English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Button it

Button it translate Turkish

1,022 parallel translation
Nobody was ever able to button it up.
Delirdin mi? Yürü ve geri dönme.
Button it up for once in your life!
Hayatında bir kez olsun, o çeneni kapat!
Button it.
Hemen ilikle.
I wonder why I wear this dress, I can never button it up.
Niye bu elbiseyi giyiyorum bilmem, hiç tek başıma düğmeleyemiyorum.
No. Button it up. You'll see.
Düğmelerseniz görürsünüz.
Button it!
Kapa çeneni!
Yes, sir, we'll button it up.
Evet efendim, tamamlayacağız.
Button it up, Augie.
Parçayı bağla Delgeç.
Button it up
Düğmeleri ilikle.
If you're gonna button it, button it right.
İlikleyeceksen düzgün ilikle.
WHAT HAPPENED TO HIM TOWARD THE END, GENERAL, BEFORE HE PUSH ED THAT BUTTON, WHATEVER IT WAS?
Sonlara doğru, şu düğme ya da her neyse ona basmadan önce neler oldu, general?
Would it be easier for you to button up?
Senin için, önden iliklemesi daha mı kolay olacak?
In Cape Canaveral if missile goes wrong, they press button and pow! It blows up.
Cape Canaveral'da bir şey ters giderse özel bir düğmeye basarlar ve füze havaya uçar!
- This time it's a question of who gets to the - Maybe they'll ask your permission to begin. - This time it's a question of who gets to the button first.
Savaşmak için senden izin alıyorlar zaten, değil mi?
I'm not like these machines where you push a button and it does what you want it to do.
Bir tuşa dokununca yapmanı istediğin şeyleri yapan şu makineleri sevmiyorum.
Get it out. Just push the button down.
Yalnızca tuşu aşağı bastır.
There's a button on the microphone, you have to press it down while you're speaking.
Mikrofonda bir buton olacak. Konuşurken onu basılı tut.
He's gonna be at the Belly Button looking for broads. Hold it!
Kadın bulmak için Belly Button'a gidecek.
The neckband's so frayed, it won't hold the collar button.
Yaka bandı o kadar yıpranmış ki yaka düğmesini tutmayacak.
It takes eight pictures in rapid succession by pressing that button there.
Hızlı sırayla sekiz resim çeker.
Thus it is possible for the Allies to be the first to press the button in a nuclear war.
Bu yüzden nükleer bir savaşta düğmeye ilk basan tarafın Müttefikler olması büyük ihtimaldir.
Button up. It's cold.
- Önünü kapat, soğuk.
- Which button is it?
- O hangi düğme?
It's too tight for me. There's a button missing.
Çok dar ve bir düğmesi eksik.
Look, Button, there's more to it than just sittin'there.
Dinle, Ufaklık, olay oturmakla bitmiyor.
Here, Button, you cut it.
Al, Ufaklık, sen kes.
It reports that the jettison button was pressed before the red alert.
Yakıt boşaltma düğmesine Kırmızı Alarmdan önce basıldı diye kaydetmiş.
- Is it? Were you watching him the exact moment - he pressed the jettison button?
Yakıt boşaltma düğmesine basarken onu izliyor muydunuz?
He could have pressed a button and done it, but he just laughed. - He thought I was joking.
Bir tek düğmeye basarak bunu yapabilirdi, ama o sadece güldü.
I'm experiencing grave difficulties as it is in restraining myself from pressing this button giving my men the command to open fire.
Kendimi, bu düğmeye basmaktan ve adamlarıma ateş açma emri vermekten alıkoyarak büyük güçlükler yaşamaktayım.
I'm sorry. I touched the tape button accidentally. I'll take it off.
Affedersiniz. Bantın düğmesine yanlışlıkla bastım. Düzeltirim.
Because last time I brought'em in I asked him to sew a button on it and they hadn't.
Çünkü son götürdüğümde ona bir düğme dikmesini istemiştim. Ama dikmediler.
PUT IT ON THE TABLE, PRESS THE BUTTON... IT VOMITS.
Masaya koyun, düğmeye basın, kussun.
Campbell, has it ever occurred to you that if you had the other arm broken... you'd be needing a friend to button your fly?
Campbell, hiç düşündün mü, diğer kolun da kırık olsa... pantolonunu ilikletmek için birine ihtiyaç duyar mıydın diye?
You press this button and it takes the picture.
Bu düğmeye bastığında fotoğraf çeker.
She had a belly button so big, you could've stuck your middle finger in it.
Öyle büyük bir göbek deliği vardı ki orta parmağını içine sokabilirdin.
Whoever said it, you're right on the button.
Bunu kim söylediyse, tam üstüne bastı.
It's a button.
O bir düğme.
Now, there must be a scanner interlock button on it.
Üzerinde bir tarayıcı kilitleme düğmesi olmalı.
You turn it on with this button here.
Bu düğmeye basarak açacaksınız.
I didn't mean to drop the gun. It slipped out of my hand. Button your lip, Doodle.
Silahı düşürmek istemezdim, Ama elimden kaydı işte.
It is hot, push the button already!
Çok sıcak, Düğmeye bas artık!
- It's the third button.
- Üçüncü düğme.
'It's that green button.'
Yeşil düğme.
We almost made it right on the button.
Neredeyse beceriyorduk, çok az kalmıştı.
007 doesn't usually push the panic button unless it's something serious. - I should hope not. - Good morning, Inspector.
007 panik düğmesine çok ciddi bir şey olmadığı sürece basmaz.
You push the green button to start it, the red to stop.
Yeşille yemlemeyi başlatıyorsun, kırmızıyla da durduruyorsun.
Mr. Button, there's a barrel over here... with funny stuff in it that smells like the Captain's breath.
Bay Button, burada bir fıçı var. İçinde de kaptanın nefesi gibi kokan o garip şeyden var.
I'm going to put it on Mr. Button's head, so when you say "boo" into his ear... he'll jump up with it on.
Bunu Bay Button'un kafasına koyacağım, sen kulağına "böö" diye bağırdığında... bununla birlikte havaya zıplayacak.
It won't move unless you press the button, you know.
Biliyorsun ki, düğmeye basmadan hareket etmez.
I saw the machine open, I pressed the button, it was habit.
Düğmenin üzerinde "buraya basın" yazısını görünce, bir an için bastım. Kastım yoktu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]