English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ L ] / Lâfı

Lâfı Çeviri Fransızca

149 parallel translation
O biraz lâfın gelişiydi.
C'était une façon de parler.
Paranın lâfı mı olur.
Ne vous en faites pas.
Eğer bu gece eve geldiğimde onu yine parka gitmiş bulursam söyleyecek bir çift lâfım olcak.
Vous allez m'entendre, ce soir, si je découvre qu'elle est encore allée au parc.
Bu lâfın arkasında ne olduğunu göremiyecek kadar sezgim yok mu?
Vous ne croyez tout de même pas que je ne vois pas clair dans votre jeu?
" Üzüntü lâfının...
" Et où on entend rarement
Sen benim lâfıma inan.
Vous pouvez me croire. Réparez-la!
Ben derim ki : Kuru lâfın anlamı yok!
Je dis : parler ne sert à rien!
Lâfımı ağzıma tıkıyorsunuz.
Vous me faites dire ce que je veux pas dire!
Arkadaşlarımın lâfına göre hareket etmekten nefret ediyorum.
Je déteste ça. Je déteste avoir à me conformer à l'opinion de mes amis.
Lâfını etmeye bile gerek yok.
- Bien sûr. Ca va sans dire.
- Kraliçe lâfı duyunca...
Quand on me parle de reines...
Başkasıyla iş görme lâfı etmedik.
On a rien dit d'un autre type.
- Hindi vurmak lâfın gelişiydi. - Yani, gerçek bir hindi olmayacak mı?
"Tir à la dinde" est une image.
Hayır, yanlış kızı seçtiniz... lâfımı ciddiye alın. Ben uygun bir eş tipi değilimdir.
Vous faites erreur, ce n'est pas mon genre.
Hiçbir şey "baba, benimle stad maskotu gibi konuş" lâfından şirin değildir.
Y a rien de meilleur que les hot-dog d'ici.
Lâfını unutma.
Une minute.
Ve kulübe lâfı gelince ne kadar da utandım.
Comme j'ai été gêné quand ils ont parlé de cage.
Bilmem ki, lâfın gelişi işte.
- C'est un tour de phrase.
- Lâfı nasıl getiriyorsun?
- Comment tourne-t-on une phrase?
Bir çokları için, bu yanmış II. Elizabeth portresi... "Hey, şu ateşli kraliçeye bakın" lâfına yeni acı bir anlam yüklüyor.
Sur ce portrait calciné, Elizabeth II apporte une toute nouvelle dimension au mot drag queen.
Kıro lâfı artık geçmiyor...
"Péquenaud", c'est une injure
Lâfımın arkasındayım.
Je confirme.
Tom bu lâfı söyleyerek bir hata yapmıştı.
Tom a commis l'erreur de le croire.
Sadece lâf olsun diye söylemiştim.
- Des paroles en l'air.
Çoğu sırf lâf olsun diye oradalar. "Terfi ettirin!" ya da "Kovun!" Hiç fark etmez.
Cette générosité, cette unité, cette solidarité.
Kimse de onun hakkında kötü bir lâf etmedi.
Et personne ne peut dire du mal de lui.
Lâf dinle Hansen... Burası yemek ve kadın dolu.
Écoutez Hansen, les femmes et la nourriture vont toujours de paire.
Bu kadar lâf yeter.
Assez de discours.
Yüzlerce beyinsiz partide lâf ebeliği yapan diliniz var.
Vous êtes le beau parleur de soirées sans âme.
Lâf, bebeğim!
Mes couilles!
Lâf. Rahatına bak. Güneşte oturmaya itirazın var mı?
Le soleil te gêne?
- Buraya gel. Seninle bir kaç lâf... -... etmek istiyorum.
- Je veux te dire un truc.
Seni almayacaklarından korkuyorsun oraya ait olamadın diye lâf atıyorsun.
T'as peur qu'ils t'acceptent pas. T'en fais pas partie et tu critiques.
Arkadaşımı tanımıyorsun, hiçbir arkadaşımın yüzüne bakmıyorsun onlarla iki lâf etme nezaketini bile göstermiyorsun.
Tu ne connais pas mes amis, tu ne regardes jamais mes amis, et tu ne daignerais pas parler à mes amis!
O zaman Pamela Wells neden benimle iki çift lâf etmiyor?
Mais pourquoi Pamela Wells refuse de me parler?
"Bana bir fıçı ver, ahbap" deyip, başka lâf etmiyorsun.
Vas-y et contente-toi de dire "Donne-moi un fût, mon pote."
Seninle iki lâf etti.
Elle t'a dit deux mots.
Daha tumturaklı lâf bulamadın mı?
C'est ce que tu dis quand tu es fâché?
Biraz demode bir lâf olacak ama yasadışı değil mi?
Et je sais que ça sonne démodé, mais c'est illégal, non?
Ağzımdan lâf almak için böyle söylüyorsunuz, Lordum.
- Vous dites ça pour me sonder. - Sur mon honneur, je dis ma pensée.
Okuduğum bölümler kısmen alakalıydı. Bana sorarsanız lâf kalabalığı.
Hé bien, j'étais pressée et ce que j'ai lu était plutôt compliqué - si vous voulez mon avis, indigeste.
Ne biçim lâf o öyle.
Ce n'est pas une chose à dire.
Jane, çıktığın kişiye lâf sokmayı bırak.
- Arrête de harceler ta petite amie.
Bana lâf çevirme!
Insolente!
Lâfı bile olmaz.
- De rien.
Hindistan mı? Ben Colomb, Amerika'ya gidiyor sanıyordum. Lâf aramızda Peter, Colomb Amerika'yı tesadüfen keşfetti.
- Je croyais que Colomb allait en Amérique.
Lâf olsun diye konuşmuyorum.
Je ne me limite pas aux mots.
- Peki, güzel lâf. Güzel lâf.
- Super témoignage.
Lâfı nereye getireceksin Delko?
Et ça nous mène où, Delko?
Lâf aramızda, aynı şeyi şimdi de yapıyor.
En fait, il recommence.
Lâf aramızda, Cinayet Masası nihayet telefon kayıtlarına baktı.
D'ailleurs, la Crim'a finalement accédé à une conversation téléphonique.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]