Parasız Çeviri Portekizce
2,324 parallel translation
Baron, ben beş parasız bir dükün oğlu olarak doğdum.
Barão, eu nasci filho mais novo de um duque falido.
İşsizim. Ve beş parasızım.
Estou desempregado e provavelmente endividado.
Kocası bebeğiyle onu yeni terk etti. Umutsuz ve parasız durumda. Ama daha önce buna benzer bir olayı yok.
O marido deixou-a e ao filho recém-nascido, ela está desesperada e sem dinheiro, mas nunca fez nada assim.
Parasız yaşamak istemedin değil mi?
Mas não querias viver daquela maneira, certo?
Babam hiç para saklamamış. Adam bizi beş parasız bıraktı.
O meu pai não escondeu dinheiro nenhum.
Bu pisliği beş parasız bırakmak istiyorum.
Bem, está a aguentar-se. Só quero apanhar este idiota.
Biliyorsun beş parasızım, Ellen.
Estou sem dinheiro, Ellen.
Beş parasızım.
Estou tesa que nem um carapau.
Sunsail, restoran, okul... Beni beş parasız bıraktılar.
O SunSail, o restaurante, a escola, estou atado de pés e mãos!
Her tarafım tutulmuş, yağ içinde ve beş parasız eve gelmek istemiyorum.
Chegar dorido a casa, com gordura nas mãos e nada que se veja.
Beş parasız kalacaksın, evini kaybedeceksin.
Ficarás falido, Perderás a casa.
Parasız kaldın ve sonunda kavga da ediyoruz.
Acaba-se o dinheiro e acabas a gritar com o parceiro.
Sence beş parasız mı?
Queres dizer que ele é um teso?
Erkekliğini böyle riske ettiğim için üzgünüm ama parasız kalmış kraliçe vampirden daha öfkeli bir şey olamaz.
E lamento comprometer assim a tua virilidade, mas não há maior fúria no inferno que a de uma rainha vampira falida.
Seni beş parasız bırakır.
Vais ficar sem dinheiro.
Beni parasız bıraktı ve bunun için ölmeyi hak ediyor.
Afundou-me. E merece morrer por isso.
Köylülere duymaları gerekeni söylüyor ve Kral'ın parasız askerlere ihtiyaçları var.
O Rei diz aos camponeses o que eles querem ouvir, meu caro. E o Rei precisa de soldados, mas não tem dinheiro. Isto vai sair-nos caro.
Beş parasızız.
Não tenho dinheiro.
Yalnız anne, beş parasız, annesiyle yaşıyor.
Mãe solteira, sem dinheiro, a viver com a sua mãe.
Beş parasız, annesiyle yaşayan, hiç bir ilişkide dikiş tutturamayan bekar bir anne.
Mãe solteira, falida, vive com a mãe... não pode manter um relacionamento.
Bak annen öldüğünde buradan kaçtın, parasız ve plansız.
Ouve... Quando a tua mãe morreu, saíste daqui sem dinheiro e sem planos.
Şu sıra biraz parasızım.
Estou um pouco liso de momento.
Boş boş oturup fakir olmak yerine parasını büyük şeylere yatırma riskini göze alarak parasız kalmanın daha iyi olduğunu zannediyor.
Mas ela acha que é melhor arriscar o dinheiro em algo grande,... ser realmente pobre, em vez de estar por aí sentada e ser miserável.
Harika planlarım oluyor, ama ocağın üçüne ya da dördüne geldiğimizde, parasız kalıyorum, akşamdan kalma oluyorum ve her şeyimi bir striptizciye kaptırıyorum.
Tenho as melhores intenções, mas no dia 3 ou 4 de Janeiro, estou falido, ressacado e com uma stripper.
Hayır, parasını karşılayamayız.
Não, não podemos.
Ayrıca, sana alacağımız kamyonun parası bu müşterilerden gelebilir.
Além disso, estes clientes talvez paguem a carrinha de trabalho que andamos desejosos de te comprar.
Dinleyemedim. Çıkmamız gerekiyordu.
Não me deixas-te ouvir, não paras-te um momento, e por fim tivemos que sair.
Kendi parasını değil, sizin paranızı riske attı.
Não o dele, o de vocês.
