English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / But we have to

But we have to translate Turkish

12,699 parallel translation
But we have to get rid of everything, okay?
Bilmiyorum, ama her şeyi ortadan kaldırmamız gerek, tamam mı?
I can help you cross back, but we have to go now.
Dönmene yardım edeceğim, ama şimdi gitmeliyiz.
Yeah, and when they rear their head, we'll take care of them, but we have to celebrate our victories.
Tekrar ortaya çıktıklarında onları halledeceğiz ama yine de galibiyetlerimizi kutlamamız gerek.
Just a small one, one that doesn't hurt anybody, but we have to- - maybe we should just go in.
Sadece küçük bir, kimseye zarar vermez biri, Ancak aşağıdaki amaçlara sahip Belki sadece gitmek gerekir.
But we have to give them a chance.
Ama onlara bir şans vermeliyiz.
But we have to keep it just between us, okay?
Ama bu ikimizin arasında kalmalı tamam mı?
But we have an IT specialist trying to determine whether there was a malfunction of the device or...
Ancak, bilgi işlem uzmanımız bu konuyu çözmeye çalışıyor. Bunun sebebinin bir arıza mı yoksa...
We're viewing CCTV footage but there's a lot of blind spots, so we have to concentrate on this...
Bütün kamera görüntülerine bakıyoruz ama çok fazla kör nokta var, bu yüzden buna konsantre olmamız gerekiyor...
But we may have to make a deal with the devil if we want Clayton.
Eğer Clayton'ı istiyorsak, bir şeytanla anlaşma yapmak zorunda kalabiliriz.
There's no doubt someone is... screwing Harry over, but we have more than enough to charge him.
Şüphe yok ki, birisi Harry'yi fena sıkıştırıyor. Ama onu suçlamak için yeterli kanıtımız var.
But if we pursue him now, then we are in serious danger of exposing everything that we have ALL worked so hard to set up.
Ama şimdi onun peşine düşmeye devam edersek çok çalışarak kurduğumuz her şeyin açığa çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
But if you can find it in your heart to forgive me, we could have an extra strong friendship because of what we went through.
Ama kalbinde beni affedecek yeri bulabilirsen yaşadıklarımız sayesinde ekstra güçlü bir arkadaşlığımız olabilir.
But we can't do that until the people who are illegally squatting on our land have been relocated to more suitable housing.
Ama şehrimizde yasadışı yollarla yaşayan kişiler daha elverişli konutlara yerleştirilmeden bunu gerçekleştiremeyiz.
But we have a right to defend ourselves from y'all.
Ama kendimizi savunma hakkımız var değil mi?
But we have a tendency to read them wrong.
Ama nedense onları yanlış yorumlarız.
I guess what I'm saying is you're a damn good agent, and the Bureau's gonna feel your loss, but we're gonna have to learn how to get on without you.
Sen çok iyi bir ajansın, Büro senin gidişine üzülecek, ama bunun üstesinden gelmeyi öğrenmeliyiz.
Things happened, the Nevins case, but that doesn't mean we have to throw away everything we worked so hard to build.
Nevins davasında bir şeyler oldu ama bu herşeyi kenara atmak için bir sebep olmamalı.
But we're just going to have a chat with a scientist.
Onunla konuşacağız sadece.
We're taking care of you, Sheriff, but you have to keep your oxygen mask on.
Seninle ilgileniyoruz Şerif ama oksijen maskesini takman gerek.
But they won't get the state police involved, so we'll have to work with the locals for now.
Ama eyalet polisinin karışmasını istemiyorlar. Şimdilik yerellerle çalışmak zorundayız.
We had nothing to do with what happened to her but... now it looks like we could have.
Ona olanlarla bir ilgimiz yok ama... artik varmis gibi duruyor.
We can get ahead of this but you're gonna have to be honest about everything from now on, okay?
Bunu atlatabiliriz ama su andan itibaren her konuda dürüst olmalisin, tamam mi?
But we do have access to information and we wanna help you find it.
Ama eger ulasmak istediginiz bilgi varsa yardimci olmak isteriz.
I believe we picked him up on a DV, but I'll have to check.
Sanırım ev içi şiddetten tutuklamıştık, ama kontrol etmem lazım.
Malcolm and the League have gone to ground, Nyssa is a brick wall, John and Laurel are out searching for the Lotus, but we are running out of places to look.
Malcolm ve Birlik ortadan kayboldu Nyssa taş duvar John ve Laurel, Lotus'u aramaya çıktılar ama bakacak yerlerimiz tükeniyor.
Ok, Felicity, but we still have to check- -
Pekâlâ Felicity, ama yine de -
Only problem is that we need to generate a high enough frequency to damage the network, but unless you guys have a portable sonic projector handy, then- -
Tek sorun şu ki, şebekeye zarar verebilecek kadar yüksek frekanslar oluşturan bir şeye ihtiyacımız var. Eğer sizde taşınabilir sonik fırlatıcı gibi bir şey yoksa...
You're just one illegitimate child away from a really awesome Oliver Queen impersonation, but just like we tell Oliver, what happened was not your fault, and Laurel would have wanted you to know that.
