English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ C ] / Cıa

Cıa Çeviri Portekizce

179,383 parallel translation
Çıngıraklı yılan görerek avlanmaz.
As cascavéis não caçam com a visão.
Süper yapıştırıcı için biraz benzin çekeceğim.
Vou enviar gasolina para a super cola.
- Yapıştırıcı nasıl çalışır biliyorum.
Eu sei como a cola funciona.
Çıplaklar kaplıcasına gittiniz.
Vocês foram a uma fonte de nudistas!
Bağcılık teknolojilerini seçici toplayıcılar ve optik sıralayıcılar kullanarak... -... yenilemek üzere özel bir iş aldık.
Eles chamaram-nos para renovar a tecnologia com boas máquinas de colheita e separadores ópticos.
Yola çıkmadan önce Paige ile bir kaç dakika konuşmam lazım.
Preciso de falar com a Paige antes de irem.
- Happy olmadan çıkamayacağımız bir yerde.
Em algum lugar do qual não sairemos sem a Happy.
Adamdan bir uzaktan kumanda aldık ve Sly'ın tarayıcısıyla kırmaya çalışıyoruz...
Temos a chave de segurança deles e estamos a usar o scanner para decifrá-la,
- Lucinda Durante'nin sadece Diktatör Durante'nin kardeşi olmadığı ortaya çıktı.
- É que a Lucinda Durante não é apenas a irmã do Ditador Durante.
Lucinda'yı durduramazsak elinde 500 milyon dolar sahte parayla yurtdışına çıkacak.
Se não a detivermos, ela vai sair do país com 500 milhões de dólares em notas falsas.
Hayali deniz kabuğunu bir saniyeliğine elime alıp diyeceğim ki endişem o kibriti yakarsanız bu tüm binanın biz de dâhil olmak üzere patlamasıdır. Duman alarmını kullanarak zamanlayıcıya bağlı bir patlama ayarlayacağım. Tamam.
Só vou apanhar a concha imaginária por um segundo e dizer que estou preocupado que, se acenderes, significa que o prédio todo, incluindo nós, irá pelos ares.
Yüzlerce, tümü çıplak gözle görülemez durumda su, üstümüzde ve etrafımızdaki toprağa sızıyor.
Centenas, invisíveis a olho nu, fuga de água no solo acima e ao nosso redor.
Ve kimyasallar subatana dökülürse akifere kalıcı olarak bulaşır bu da Güney California'nın büyük kesimi için içme suyunu yok eder.
Se químicos chegarem ao buraco, contaminarão o aquífero e acabarão com a água potável de uma parte do sul da Califórnia.
Çıkış hortumu hazır.
A mangueira de saída está pronta.
Şef, hortuma giren bağlantıyı sağlama aldım ve tutuş biriminin menfezlerini açmak için silonun tepesine çıktım.
Chefe, prendi as ligações na mangueira e vim ao topo do silo para abrir a contenção de ventilação.
Ve elimdeki işi bitirene kadar, kafanın üstüne çıkmış olacak.
E, pelo que estou a planear, - vai passar da tua cabeça.
Çelik kapıyı eritip siloyu sallamadan bir çıkış oluşturmak için kullanabiliriz.
Podíamos usá-los para dissolver a parede de aço e criar uma saída sem fazer o silo tremer.
Bu türbinler çözeltiyi kek çırpıcısı gibi karıştıracak böylece kalsiyum hidroksit, flüoritle daha hızlı tepkimeye girecek.
Estas turbinas vão misturar a solução como uma batedeira, o hidróxido de cálcio vai reagir mais depressa com o fluoreto.
Bugünkü düdük felaketi, Los Angelesli girişimci Veronica Dineen büyük bir Güney California akiferine sızıntıyı önlemek için sertleşme sürecinde bulunan bir aşındırıcı toksik karışımın içine düştüğünde trajediye dönüştü.
O desastre da cratera tornou-se trágico quando a empresária de Los Angeles Verónica Dineen morreu ao cair numa substância tóxica em processo de endurecimento para evitar a infiltração num aquífero da Califórnia.
- Yurt dışına ilk çıkışları.
A primeira vez em qualquer lugar.
Her şeyin kopyasını çıkardım, vizeleri, programları,
Fiz cópias de tudo. Vistos, itinerário, a carta com o convite...
Dünyasında acınacak haldeydi ve... yeni bir başlangıç istiyordu.
Ele era muito infeliz no mundo dele. E queria começar de novo e só estou a tentar ajudá-lo.
Henry'yi sandal gezisine çıkardı.
Levou o Henry a fazer canoagem.
Kitaptan çıkardığım kısımları buldum.
Encontrei a parte da minha história que tirei do livro.
