English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ V ] / Ve onlar

Ve onlar Çeviri Portekizce

24,510 parallel translation
NOLA'yı tamamen görüyorum ama 1600 mil kadar kanalizasyon var şehrin altında ve onların içini göremiyorum.
Tenho olhos em toda a Nova Orleans, mas há 2500 Km de esgotos por baixo da nossa cidade e não posso ver dentro deles.
Tüm Cezacı'lar ve onların efendileri benim düşmanlarım.
Todos os Inquisidores e os seus mestres... são meus inimigos.
Arkadaşlarına çok değer verir ve onları sonuna kadar korurdu.
Ele preocupava-se profundamente com os seus amigos... e zelava por eles até ao fim.
Eğer bu maymunlar bu kuşlara virüs bulaştırırlarsa ve onlar da uçarsa...
Se esses macacos infectarem essas aves e elas fugirem...
Benden sınıfı, arızayı kaldırmaya ikna etmemi istiyorsun. Ve onların hepsini yapmaya razıyım. Çünkü karşılığında tam olarak istediğimi vereceksin.
Quer que eu convença a classe a remover a contingência, e eu estou disposta a fazer tudo isso, porque você vai dar-me exatamente o que eu quiser em troca.
Onlara egemen olacaksın ve onları başarıya erdireceksin ve topraklarında ikamet edeceksin.
"e estiveres a ponto de invadir e expulsar e as tiveres conquistado e habitares nas suas terras."
Johnsonlar ve onların av köpeği çetesinden mi?
Dos Johnsons e dos seus golden retrievers?
Bence çiçekleri sığ ve anlaşılır bir jest olarak gördü ve onları mazur görülebilir bir öfkeyle paramparça etti.
O que achas que aconteceu? Acho que viu aquelas flores como o gesto superficial e transparente que era e desfê-las num ataque de fúria justificável.
Ve onları görebil diye seni kısa bir süre hayatta tutacağım.
Mantenho-te viva o suficiente para os poderes ver também.
Hemen yan odanda Grady'nin iki adamı var ve onları sattığınızı biliyorlar. Sana sadece ben yardım edebilirim.
O Grady tem dois tipos no quarto ao lado do teu, e eles sabem que os dois o traíram.
Bence işverenlere karşı saygılı olmak ve onların da size karşı saygılı olması önemlidir ve ben de işin her kısmını iyileştirmek için elimden geleni yaparım, efendim.
Bem, acho que é importante ter respeito pelos patrões e que eles tenham respeito por nós, e faço o meu melhor para aperfeiçoar todas as situações no emprego, senhor.
Polise gitmen ve onları hemen buraya getirmen gerek.
Quero que chame a polícia e que os traga cá de imediatamente.
Şehirde ve civarında kristal meth dağıtımının büyük bir bölümünden - onlar sorumludur.
Distribuem grande parte da metanfetamina em cristal na cidade.
kocam emil ve o şimi erkeklerin ortak kurucuları ben çalışabildiğim kadar çalışabiliyordum, fakat onlar tam zamanlı çalışıyorlardı kocanız burda mı çünkü onlan konuşmamız lazım evet fakat şu an üyelik toplantısının tam ortasında essah mı çünkü biz de cinayet soruşturmasının tam ortasındayız
É o meu marido. Ele e o Emil fundaram a Homens Agora. E eu passo no escritório quando posso, mas eles trabalham a tempo integral.
bu yüzden de muhtemelen bu hurda arabaları sürüyonuz hayır biz bu hurda arabalrı sürüyoruz çünkü güzel arabalar çok pahalı kaç kere feministlerin onların arabalarının camlarını parçaladığını ve arabalarına zarar verdiğni söyleyemem adli kanıtlar emilin kafasına bir çok kez darbe aldığını gösteriyor
Provavelmente por isso anda por aí em carros velhos. Não, compramos essas latas velhas porque conduzir carros de luxo é muito caro. Nem sei dizer quantas vezes algumas das feministas lhes partiram os pára-brisas ou riscaram os carros.
