English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ S ] / Saçmalıyorum

Saçmalıyorum Çeviri Fransızca

535 parallel translation
Sanırım saçmalıyorum.
Je dis n'importe quoi.
Saçmalıyorum herhâlde.
Je suis folle!
Sanırım saçmalıyorum.
C'est idiot.
Saçmalıyorum, değil mi?
Je suis ridicule, n'est ce pas? Ce n'est rien.
Galiba saçmalıyorum.
Ce que je dis est absurde.
İyice saçmalıyorum.
Je suis étonné.
Hayır, saçmalıyorum işte.
Non, non. Je sais ce que je veux dire.
- Ne? - Hiç. Saçmalıyorum.
Je délire.
Saçmalıyorum, çünkü Alfred gerçek bir profesyonel.
Alfred est un professionnel.
Özür dilerim, saçmalıyorum, çünkü kıskancım.
Pardon. Je dis des bêtises parce que je suis jalouse.
Ama şu anda sadece saçmalıyorum.
Et à présent, je ne trouve rien à dire.
Saçmalıyorum.
Je dis des bêtises.
Sürekli saçmalıyorum.
Je parle, je parle, tu comprends.
Hayatım, belki saçmalıyorum, ama ben daha rahat...
Chérie, je suis peut-être idiot mais je me sentirais mieux si...
Saçmalıyorum.
J'ai des idées dingues!
- Evet, saçmalıyorum.
Et puis toi, t'as plus important à faire genre "retour au gnouf". Ouais, je vise mal.
Adaleti engellemeye çalışmıyorum ancak bu genç adamın da dediği gibi bu bir saçmalık.
Mais comme le dit ce jeune homme...
Kadınlar hakkında söylediğim tüm o saçmalıklar. Artık hiçbirine inanmıyorum.
Toutes ces inepties sur les femmes, je n'y crois plus.
Saçmalık, katılıyorum.
D'accord.
- Beni hatırladığınızı sanmıyorum. - Saçmalık!
- Vous ne vous souvenez pas de moi.
İkimiz de temiz değiliz. Bence saçmalıyorsun. Hayır saçmalamıyorum.
On nous a eus, toi et moi.
Ne yapıyorum ben? Bu tamamen saçmalık.
Qu'est-ce que je fais?
Bu saçmalığa inanmıyorum.
Je n'y crois pas à ces trucs.
Savcı tarafından yapılan sorgulamanın saçmalığına dikkat çekmeye çalışıyorum.
J'essaie de démontrer l'absurdité totale des questions du procureur.
Elbette... Kongo'da tüberküloz olduğun saçmalığına inanmıyorum.
Bien sûr, je ne crois pas à ces salades, comme quoi tu aurais eu la tuberculose,
Baron Krovath ve hakkımda söylenen saçmalıkları hatırlıyorum. Salgın hastalık gibiydi.
Quand on a jasé sur mon compte et celui du baron Krovath, c'était une véritable épidémie.
Birleşik Devletler Anayasasına ortaçağ saçmalıklarının girmesini ve ilerleme karşıtlarını önlemeye çalışıyorum.
J'essaie juste d'empêcher ces passéistes de fourrer des sottises moyenâgeuses dans notre Constitution.
Poz mu takınıyorum? Saçmalık!
Elle n'est pas mal!
Saçmalık! Kutlama tarzınızdan hoşlanmıyorum.
Ce genre de réunion, ça ne me plaît pas.
Bu saçmalığın canımı sıkacağını sanmıyorum.
Je ne peux garder cette lettre.
Ben bu saçmalıkların hiçbirine inanmıyorum.
Je crois pas à ces conneries.
Devamı için elimden geleni yapıyorum ama saçmalık istemiyorum.
Je fais de mon mieux pour que les choses continuent, mais je ne veux pas de choses qui deviennent stupides.
Bu saçmalığın sebebini anlamıyorum.
Pourquoi cette mascarade?
Bak Emily, ara sıra kıskançlık yapmana aldırmıyorum ama bu saçmalık.
Je n'ai rien contre un peu de jalousie, mais là, c'est ridicule.
Bay Crockett, bunun çok garip geldiğini anlıyorum, ama... ya doğa bizi geri püskürtmeye çalışıyorsa? - Saçmalık.
M. Crockett, je sais que c'est terriblement étrange... mais et si la nature essayait de se venger de nous?
Artık Büyük Kanyon'a bacaklarımı Çaprazlamadan bakamıyorum bile. Saçmalık.
Moi, dès que je vois le Grand Canyon, je croise les jambes!
Ne zaman bu bağlantıyı kapatsam yeniden ses-yazar saçmalığına girmek zorunda kalıyorum.
Chaque interruption m'oblige à me taper ces stupides empreintes vocales!
Bütün gece burada dikilip bize "Yorum yok" saçmalığını mı söyleyeceksiniz?
Vous aller rester là toute la nuit à nous rabacher "pas de commentaires"?
Sen ne saçmalıyorsun be ; dışarı çıkmak da ne demek? Çıkmıyorum.
Mais qu'est-ce qui te prend?
Bu saçmalıkların ne alakası var anlamıyorum.
A quoi ça rime, ces conneries?
Bailey saçmalığı derken uygar dünyanın kıskandığı muhteşem İngiliz yapımı köprüden bahsettiğini sanıyorum. - Evet.
Par "cochonnerie Bailey", vous entendez la merveille de précision qu'est ce pont anglais dont rêve le monde civilisé?
Ben bu politik saçmalıklara inanmıyorum.
Je ne crois pas en ces ragots politiques.
- Saçmalık. Ben de yapıyorum.
Emma, vous?
Bazen bu saçmalıklara inandığımı düşünmeye başlıyorum.
À force, je vais finir par y croire.
Saçmalıyorum..
Je suis devenue bébête.
Seni uyarıyorum, Doo. Seni bir kez daha yine böyle bir saçmalıkla yakalamasam iyi olur.
Que je ne te reprenne pas avec une traînée pareille, je t'avertis.
Ben doğaüstü saçmalıklara inanmıyorum.
Je crois pas en toutes ces superstitions!
Saçmalık! Oda o kadar ucuz ki, farkına bile varmıyorum.
Ta chambre est si peu chère, que je ne m'en aperçois pas.
Ben neyi anlamıyorum, biliyor musun? Senin gibi zeki bir adamın bu saçmalığı hâlâ niye yaptığını.
Je comprends pas que tu en sois encore à faire des merdes pareilles.
- Bu voodoo saçmalığına inanmıyorum.
Des conneries, tout ça!
Biraz normal konuşsana, anlattığın saçmalıkların, yarısını hiç anlamıyorum.
Tu veux bien parler normalement, je comprends même pas la moitié de ce que tu me racontes.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]