Turk Çeviri Portekizce
1,480 parallel translation
J.D.'ye Turk'ün ne zaman görüşmek istediğini sor.
- Quando é que o Turk se quer encontrar comigo?
Turk ne zaman görüşmek istiyor?
- Quando é que ele se quer encontrar comigo?
Turk'e başka ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Sonra şu oldu.
Não sabia o que dizer a seguir ao Turk, e então aconteceu.
- Yılın bu zamanında, genelde herkes gider, ama Turk bir senelik daha sözleşme yaptı.
- É nesta altura do ano que toda a gente se vai embora, mas o Turk tem mais um ano de residência.
Bana gelince, sadece Turk'ün duygularımı incittiğini fark etmesini istiyordum.
Quanto a mim, não queria que o Turk soubesse que tinha magoado os meus sentimentos.
Turk beni üzdüğünün farkına bile varmamıştı, bu yüzden doğru hareket, ona içimden gelenleri anlatmaktı.
O Turk nem sequer se apercebeu que me tinha chateado portanto, explicar o que eu sentia era a melhor opção.
Belki de Turk'e karşı haksızlık ediyordum.
Talvez estivesse a ser injusto com o Turk.
Ama Turk gururlu bir insandır, ve gururlu insanların anlayışsız davrandıklarını kabul etmeleri çok zordur.
Mas o Turk é um gajo orgulhoso, e é difícil para os gajos orgulhosos, admitir que foram insensíveis.
Turk!
Turk!
Maalesef, Jake önce Turk ve benim süzgecimizden geçmeliydi ve bizim iyi adam testimizden daha göz korkutan başka bir şey bulamazdınız.
Infelizmente para o Jake, ele ainda tinha de passar por mim e pelo Turk, e nada é tão intimidante como o nosso teste de gajo porreiro.
Bayanlar ve baylar, Chris Turk.
Senhoras e senhores, Chris Turk.
Aslında, Turk, sen de biraz Coxvari sayılırsın.
Na verdade, Turk, tens um bocado de Cox.
Turk, sen haklıymışsın.
Sabes, Turk, tinhas razão.
Turk ve benim çok popüler olmamızın sebeplerinden birisi, meslektaşlarımıza yardım etmeyi çok sevmemizdir.
Uma das razões porque eu e o Turk somos tão populares aqui é porque adoramos ajudar os nossos amigos médicos.
Hooch'un bizi sevmesi kadar, Turk'un mutlu olduğunu görmek de çok güzeldi.
Por muito que o Hooch nos amasse, era ainda melhor ver o Turk feliz.
Carla ile beraber çiftler terapisine başlamışlardı ve Turk'un bundan hoşlandığını zannetmiyordum.
Ele e a Carla começaram a fazer terapia de casal, e não tenho tanta certeza se ele estava a gostar.
Allahtan, Turk öpüşme olayını kafasından atmıştı.
Graças a Deus, o Turk ultrapassou a cena do beijo.
Bunu Turk'le daha önce bir defa denemiştik.
Em defesa do Turk, já tínhamos tentado uma vez.
ve onu kaçır- - - Turk.
Ela é tão boa, e tu...
- Mm-hmm.
Turk.
Turk, Mickead'in devamlı anlattığı fıkra neydi?
Turk, qual é aquela anedota que o Mickhead estava sempre a contar?
Turk! Eğer şimdi çıkarsak akşama seks yapmak için uyanık bile olabilirim.
Turk, se sairmos agora, talvez esteja acordada para ter sexo à noite.
Turk çok şaşırmıştı. Carla, "Sanford and Son" ya da "Cheers" gecelerinde asla bize katılmazdı.
O Turk estava-se a passar, porque a Carla nunca nos faz companhia nas noites de "Sanford and Son" ou do "Cheers".
Malesef, Turk aynı dalga boyunda seyretmiyordu.
Infelizmente, o Turk não estava ao mesmo nível.
- Hey, sen, Turk!
- Ei, yo, Turk!
Aslında Turk hakkında yanılıyorsun.
