Özel bir şey değil Çeviri Fransızca
195 parallel translation
Çok özel bir şey değil.
- Rien de bien concret.
Çokta özel bir şey değil.
Elle n'a rien d'exceptionnel.
Özel bir şey değil.
- Pourtant, c'est simple.
- Özel bir şey değil.
- Rien de spécial.
Bu öyle ilk baskı ve özel bir şey değil sadece bir kitap.
Ce n'est pas une première édition, c'est juste un livre.
Özel bir şey değil. Sadece şu fakirleri eğlendirmek için.
Histoire de distraire ces gens pitoyables.
- Özel bir şey değil.
Quel bon vin. Il n'a rien d'extraordinaire.
Özel bir şey değil, ulaşım için.
C'est juste un moyen de transport.
Özel bir şey değil, sadece konuşalım.
Rien de spécial, simplement parler.
Hayır.özel bir şey değil. Sadece bir his.
Oh, ça n'a rien d'extraordinaire, une impression.
Özel bir şey değil.
- Qu'est-ce qu'il a? - Je t'expliquerai.
Özel bir şey değil.
De rien en particulier.
Özel bir şey değil, sadece kızarmış peynirli ekmek. Siz de ister misiniz?
C'est pas grand-chose, mais voulez-vous partager mon sandwich grillé au fromage?
Özel bir şey değil.
Rien de particulier.
Özel bir şey değil, memur bey.
Juste une petite réunion.
Yani, özel bir şey değil.
Il n'y a aucune raison particulière.
Olan budur, ve daha özel bir şey değil.
C'est ça, ni plus ni moins.
Benim "Wonder Palm" ime dayanabildi özel bir şey değil.
Tu as même reconnu ma Paume de King Kong. Ce n'est pas grand-chose.
- Özel bir şey değil.
- Il n'y a rien de privé.
60 yaşında olmak özel bir şey değil.
Avoir 60 ans... n'a rien d'extraordinaire.
- Özel bir şey değil.
- Rien de particulier.
Özel bir şey değil.
Rien de particulier, vraiment.
Öyle özel bir şey değil.
Rien de spécial.
Özel bir şey değil.
Ce n'est rien.
- Ama özel bir şey değil.
- Elles n'ont rien de spécial.
- Özel bir şey değil mi?
Un peu spécial.
- Özel bir şey değil, sadece kapat.
- Rien de spécial, tu verras!
- Özel bir şey değil.
- Rien de spécial
Ordudaki şu iki yıldızlı generali biliyorsun, değil mi? Yaptığı tek şey, özel bir uçakla uçup kötü yerleri aramak. Kumsalları, düz alanları...
Il y a un type ici, un général, qui passe son temps en avion à la recherche d'endroits impossibles plats, sablonneux, où il n'y a pas d'arbres, pas d'eau.
Kişisel bir şey değil Bay Parrish... ama aramıza katılıp da özel meselelerini halletmek için... yasalardan yararlanmaya çalışan yabancılara pek sıcak bakmıyoruz.
N'y voyez rien de personnel, M. Parrish, mais dans le coin, on n'aime pas beaucoup les étrangers qui viennent ici et essaient d'utiliser nos lois pour régler des problèmes personnels.
- Ama ben de özel bir şey var, değil mi?
Mais j'ai bien quelques talents particuliers, non?
Burası benim özel ofisim. Kampanyanın acısını unutturacak bir şey, değil mi?
Tout pour adoucir la campagne, n'est-ce pas?
Özel bir şey değil.
Rien de spécial.
Eş, çocuklar, ev, kariyer, birikimleriniz şahsî zevkler ve özel amaçlar ve bu utanılacak bir şey değil. Sadece bu böyle işte.
Une femme, des enfants, une maison, une carrière, des économies, des plaisirs et aspirations personnels, il n'y a aucune honte à avoir, c'est tout bonnement comme ça.
Şimdi, bu... Şey, kabul edelim burası bir dans salonu değil, özel.
Même si c'est pas un palace, c'est privé.
- Özel bir şey değil.
Non, ce n'est rien.
Hepsi bu değil, senin için hazırlanmış çok özel bir şey var.
C'est pas tout. Tu as droit à un cadeau très spécial.
Bu gece bana özel bir şey hazırladın, değil mi?
Quelque chose de spécial?
Bu sana değil, bana özel bir şey.
C'est pas ton truc, c'est le mien.
Özel bir şey için değil.
Rien, en particulier.
ah, çünkü kiliselerin bulundukları konum ile, eee... şey, aslında, bulundukları yer- - açıkçası önemli, dolayısıyla özel bir noktada bulunmalı, ancak bu özellik güzel olup olmamasıyla ilgili değil, daha çok bulunduğu bu konumun enerjisiyle ilgili.
Apparemment les églises étaient censées être en relation directe avec... Le choix du site a quelque chose à voir avec l'endroit lui-même. Ça devait être à tel endroit peu importe, qu'il soit beau ou laid.
"Özel", "Tuhaf" demek. Deliye yakın bir şey ama deli değil.
Ça veut dire spécial, particulier, presque fou mais pas encore.
Anne ayı ve yavru ayı. Uyumlu bir çift gibi. Özel bir şey olur öyle değil mi?
La mère et l'enfant, ça ferait une belle paire assortie.
Sorun değil. Zaten özel bir şey de yok.
Rien en tête-à-tête.
Sizler ne yapıyorsunuz? Özel bir şey değil, memur bey.
Que faites-vous?
Çünkü bu özel bir şey herkesin bilmesini istediğim bir hikaye değil.
C'est perso, je ne veux pas que tout le monde sache.
Ama sonra görüntüyü özel bir programa geçirdim. Göz yanılgısı değil. Bu kameranın gördüğü bir şey.
Puis, le logiciel d'imagerie a montré que c'était pas une défaillance.
- Özel bir şey için değil.
Pour rien de particulier.
Özel herhangi bir şey değil?
- Rien de particulier?
- Evet ama o özel bir sey değil.
- Oui, mais c'est trop impersonnel.
- Özel bir şey değil.
Tu l'as déshabillée?