Bağırdım Çeviri Portekizce
1,103 parallel translation
- Diye bağırdım
- Chorei eu...
Oh, Bağırdım, bağırdım ve...
Gritei e gritei e...
Şimdi bağırdım işte. Mutlu musun?
Ficou pronta, estás feliz?
Yolun kenarına inip bağırdım...
Avancei e gritei,
"Aman Tanrım, bu oI" diye bağırdım.
E gritei, " Santo Deus, é ele!
Cartwright! " diye bağırdım.
Cartwright! ".
Sesim kısılana kadar bağırdım ama beni duymadılar.
Gritei até ficar rouco, mas eles não me ouviam.
Sürekli bağırdım, bağırdım, bağırdım. Kimse beni duymadı. Kimse bir şey yapmadı.
Gritei, gritei, gritei... mas ninguém me ouviu.
Bu sırada sağ elini torpido gözüne doğru götürüyordu. Ona bağırdım.
"Eu sei, eu sei, eu sei", mas a mão direita dele aproxima-se do porta-luvas, e eu grito : " Cabrão!
Ona bağırdım, susmasını söyledim.
Gritei com ela, mandei-a calar.
- Bağırdım mı? Özür dilerim.
Desculpa.
Spirit of St Louis, 33.5 saatlik yolculuğun ardından Paris'e indiğinde öyle şiddetli bağırdım ki camlar sarsıldı.
Mas quando o espírito de Stº Louis aterrou em Paris, 33h e meia após ter descolado, Eu gritei tão alto que as janelas estremeceram.
"Tezim" diye bağırdım.
Eu disse "A minha tese..."
Durması için ona bağırdım ; fakat beni dinlemedi.
Eu lhe gritei que parasse, mas não me escutava.
"Neler oluyor?" diye bağırdım. İnanamazsın ama o bana bunu yaptı..
Não pude crer que ele me fizesse aquilo.
Ben de, "Vuruldum!" diye bağırdım.
E eu gritei. "Fui atingido!"
Onu gördüğümde bağırdım. Kaçırdığıma inanamıyordum.
Ainda o chamei, fiquei aflita por os ter perdido.
Bağırdım çünkü korkmuştum.
Gritei porque estou assustado.
Telefonda tartıştık ve ben ona bağırdım.
Discutimos ao telefone e gritei com ele.
- Sana bağırıp çağırdığım için üzgünüm.
- Desculpa ter gritado contigo.
Onlara seni o gece marketten kaçarken bulduğumu ve arkandan tezgahtarın "hırsız" diye bağırdığını anlatırım.
Eu vou contar-Ihes como te vi a escapar nessa noite em frente ao Stop-N-Go, enquanto o dono gritava que o tinham roubado.
Beşiğimde yatarken, onun uykusunda bağırdığını duyardım.
Quando estava deitado no berço, ouvia-o gritar.
Donuk bir yüz ifadesiyle ve bir çift korkunç kulakla... doğmuş olduğu gerçeğine rağmen... yangınla savaşmakla kalmayıp daha ünlü ve başarılı bir itfaiyecinin... yani benim yardımımla, onun pençesinden, tekme atıp bağıran... ve tırnaklarını kırdık diye... muhtemelen bize dava açacak olan bir sivili kurtardı.
Que apesar de ter nascido com uma cara de seca... e um par de orelhas horríveis, não só atacou a fera, como lhe arrancou das garras, ajudado por um bombeiro mais famoso e brilhante, eu, uma civil histérica... que nos deve processar por lhe partirmos as unhas.
İkisi de avaz avaz bağırdı ve... annem ağladı... ve babam cipi kullanamayacağımı söyledi.
A minha mãe chorou. E o pai proibiu-me de guiar o jipe.
Bak, sana bağırdığım için özür dilerim, ama insanların odasına öylece giremezsin.
Olha, desculpa ter gritado contigo. Mas não podes aparecer assim, sem avisar.
Beş dakika sonra, niye bağırdığımı bile unuturum.
Cinco minutos depois já nem sei por que estou a gritar.
Sana bir keresinde yarışa gittiğini ve jokeye bağırdığını anlatmıştım. Ve jokey attan düşmüştü ve onu kovalamaya başlamıştı.
