Fakat buraya gelip benden çok daha beterini yaşamış başka insanlar görüyorum.
Mais je viens ici, et je... Je vois que d'autres sont dans de pires situations que moi.
Fakat bu ülkeye yaptıklarıyla gurur duymuyorum.
Mais je ne suis pas fier de ce qu'elle a fait à ce pays.
Fakat ülkenin en ünlü ateisti eceliyle ölemeden birden ortadan kayboldu.
Mais avant sa mort, la plus célèbre des athées de la nation a soudainement disparu.
Fakat açık havadaki ufak bir köşeye hayır demem. Güneş ağaçların arasından süzülüp yüzüme nazikçe çarpar.
Mais je veux bien être enterrée en plein air, avec un doux rayon de soleil passant à travers les arbres.
Fakat ondaki görüntüler...
Mais... les images...
Fakat bir gözlemciyle kurşunmuş gibi hareket ediyorlar. Bir çarıktan veya diğerinden geçiyorlar.
Mais en présence d'un observateur, elles font comme des balles, elles traversent une fente ou l'autre.
Yani birkaç çerçeve içindeki hareketsiz görüntüden bahsediyoruz. Fakat dahası da var.
Il y a qu'une ou deux images fixes, mais... il y a pas que ça.
Fakat polisler böyle belirsizlerle muhatap olmazlar.
Mais les flics font pas dans la nuance.
Sular taşımak için yükselti fakat biz seni güvenle Tanrı'ya döndürdük.
"Les eaux ont monté pour les ramener à Dieu."
Fakat tıpkı senin gibi kendimi... bana bir şeyler söylemeye çalıştığına inandırmıştım.
Mais je me suis mis à croire, comme vous, qu'elle essayait de me dire quelque chose.
Kaba olmak istemem fakat... Şu kız var ya, yeğeninizin arkadaşı. Hani kaybolan.
Je ne voudrais pas vous embêter avec ça, mais la fille, l'amie de votre nièce, celle qui a disparu,
Fakat dünyaya nasıl bir cehennemi salacağının farkında bile değilsin.
Tu n'imagines même pas quel enfer tu déchaînerais sur le monde!
Fakat sen Julia... senin her soluğunu duyabiliyorum!
Mais toi, Julia, j'entends ton souffle.
Ev hapsinde değilim, fakat evden çıkamam.
En fait, je peux pas sortir.
Rosa içeri girme izni olan tek diğer insan. Fakat sonbaharda Michigan'a gidecek.
Rosa est la seule autre personne admise ici, mais elle part bientôt à l'université.
Fakat beynim hatırlayacak.
Mais mon cerveau s'en souviendra.
Fakat bu yeterli değil.
Mais ça ne me suffit pas.
Kız oraya çöküp ağlamaya başlamış fakat "Neden hâlâ burada duruyor bu?" demiş.
Elle resta assise à pleurer, mais... que faisait cette pierre encore là?
Jestinizi ve size verilen göreve olan bağlılığınızı takdir ediyorum fakat hiçbirinizin bu akşam buraya kendi isteğiyle gelmediğinin farkındayım.
J'apprécie la proposition et votre dévouement. Je suis conscient qu'aucune de vous n'est ici de son plein gré.
Fakat biz de 30 kadar adamını öldürdük sanıyorum.
Mais on a dû tuer une trentaine des siens.
Fakat doğru olduğunu düşündüğüm bir şey yaptım ve çok riskli bir durum olduğunun da farkındaydım.
Mais j'ai fait ce que j'ai cru juste. Et je connaissais l'importance des enjeux.
Hayatta olduğun için beni suçlayabilirsin tabii fakat sonrasında bu konu hakkında ne yapacaksın peki?
Tu peux m'en vouloir parce que tu n'as pas perdu la vie, mais la question est : qu'est-ce que tu vas en faire?
Mal teslimlerini devam ettirmenizi takdir ediyorum fakat işler gereksiz yere gerilince ben de gereksiz yere geriliyorum.
Je te suis reconnaissant de tes livraisons, mais... l'ambiance est inutilement tendue, et ça déteint sur moi.
Ama sen de kalmayacaksın o da kalmayacak, biliyorum fakat keşke sen kalsan.
Je sais que vous partirez. Mais j'aimerais que vous restiez.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]