Parasını çöp sepetlerinde yakarak ve dehşeti duvardan dinleyerek tıraşsız odalarda don gömlek sinenler. Apış arasındaki marihuanayla Laredo'dan dönerken New York'ta içeri tıkılanlar. Ucuz otellerde ateş yiyenler ya da Paradise Alley'de terebentin içenler, ölüm.
incendiando dinheiro em cestos de pa - péis e escutando o Terror pela parede, que foram presos de barbas púbicas de regresso por Laredo com um cinto de marijuana destinado a Nova Iorque, que comeram fogo em hotéis de tinta ou beberam diluente no Beco do Paraíso,
Arabanızın parasını ödeyemezseniz, banka arabanıza el koyar.
Não pode pagar o seu carro, o banco leva-o de volta.
Ben suç davasını hazırlarım, siz de kurbanların parasını kurtarırsınız.
Eu construo o processo criminal, você recupera o dinheiro para a vítima.
Ama ayrılırsanız boşanırsanız para alamazsınız. Çünkü onun da parası kalmaz.
Mas se se separar, se se divorciar dele, não vai ficar com nenhum dinheiro, pois ele não tem nenhum.
Tony'nin parası ve gücü vardı ama bizim aşkımız var.
Tony tem dinheiro e poder... Mas nós temos amor.
Ve halkımızın parasını yöneten bizlerden birisi işimizi nasıl yaptığımıza dair açık açık hesap verecek çünkü ancak o zaman halk ve hükümetleri arasındaki güveni tekrar kurabiliriz.
E aqueles de nós que manejam os dólares públicos serão responsabilizados e faremos os nossos negócios à luz do dia porque só então podemos restaurar a confiança vital entre o povo e o seu Governo.
Ve halkımızın parasını yöneten bizlerden birisi hesap verecek.
Aqueles de nós que manejam os dólares públicos serão responsabilizados
Kurbanımız bir çok insanın parasını batırmış.
A nossa vítima perdeu muita gente e muito dinheiro.
Onun desteğine ve parasına ihtiyacımız var.
Precisamos do apoio e do dinheiro dele.
Evet ya kes şu zırvalıkları
Sim, meu! Páras com essa conversa do futebol, por favor?
Babanızın yaptığını yapmanızı ve kendinize küçük kızınızın çantasındaki kayısıların parasını kimin verdiğini hatırlatın.
Portanto, sugiro-te que faças como o teu pai e te lembres de quem é o capital base que paga os damascos que a tua menina leva na lancheira.
Elinde fotoğraftan daha faydalı bir şey olduğunu söyledi. Chicago'dan Portland'e götürülecek bir miktar parası olan tanıdıkları varmış. İşte tarafsız birileriymiş, alakaları yokmuş...
Disse que tinha algo melhor que fotos... que tinha uns amigos que precisavam levar dinheiro... de Chicago até Portland... com alguém de fora, alguém neutro... alguém que não fizesse perguntas.
Odaya giden en kısa yol mp3 çalarların bulunduğu standdan geçiyor. Ama dikkat edin kırarsanız parasını ödersiniz.
Iria sugerir que a melhor forma de chegar à sala de cinema é pela secção dos mp3, mas atenção... se partires tens de comprar.
O kız Carson'ın parasını almak için her şeyi söyler.
Ela diria tudo para ficar com o dinheiro do Carson.
Ona miras kaldı. İki bataklık kızının parasına ortak olmasını istemiyor.
Ele não quer que umas miúdas provincianas lhe deitem a mão.
Halanızın evi sizin olmuştu. Halanızın parası sizin olmuştu.
A casa da sua tia é sua, o dinheiro da sua tia é seu.
Peki parasını da Tony Z mi verecek?
E "Tony Z" vai reembolsar-me?
Anlaşma parasını kızını aramaya harcayacağını söylemiştin.
Falou de usar o dinheiro do acordo para procurar a sua filha.
Bunun hırsızlık olduğuna inanmamız için iyi bir nedenimiz var. Lovgren'in nakit parası olduğunu birisi biliyordu.
Agora, temos uma boa razão para acreditar que foi um roubo, certo, que alguém sabia que Lovgren tinha aquele dinheiro vivo.
- Ne? - Kızımla konuştun ve tüm parasını Ojai'ye vermesi için ikna ettin.
- Convenceste a minha filha a transferir todo o dinheiro dela para a Ojai.
Bizim güzel Lisa'mız bu sandviçlerin parasını talep ediyor.
Desculpa, Jonathan, mas aqui a querida, querida, querida Lisa gostava de ter o pagamento por estas sandes.
Rene'nin parasını nereden bulacağımızı biliyorum.
Sei onde podemos conseguir o dinheiro do Rene.
Kuzeyde yol parasına ihtiyacınız yok ve bunu çok iyi biliyorsun.
não precisa do dinheiro das estradas a norte e sabe disso.