Şut Çeviri Fransızca
580 parallel translation
Şut atabilirler, geride daha iyi oynarım, değil mi?
Ils vont lancer, je ferai mieux de surveiller les arrières, non? !
- Defansta oynayan adamın kafasının üzerinden isabetli bir şut...
- Mais encore? - Un lancer au loin.
Kaleyi bulmayan bir şut olarak düşün.
Ce n'est qu'un coup d'essai.
Desmond sopayı kaldırdı, topa sağından vuruyor, iyi bir şut oldu.
Desmond frappe sur le champ droit. Il a réussi!
Dönerek şut atıyor.
Il l'envoie à Lamar.
Şut!
Il tire!
Bir şut.
Il tire.
Sanchez motorun arkasına geçti. Uzun kavisli bir şut atıyor.
Sanchez contourne la moto, tire.
Hadi, şut çek!
Allez, vas-y.
Danimarkadan Paul uzun bir şut çekti.
Le Danois Pauls prend son élan et tire.
Etkili bir şut!
Un tir remarquable.
Şut at.
Tire!
Devam et, şut at, şut at.
Tire!
Kanatta bir şut daha!
- Tir à l'autre aile! - T'es mort!
Sen öldün adamım! Ve bir şut daha!
Et un but marqué!
Köşeye doğru bir şut!
But marqué!
Şut... ve sayı!
Il tire...
Oh, haydi, şut at.
Vas-y, tire.
Peki ben ne yaptım? Başımı öne eğip orada öyle bir şut attım ki, tam direğin yanından. Sayı!
Je... je baisse la tête et je tire pour marquer un but entre les poteaux.
"Hut-Sut Time On The Rilla-Rye" gibi bir şeydi.
C'était le bon temps sur la Rilla-Rye.
Yarım saat içinde işim hakkında bir ömür boyu Ellie'ye anlattığımdan daha çok şey anlatmıştım ona.
En une demi-heure, il en sut plus sur moi que ma femme.
- * Hut-sut Rawl- - * - Leo.
Léo.
SÜT
"Lait"
Harun, onları utanca sürüklediğini fark etti.
Et Aaron sut qu'il avait fait descendre sur eux la honte.
ama onu gördü ve çok geçmeden gökyüzünün çok uzaklardaki dostlarıyla dolacağını biliyordu.
Il sut que les autres allaient arriver et qu'il aurait ses amies lointaines.
Böylece, onaltı yıl boyunca Prenses'in bulunduğu yer, bir sır olarak kaldı.
Ainsi, pendant seize longues années, nul ne sut où se trouvait la princesse.
Kötü olanın kötü, yanlış olanın yanlış olduğunu bildiği halde.
Bien qu'il sût que ce qui était vil était affreux... que ce qui était mal était défendu.
İyi kral ölmüştü Ve hiç kimse taht için kimin
Que lorsqu'il mourut, nul ne sut décider
Bana olan ihanetini hiç kimse bilmedi. Ve gerçekte nasıl öldüğünü.
Personne ne sut qu'elle m'avait trahi, ni comment elle était morte.
Sut nerede?
T'étais où? Où est le lait?
En küçük çocuğa ve en yaşlı adama... zaman ayıran bu adamı, kendi hayatında sizlerin hayatı için... yer arayan bu adamı, çevresindekiler tarafından... saygı duyulan, onurlandırılan ve sevilen bu adamı uğurlayalım.
Qui sut se pencher sur l'enfant au berceau et sur le vieillard. Qui trouva le temps de vous consacrer son temps. Qui fut respecté, honoré et aimé par cette communauté.
Kağıdı almak için seni hemen öldürmeye mi kalktı?
Dès qu'il le sut, il essaya de te tuer?
Gate, Black Harris ve Sut Cole sehrin disinda bir delikte saklaniyor.
Gate était planqué avec Black Harris et Sut Cole.
Sonraları, doğumundan itibaren kilitli tutulduğu karanlık mahzeni anlatmaya başladı. O güne dek ne bir insan, ne bir ağaç ne de bir ev görmüştü.
Lorsqu'il sut parler, il raconta toute sa vie, enfermé dans une cave sombre, ignorant tout du monde et de tout être humain, car on lui glissait sa nourriture pendant la nuit.
Evet. Atları severim. Tabi.
J'aime les chevaux, bien sût.
Adamdan bir daha ses çıkmadı.
On ne sut rien de plus de l'homme.
El-ahrairah, Frith'in arkadaşı olduğunu biliyordu ve her sabah, Frith günlük işlerini yaptıktan sonra..
El-ahrairah sut alors que Frith était son ami. Chaque soir, quand Frith a terminé le travail quotidien, et qu'il est là, calme et détendu dans le ciel rouge,
Rickmansworth'da bir kafede kendi başına oturan bir kız, birden bire neyin yanlış gittiğini fark etti ve dünyayı nasıl daha güzel ve mutlu bir yer yapabileceğini keşfetti.
comprit soudain ce qui ne tournait pas rond depuis le début et sut enfin comment faire du monde un endroit agréable et heureux.
Asla bilinmedi. Çünkü liderleri güneye çocuklarsa Vanir'le kuzeye gittiler.
On ne le sut jamais, car leur chef chevaucha vers le sud... tandis que les enfants allaient au nord avec les Vanir.
şüpheli, gizli ve karanlık bir biçimde... içinden delip geçilemeyen görünüşünü ve gizliliğini nasıl muhafaza edeceğini biliyordu.
Ses manières révèlent une extrême froideur. Soupçonneux, sournois et sombre, il sut naturellement... être impénétrable et préserver son secret. "
Ömür boyu hayatını geçirme cezası ile çarptırıldığı o yerde, yalnız başınaydı güzel karısının portresi ile birlikte.
Il sut qu'il avait été banni à la Tour du Sort, là où il était condamné à passer le reste de sa vie, seul avec le portrait de sa belle épouse.
Giderek kötüleşti. Adının sadece bir kısmını söyleyebilecek kadar :
Bientôt il ne sut plus dire qu'une partie de son nom.
Nihayet kapıyı gördüğünde bunun dünyadaki son gecesi olduğunu anladı.
Il sut que c'était la dernière nuit de sa vie.. .. quand il aperçut enfin la porte.
Yapabileceğinden emin ol.
Tu es sût que tu peux faire ça?
Senin inandıkların mı.. daha kesin, daha gerçek benim inandıklarımdan?
Ce en quoi tu crois est-il plus vrai, plus sût, que ce que je crois, moi?
" bunu duymaya gerçekten ihtiyacı olduğunu biliyordu.
" il sut qu'elle avait vraiment besoin de l'entendre.
Şut.
Tir.
Anılarına gömdüğü kimsenin sözlerinden nasıl alıntı yapacağını biliyordu.
Il sut faire valoir les expressions du presbytère qu'il gardait en mémoire.
MEYVE VE SEBZE LAHANA ÇİĞ SÜT
FRUITS ET LÉGUMES FEUILLES DE CHOU VERT - LAIT CRU
Eğer başkaları da bilirse, tehlikeye girersin.
Il serait inutile et dangereux pour vous que cela se sût.
ŞİMDİ SÜT İÇİNİZ
BUVEZ DU LAIT