Eu contei-te que uma vez... ele começou a gritar com um jóquei... e, depois, o jóquei saltou do cavalo e começou a correr atrás dele.
Şu seçmen kayıt dolandırıcılığı için benden sızdırdığın 300 bin doları hatırlıyor musun? Peki ya sahte vakfına bağışladığım 200 bin dolara ne diyorsun?
Lembra-se dos 300 mil que me esmifrou para o seu fraudulento esquema de registo de voto?
Bağırdığım için özür dilerim.
Lamento ter gritado.
Kayıp falan değil. Kız bağırdı mı?
Ela não desapareceu.
Ve bağırırdım, "Birbirimizi anlıyor muyuz yoksa popondan nefes alıp alamadığını mı görmek istersin?" Ama sana bunu yapmama gerek yok Kane, çünkü biz dostuz, değil mi?
E depois, se ele não o fizesse suficientemente rápido, eu tirava minha arma fora do seu coldre assim mesmo e gritaria, "Nós temos um entendimento ou quer ver se consegue respirar pela parte de trás da sua testa?"
Aman Tanrım! " diye bağırdı.
! Meu Deus! "
Sana bağırdığım için özür dilerim.
Desculpe ter gritado consigo.
Bağırtılarla geçti, genelde ben bağırdım.
Houve muitos gritos, principalmente da minha parte.
Bir heykel yüzünden bağırdığımızı gören hizmetçiler ne düşünür?
Que pensará a criadagem ao ouvir-nos gritar por uma estatueta chinesa?
Bir ses duydum ve Bay Leverson "Aman Tanrım!" diye bağırdı.
Depois houve um ruído surdo e o Sr. Leverson gritou "Meu Deus!"
Vuranla yakalayan arasında bir bağ var sanırdım.
Julguei que lançadores e apanhadores tinham uma relação especial.
- Ben bağırmıyorum ki. Neden bağırdığımı söylüyorsun ki?
Porque dizes que eu gritei?
Sana bağırdığım için üzgünüm.
Desculpe ter gritado consigo.
Son hatırladığım birinin "Malı göster!" diye bağırdığıydı.
A última coisa que me lembro é de ouvir alguém gritar : Mexe esse tesouro! "
Ne sandın evlat... Yaşlı bir deli olup, herkese zarar verip, sonra da "yee-haa" diye bağırdığımı mı?
Você pensa que eu sou apenas um velho doido que põe todos em perigo enquanto grito "yee-haw"?
Dün sana bağırdığım için bana kızgın değilsin değil mi? Küstahlık etmek istemedim.
Está chateado comigo por ontem o decepcionar?
Hatırlıyorum da gol attığında "Harikasın Tam" diye bağırırdım.
Lembro-me de ter dito : "Boa jogada, Tam".
Senin adını bağırmamak için dudaklarımı ısırdım.
Tive de morder o lábio para não gritar o teu nome.
Tüm suçu Percodan bağımlılığına yüklemediğine şaşırdım doğrusu.
Surpreende-me não ter culpado a sua dependência do Percodan.
Sana bağırdığım için kusura bakma.
Ouve, desculpa aquela altura em que gritei contigo.
Kolu çekerlerken, 12 yaptım beni geçin diye bağırdı.
Antes de morrer, gritou : Marquei 12. Ninguém me vence!
Tam azıttı bir ara perdenin arkasında bir şey kımıldayınca çekti hemen kılıcını "fare, fare!" diye bağırdı.
Em seu desregrado acesso, ouvindo algo atrás do arrás... desembainhou o punhal, gritando :
Sana bağırdığım için özür dilerim!
Desculpa!
Ben de sana bağırırdım ve evde bu kadar gürültü patırtı yapmamanı söylerdim. Ama seni onunla bıraktığım her seferinde... gene de canını yakmaya devam ederdi.
Eu gritava para que tu não brincasses assim... mas tu magoavas-te sempre que ficavas com ele.
Ben yine sana bağırırdım, çağırırdım ve sana zarar vermesini engellemen için sana yalvarırdım... çünkü... o benim kocamdı ve onu seviyordum. Zaten başka ne yapabilirdim ki?
E eu implorava para que não o forçasses a magoar-te... porque eu amava-o e o que eu podia fazer?