Dr. Brennan, c-4 ün aşağı kenarında ve c5 omurunun üst kısmında ovülsiyon kırıkları tespit ettim yangından olan geniş kırıklar onları belirsiz hale getirmiş şu hasarın düzenine bakın şimdi her şey anlam kazanmaya başladı önce kurbanın suratı küt üçgensel bir objeyle dağıtıldı
Dra. Brennan, identifiquei fracturas de evulsão na margem inferior da C4 e na margem superior da C5. A grande lesão pelo fogo deve tê-las encoberto. Ao verificar o padrão da lesão, tudo começa a fazer sentido.
çenesi o kadar şiş ki istese bile konuşamaz tamamdır karen ve emil in ölmeden bir kaç saat önce beraber olduğunu bilyoruz fakat soru şu ki eğer ilişkileri yoksa onlar ne yapıyorlardı illegal bir şeyler olmalı yoksa söylerdi tabi karen bizim aradığımız katil değilse
O queixo está tão inchado que não pode falar nem se quisesse. Sabemos que a Karen e o Emil estavam juntos poucas horas antes da morte, mas a questão é : se não tinham um caso, o que é que estavam a fazer?
senlen gurur duyuyorum datlum bu herşeye yardımcı olacak Angela... gerçekten bu konu hakkında konuşmak istemiyorum bak biliyorum bu bir süreç fakat sen işini yapıyorsun ve her şey iyi olacak hayır olmucak ne hakkında konuştuğuunu bilmiyorsun en azından internetteki insanlar onlar dürüstler
Sim, claro, mas... porque é que não me contaste isto comigo? Estou tão orgulhosa de ti. Isso vai ajudar tanto.
New York, Londra ya da Paris'i saniyeler içinde yok edebilecek bir bomba yaptılar savaşın bitmesi ve hepimizin onların buyruğu altına girip aya gidecek roketi yapmalarına yardım etmemiz an meselesi...
Criaram uma bomba que pode destruir Nova Iorque, Londres ou Paris, num piscar de olhos, e é só uma questão de tempo e talvez dias antes da guerra acabar e estarmos nas mãos do Eixo a ajuda-los a construir foguetões para chegar a Lua...
Bu ülke ve zenginlikleri onların doğuştan hakkı gibi.
Como se esta terra e esta riqueza fossem um direito seu.
Declan Harp ve adamları endişelenmen gereken piçler onlar.
O Declan Harp e os homens dele. É com esses bastardos que se deve preocupar.
Evet, tabi ki. Tüm yapmam gereken onları konuşurken duymak ve böylece sözdizimini eşleştirebilirim.
Só preciso ouvi-los a falar e identifico a sintaxe.
Yakında paraları bitecek, ve Caldwell onları Teksas'a gönderecek.
Mais cedo ou mais tarde, ficam sem dinheiro e o Caldwell manda-os para o Texas.
Ve komutan, onları canlı istiyorum.
E, Comandante, quero-os vivos.
Onlar ve asteroid kuşağı sayesinde maden birliği geldiğimizi anlayamayacak.
Se ficarmos entre eles e os asteróides... a Aliança dos Mineiros nunca nos verá a chegar.
Ve ben de onları tüm gün boyunca anlatabilirim.
E eu podia contá-las o dia todo.
Kuşlar bizim için önemli, bu yüzden onları kilit altında ve diğer hayvanlardan uzakta tutuyoruz.
As aves são importantes para nós, mantemos-os longe dos outros por um motivo.
Bu maymunların izini süreceğiz ve diğer hayvanlara bulaştırmadan önce onları yakalayacağız.
Vamos procurar esses macacos, e contê-los antes que infectem outros animais.
Tuzak kurarız ve gerekirse onları öldürürüz.
Vamos prendê-los e matá-los se precisarmos.
Ya da kalırız ve onlar bizi...
Ou vamos agora e saímos, ou seremos apanhados.
Ve iki kişi birbirine âşık olunca bazen onların...
E percebi que quando duas pessoas estão apaixonadas - às vezes elas...
Buraya geldim, bilimin işe yaradığını kanıtladım ve kahramanlar onlar.
