Button translate Turkish
7,196 parallel translation
I swear I'll smash your face in. Button it.
Vallaha ağzını burnunu dağıtırım şurada herkesin içinde.
- Button it down, people.
- Sessiz olun, millet.
It looks like a spare button or something.
Bir yedek düğmeye benziyor.
Is there a "cut them" button?
"Onları kes" tuşuda var mı?
So, three days ago, Toby hit the wrong button on a computer- - a mistake that cost you, what, $ 500,000?
Üç gün önce Toby bilgisayarda yanlış tuşa bastı ve bu hata size 500 bin dolara mı mal oldu?
Ruin my life with one click of a button.
Tek bir tuşla hayatımı mahvet.
So, Amy, you're saying I should just return this... Button maker?
Yani, Amy, diyorsun ki bu pusula yapacağını iade mi etmeliyim?
You think you can tempt me with a T150 button maker?
Beni T150 oy pusulası yapacağıyla cezbedebileceğini mi sanıyorsun?
Teaching this button a little something about free will.
- O düğmeye özgür irade neymiş göstereceğim.
Who puts up a button with a sign that says you can't push it?
Hangi insan bir düğme koyup üzerine basamayacağını belirten bir yazı asar?
No one is touching this button!
Kimse bu düğmeye dokunmayacak.
We're gonna break every rule, and we're pushing that button!
Alınmaca yok. Bütün kuralları yıkacak ve o düğmeye basacağız!
Back away from the button!
- Düğmeden uzak durun!
Yeah! We need to push that button, show those eggheads that we're not sheep! No!
O armut kafalılara koyun olmadığımızı göstermemiz için düğmeye basmamız gerek.
The fact that you won't push this button proves that.
Sen de ders çıkarıyorsun işte.
So now we're not pushing the button? No.
Düğmeye basmıyor muyuz yani?
It's not about whether we push the button or don't push the button.
Mesele düğmeye basıp basmamamız değil.
Yeah, building full of scientists and no one thought to push the button twice.
Evet, bir bina dolusu bilim adamı düğmeye iki kere basmayı akıl edemedi.
- You're cute as a button, bro.
- Çok çekicisin.
One more button, ma.
Bir düğme daha ilikle anne.
I just gave a button to a 300-pound hawaiian dude.
Daha şimdi 135 kiloluk Hawai'li bir adama düğme verdim.
The watch and the button are two pieces of a trojan horse.
Saat ve düğme truva atının iki parçasıydı.
- Fake button, nobody uses it.
- Sahte tuş, kimse kullanmıyor.
Is that why you've locked me in your bedroom and undone the top button on your dress?
Bu yüzden mi ikimizi yatak odana kilitleyip elbisenin düğmesini açtın?
I mean, the hair on it was out to here, and then it had another trail of hair down from her belly button.
Yani, kılı buraya kadar fışkırmıştı ve göbeğinden aşağıya doğru başka kıllar vardı.
Every button they click, we get feedback on how to shove this shit right down their throats.
Her düğmeye bastıklarında, daha da derine nasıl sokacağımız hakkında fikir ediniyoruz.
I think I pushed the wrong button. "
Sanırım yanlış düğmeye bastım! "
It's a "button-box" thing.
- Bu düğme olayı.
What's the "button-box" thing?
- Düğme olayı da ne demek?
Um, imagine there's a computer that's been designed with a big red button on its side.
Bir bilgisayarın üzerinde kırmızı bir düğmeyle tasarlandığını düşünün.
The computer's been programmed to help solve problems, and every time it does a good job, its reward is that someone presses its button.
Bilgisayar programları çözmek için programlanmış ve her iyi iş yaptığında ödül olarak biri düğmesine basıyor.
But over time, it starts to wonder if solving problems is really the most efficient way of getting its button pressed.
Ama zamanla problem çözmenin düğmesine basılmasının en etkili yolu olup olmadığını merak etmeye başlar.
Wouldn't it be better just to have someone standing there pressing its button all the time?
Birinin sürekli orada olup düğmeye basması daha iyi değil midir?
Wouldn't it be even better to build another machine that could press its button faster than any human possibly could?
Peki ya başka bir makine yapıp onun bir insandan çok daha hızlı basması çok daha iyi değil midir?
And once it starts thinking about all the things that might be a threat to the button... number one on that list, us... it's not hard to imagine it getting rid of the threat.
Ve düğme için tehdit olan şeyleri düşünürse de ilk sırada biz geliyoruz. Tehditi ortadan kaldırmak o kadar zor olmaz.
It's a button.
Düğmeymiş.
But I needed a button!
Olsun düğme lazımdı!
Can't you... there's a zoom in button.
Yakınlaştırma düğmesine bassana.
And... and then you got to hit that button marked decontamination in front of you, 10K.
Sonra da 10 Bin, önündeki "temizlenme" yazan düğmeye basacak.
You haven't pressed the button!
Düğmeye basmadınız!
You must press this button.
Bu düğmeye basmalısınız.
Should we play the button game?
Düğme oyunu oynayalım mı?
Who has a button?
Kimde düğme var?
I figured I'd press the Damon button and see what happened.
Damon düğmesine basınca ne olacak bir göreyim dedim.
For each incorrect answer, the subjects pressed a button on a device they were told delivered a shock to the test taker.
Her yanlış cevapta denekler, teste girene elektrik verdiği söylenen bir düğmeye basıyorlardı.
Dude, you got to hold the button down before you talk to me. I can't hear ya.
Benimle konuşmadan önce düğmeye basman lazım.
Now would actually be an excellent time just to shut down anything with an on-off button.
Bakın ne diyeceğim. Bence herkes üzerinde açma kapatma düğmesi olan cihazlarını kapatsın.
Hit the button!
Düğmeye bas!
Now let me push that button! No!
- Bırak da şu düğmeye basayım.
That's true. We have to hit that button.
Doğru dedin.
I never would've pushed that button.
Ben o düğmeye basmazdım.