Konuşması bittiği anda, işaret vereceğim ve kavga çıkaracaksın.
Assim que ele acabar, dou-te o sinal e tu começas a discutir.
Cezaevlerinde yaratıcı yazarlık öğretiyorum.
Ensino escrita criativa a presos em todo o país.
Dışarıda saptırıcı çekirdeğini çıkarmaya çalışıyorlar.
Estão lá fora, a remover o núcleo do deflector.
Chloe'yi senin yoluna o çıkardı.
A Chloe é uma criação dele, ele colocou-a no teu caminho.
Ölmesini tercih ettiğim o küçük, cılız insanı bile kurtarmasına yardım ettim.
Eu até ajudei-o a salvar a sua pequena humana imunda, que eu preferia ver morta.
Courtney'in hikayesi doğru çıktı.
Bom, a história da Courtney verificou-se.
Listelerde sıraya girmiştik, radyolarda şarkımız çalıyordu ve büyük bir tura çıkacaktık.
Digo, nós aparecemos nas listas e começamos a passar na rádio, nós iamos ser contratados para uma grande tourné.
Candy'i sıkıcı bir sersem sanmıştım fakat karşılaştığım en zorlu düşman olabilir.
Pensava eu que essa "Candy" era uma idiota insípida. Mas ela poderia ser a oponente mais formidável que eu alguma vez enfrentei.
- Neden ona arka çıkıyorsun?
Porque estás a torcer por ele?
- Ona arka çıkmıyorum.
Não estou a torcer por ele.
Biliyorsun ki Eden'ı koruyan kılıç, herşeyi kesen kılıç hatta cennetin kapılarını bile kesebilen Yanan Kılıç elinde olsaydı isyanı kazanabilirdin.
Sabes que se tu tivesses possuido a Espada Flamejante, a arma que guardava o Éden, a arma que consegue cortar através de qualquer coisa, até mesmo dos próprios Portões do Céu... Bom, tu terias vencido aquela rebelião.
Gerçek şu ki kılıç bende değildi ve babam kılıcı o olaydan sonra yok etti.
O facto é que, eu não tinha essa espada, e o Pai destruiu-a pouco depois, por isso...
Ya sana kılıcın burada, Dünya'da olduğunu söylesem?
E se eu te dizesse que a espada estaava mesmo aqui, na Terra?
- Yanan kılıç, Azrail'in bıçağı.
A Espada Flamejante é a Lâmina de Azrael.
Çocukla bağlantısı olan herkesin listesini çıkarıyoruz. Ama liste pek umut verici olmayacak.
Nós estamos a verificar uma lista de todos os que interagem com a criança, mas a lista não é promissora.
Bir gün, yalnız ve silahsız bir adam çıkıp geldi. Benimle maden hakkında konuşmaya başladı.
Um dia, um homem apareceu sozinho, desarmado, começou a falar comigo sobre o meu.
Ve nasıl yaptılarsa, temizlikçilerin onun kanının anısını bile halıdan çıkarmışlar.
E de alguma forma, seus produtos de limpeza removeram até mesmo a memória de seu sangue deste tapete.
Ailenizden biri olarak Dr. Hunt size sahip çıkıyor.
Assim como vossa família, o Dr. Hunt está a cuidar de vocês.
Bebeğinizde kolayca çıkarılabilecek bir kütle var.
A massa do bebé é facilmente extraível.
Ameliyatın riskli kısmı Dr. Robbins'in karnını açıp bebeği çıkardığı kısım olacak.
A parte verdadeiramente arriscada desta cirurgia é quando a Dr.ª Robbins tem de a abrir para chegar ao bebé.
Beni heyecanlandıran özel bir ameliyat buldum. Başaracağımı biliyordum. Harika bir iş çıkaracağımdan bir an bile kuşku duymuyordum.
Encontrei uma cirurgia especial com a qual estava animada, que eu sabia que podia executar, e não estava preocupada sobre se estaria capaz disso nem por um segundo até chegarem aqui, e agora estou um pouco preocupada,
Bu çocuğu güvenli ve sıcak evinden çıkarmak üzereyiz.
Estamos prestes a tirar esta criança do porto seguro.
Çıkışları mı kapatıyorlar?
Eles estão a selar as saídas?
Bebek bakıcısı yukarıda.
A ama está lá em cima.
İlk kez ailecek yolculuğa çıkıyoruz.
Esta é a nossa primeira viagem em família.
Birilerinin uçuşun tadını çıkarmasına sevindim.
Estou feliz que alguém está a desfrutar deste voo.
Bence iğneyi tekrar tekrar saplamaktansa şırıngayı çıkarsam daha iyi olacak.
É só que... colocar a agulha uma e outra vez, vou desmontar isto.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]