Evlilik dışı bir çocuğun olsa harika bir Oliver Queen taklidi yapıyor olurdun şu an. Fakat Oliver'a söylediğimiz gibi, yaşananlar senin suçun değildi. Ve Laurel bunu bilmeni isterdi.
We have guns, but so do they, so when we get up there, we cannot hesitate to kill, do you understand?
Silahımız var, ama onların da silahları var bu yüzden oraya çıktığımızda öldürmekte tereddüt edemeyiz, anladın mı?
We will figure it out, but for now we have to keep moving.
Bir çaresini buluruz ama şimdilik yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
Thanks for coming to the viewing party for Stewie's commercial, everybody. We're sorry that it's airing during 2 Broke Girls, but we have no control over that.
Stewie'nin televizyon reklâmının gösterim partisine geldiğiniz için hepinize teşekkürler. "2 Broke Girls" ın da şu an yayında olduğuna üzgünüz ama yayını biz yönetmiyoruz sonuçta.
Well, Chris, you killed that librarian, but we're glad to have you back to your old self.
Chris, o kütüphaneciyi öldürdün ama yeniden eski hâline dönmene sevindik.
And if we can't trust a 42-year-old man to drink responsibly, then I have no choice but to take action.
42 yaşındaki bir adamın içki içme bilincinin olup olmadığına güvenemiyorsak bu hâlde harekete geçmekten başka seçeneğim yok demektir.
But then the-the more we were hanging out, I-I remembered how much fun we used to have together.
Ama sonra seninle takıldıkça birlikteyken ne kadar da eğlendiğimizi hatırladım.
- But we have to...
- Ama mecburuz -
Hate to break it to you, but even if we make it out of here alive, you're still gonna have a problem on your hands.
Bunu sana söylemek istemezdim ama buradan kurtulursak bile birtakım sorunların olacak.
'65 was a disaster, but if we had run second or third, or possibly even lucked out and won the race, we might never have gotten the funding to go like we did in'66 and'67.
'65 felâketdi, ama ikinci veya üçüncü koşsaydık, Ya da belki de lucked ve yarış kazandı, biz asla Fonlamayı'66 ve'67'de yaptığımız gibi almaya başladık.
First, we have to get you out of there, but Fitz closed the loopholes after I escaped, so I can't open the door, but we can still MacGyver you out.
Önce, seni buradan çıkarmamız gerek. Ama Fitz, ben kaçtıktan sonra gedikleri kapattı. Bu yüzden kapıyı açamam.
As in our bite-happy friend, okay, so... we have a 400-year-old Dutch monster on the loose, but no way to warn anyone or call for help.
Isırmayı seven arkadaşımız... 400 yaşında, firari bir Hollanda canavarı ama kimseyi uyaramıyoruz ve yardım isteyemiyoruz.
I know you have a million questions, and I promise I will answer every one, but right now we need to save Joe.
Bir sürü sorun olduğunu biliyorum. Hepsini cevaplayacağıma söz veriyorum. Ama şimdi Joe'yu kurtarmalıyız.
Yeah, we know that, but what does that have to do...
Evet, bunu biliyoruz, ama ne yapabil...
But had we known about this surgeon, in the time it would have taken to be janked around and rejected by insurance, my husband would have died on the table!
Ama bu cerrah hakkında bildiğimiz bir şey varsa o da sigorta tarafından reddedilen berbat bir doktor olduğu! Kocam masada kalıp ölebilirdi!
- I know we have a lot of unresolved business, but I am here as a businesswoman on business-business. Someone wants to buy my yam lube, and I'm here to see about the yam supply pipeline.
Tatlı patatesli kayganlaştırıcımı almak isteyen birileri var ve malzeme tedariğini yapabilir misin diye geldim.
If he bribed witnesses, we can take action against him, but you still have to tell us where Joey is.
Tanıklara para vermişse bunu ortaya çıkarabiliriz ama yine de Joey'in yerini bize söylemek zorundasın.
Which means we'll have to move fast, but at least we'll make a profit.
Bu da hızlı olmamız gerekir demek ama en azından kârlı çıkarız.
Local authorities have yet to identify key suspects in the homicide, but we are just getting word that it was Hamlin being
Yerel polis hâlâ cinayetin şüphelilerini bulmaya çalışıyor fakat aldığımız bazı duyumlara göre...
I know you guys are having a moment, okay? But we really have to go.
Duygusal bir an yaşadığınızı biliyorum ama gitmemiz gerek.
It'll take a few minutes for the device to reach full power once it's activated, but when we find it, you're gonna have to get there fast.
Yerlerini bulunca hızlıca oraya gitmek zorundasın.
I'll get you to medical, to safety, we'll contact Talbot, have him authorize military force to take back our base, but then I take the Quinjet to intercept the Zephyr... on my own.
Seni hastaneye götürüp güvene alacağız. Talbot ile iletişime geçip üssü geri almak için orduya yetki vermesini sağlayacağız. Ama sonra Zephyr'i kendi yolumla durdurmak için Quinjeti alacağım.
We have no choice but to stop Vandal Savage in 2147... or to die trying.
Vandal Savage'ı 2147'de durdurmaktan veya durdurmaya çalışırken ölmekten başka şansımız yok.
We have no choice, but to save his soul.
ve bizim onun ruhunu kurtarmaktan başka çaremiz yok..

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]