Sabes, tu estás enganado em relação ao Turk.
Eve gidip baş başa zaman geçireceğiz.
O Turk e eu vamos para casa passar um tempo juntos.
Turk ve Carla'nın bazı sorunları vardı ve Carla Elliot'da kalıyordu.
O Turk e a Carla estavam a ter problemas, por isso ela estava na casa da Elliot.
- Gerçekten mi, Turk, kalın bir çalı mıydı?
- A sério, Turk?
Endişelenme, Turk, ben hallederim!
Não te preocupes, Turk, eu trato deles.
Turk, neden üstünde pijamaların var?
Turk, por que é que tens um pijama vestido?
Turk, olan biten onca şeyden sonra, sana güvenmekte zorlanıyorum.
Turk, com tudo o que aconteceu, estou com problemas em confiar em ti.
Turk, güvenip, güvenemeyeceğime emin olmadığım kişi sensin, bu durumda senin, sana güvenebileceğimi söylemene nasıl güvenebilirim?
Turk, é em ti que não sei se posso confiar, então como é suposto eu confiar, que posso confiar no facto de me dizeres que posso confiar em ti?
Turk.
O Turk.
Turk'e, sen beni kovana kadar, onun hakkında konuşacağımı söyledim.
Mas eu prometi ao Turk que falava dele até me mandares ir embora.
Hayır! "J.D. ve Carla öpüştüler" yazmış, şimdi de Turk'e söyleyecek!
Não! Ela escreveu "O J.D. e a Carla beijaram-se" e vai contar ao Turk!
Turk'den saklanmam gerekiyordu, ben de kimsenin girmeyi göze alamayacağına emin olduğum tek yere girdim.
Tinha de me esconder do Turk, por isso fui para o único lugar onde eu sabia que ninguém entraria.
Turk?
Turk?
Turk'un, o olayın yaşanmasına nasıl izin verdiğini anlıyorum.
Eu sinto que agora percebo como é que o Turk pode ter deixado coisas como aquela acontecer.
Turk, bunların sahte planlar olduğunu bildiğinden, bu fırsatı puan kazanmak için kullanıyordu.
Como o Turk sabia que estes planos eram falsos, ele usava estas oportunidades para subir na consideração da mulher.
Elliot ve Carla'nın aksine, Turk ve ben plan yaptığımızda, uygulamaya koyuyorduk.
Ao contrário da Elliot e da Carla, quando eu e o Turk fazemos planos, nós mantemo-los.
Turk ve ben sandalye takasımızın tadını çıkarırken, diğer çiftlerin bu akşam neler yaptığını düşündüm.
Enquanto eu e o Turk recuperávamos da nossa troca de cadeiras, imaginava o que é que os outros casais andavam a fazer.
Az önce Turk ve benden bir çift olarak mı bahsettim?
Terei acabado de me referir a mim e ao Turk como um casal?
Sanırım Turk'e telepatik olarak bir şeyler sormaya çalışacağım.
Acho que vou tentar perguntar ao Turk uma coisa telepaticamente.
Turk.
Turk.
Dr. Turk bir ihbarda bulunmuş.
Recebemos uma chamada do Dr. Turk.
"Turk" telefonda daha rahat anlaşılıyor.
"Turk" é mais fácil de se ouvir ao telefone.
"Dorian" telefonda çok zor anlaşılmıyordu, ama bu konuyu Turk'le konuşmak istemedim.
"Dorian" não é difícil de se ouvir ao telefone, mas não queria falar sobre aquilo com o Turk.
Fark ettiğimiz şey, Billy, Turk ve benim yaşayamadığımız hayatı yaşadığı için onu kıskanmıştık.
O que nos apercebemos é que tínhamos inveja do Billy porque ele saboreava a vida e nós não.
Turk ve benim için önemli olan, dışarı çıkıp yaşamaya başlamaktı. Nokta.
Para o Turk e eu, era importante apenas começar a viver a vida, ponto final.
Bunun için çabalıyorum, Turk.
Estou a tentar, Turk.