Eu venho cá, provo que isto resulta e eles são os heróis.
Onlar bir ve aynı.
É a mesma coisa.
Ama daha önce onların hepsine sahip oldum ve beni hiçbir zaman mutlu etmediler.
Mas eu já tive todas essas coisas e nunca me fizeram feliz.
Ember ve Umber'den sadece güçlü olmayı bırak, onları orası yarattı.
Não só é mais forte do que o Ember e o Umber, como os criou.
Sen ve oğullarım. Onların da Los Angeles'tan kurtulması lazım.
Tu e todos os meus filhos.
Federal güvenlik polisi zanlıları aramaya devam edecek ve siz de onları sürekli atlatacaksınız.
Os agentes federais vão continuar a procurar os culpados e vocês vão continuar a fugir-lhes.
Bu güzel mahluklar böyle yerlere kapatılıyorlar ve bu yarrak yiyenler de onları çıkartmamak için her şeyi yapıyor.
Estas belas criaturas são colocadas em sítios destes e estes cabrões garantem que nunca mais saem.
Onların kayıp olması ve konuşma belgelerini bulunca çıldıracağım neredeyse.
Entre esses dois ausentes e o arquivo do canal IRC, começo a assustar-me.
Onların kurallarına göre oynadık ama bu piçler hala Trenton ve Mobley'i tutuyor.
Jogámos pelas suas regras e os cabrões atingiram a Trenton e o Mobley.
Onları merkeze çağırmanı ve hepsiyle tekrar görüşmeni istiyorum.
- Bom, quero que os chames cá e que voltes a falar com eles.
Eğer Pride ve Hamilton hala merkezdelerse Mike Spar onları oraya götürmüş olabilir.
Se o Pride e o Hamilton ainda estão em cativeiro, pode ser o lugar para onde o Mike Spar os levou. Estamos mais perto.
Onlar hayatlarını yaşamıştı ve neredeyse gezegeni yok etmişlerdi.
Não, eles tiveram a sua oportunidade e quase destruíram o planeta.
Grady arabalarını alıp onlar için hazırlıyor ve gönderiyor ama içine ülkeye sokmak ya da ülkeden çıkartmak istediği şeyleri koyduktan sonra.
Bem, o Grady obtém carros prontos para entrega, envia-os, mas não antes de os encher com o que ele quer no país.
Onları takip eder ve yakalarsan, adamların öldü demektir dostum.
Se os seguires e fores descoberto, vão estar mortos, amigo.
Kurbanların gözlerine kum ve yapıştırıcı dökme sebebini açıklar, onları cezalandırmak için sembolik olarak kör ediyor.
Isso pode explicar o ritual de colocar areia e cola nos olhos dos pais, cegando-os simbolicamente como punição.
Onlar Nazi haberleşmelerini günümüze aktaran tarihçiler ve Ahnenerbe'de bulunan bir süper silahtan bahsetmişler.
Eram comunicações nazi que ainda baralham historiadores até hoje em dia. E elas falam de uma superarma obtida pelos Ahnenerbe, supostamente forte o bastante para vencer a guerra.
Peki ilk olarak, bu söylediğinin peşini bırakmayacağım, ve ikinci olarak, onlar eski senden nefret ediyor olabilir, ama yeni mükemmel halini bilmiyorlar.
Em primeiro lugar, eu vou cobrar-te isso. E, em segundo lugar, eles podem odiar a antiga tu. Mas eles não conhecem a maravilhosa nova tu.
Onlar gösterişçi ve sığ.
São falsos e com duas caras.
Her gün, onlar kanımı götürüyorlardı iken. Ve araştırma için kullanıyor, Gözlerimi kapatmak ıt.
Enquando eles me tiravam sangue e usavam para a "pesquisa" deles, eu fechava os olhos e observava-te.
Kral ve Kraliçe'ye yeni ışıkta bakın çünkü onlar bu krallığı kendi halklarının kanından oluşturdular.
Olhai este rei e a sua rainha sob uma nova luz, pois eles construíram este reino sobre o sangue dos seus próprios súbditos.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]