Can't you wait translate Turkish
2,868 parallel translation
If you can't wait around, we understand.
Eğer bekleyemezsen anlarız.
- Can't wait to get back to the beach house. - Thank you.
Sahil evine dönmek için can atıyorum.
- Wait, you can't do it?
- Bekle, yapmayacak mısın?
Wait for another two or three seconds of life because you're so fucking weak you just can't stand to see it end?
iki belkide üç saniye daha fazla yaşamanı mı? Sırf çok zayıf olduğun ve kendi sonunu görmeyi beceremediğin için mi?
Wait. Are you serious? I can't have that?
Siz ciddi misiniz?
Can't wait to see what you got.
N'apacaksın, görmek için sabırsızlanıyorum.
But you can't just wait for the two of you to be alone.
Ama sen yalnız olmayı siz iki için sabırsızlanıyorum.
And I can't wait to tickle-tickle you!
Seni gıdıklamak için daha fazla bekleyemeyeceğim.
And she can't wait to spend time with you, Sid.
Seninle zaman geçirmek için sabırsızlanıyordu, Sid.
Can't you wait for payday like everyone else?
Herkes gibi maaş gününü bekleyemez misin?
He sends his love. He can't wait to meet you.
Sevgisini sunduğuna göre seninle tanışmak için sabırsızlanıyor.
And I invited some of the girls over because they really can't wait to see you.
Seni görmek istedikleri için kızların da birkaçını davet ettim.
Yeah, well, I can't wait for you to tell your shrink about it!
Evet, peki, psikiyatristine bunu anlatman için sabırsızlanıyorum!
I can't hear you, wait.
Sizi duyamıyorum, bir saniye lütfen.
Wait, so, tell me again why you can't just drive into the city.
Bekle, şehre neden süremeyeceğini tekrar söyler misin?
I can't wait for you to read that for me.
Bana okuman için sabırsızlanıyorum.
You couldn't wait to meet me. Can you imagine that?
Gelmemi bile bekleyemedi, düşünebiliyor musun?
I can't wait until you meet my family, Buddies.
Ailemle tanışacağınız için çok heyecanlanıyorum, Patiler.
I can't wait to hear what you've got to say for yourselves!
Savunmanızı bekliyorum!
- I can't wait for you guys to meet my twin sister.
İkiz kardeşimle tanışmanız için can atıyorum.
I can't wait to get out there and thank you.
Oraya gitmek için sabırsızlanıyorum
Well, anyway, it's nice to finally meet you, and I can't wait for Friday, and...
Sonunda seninle tanışabildiğime sevindim, Cuma'yı da iple çekiyorum ve...
Can't wait to see it on you.
Üstünde görmek için sabırsızlanıyorum.
Why can't you wait three days.
Neden üç gün bekleyemiyorlar?
- I can't wait to bring you home and introduce you to my parents.
Seni eve götürüp ailemle tanıştırmak için sabırsızlanıyorum.
Spark, when you see a train that's gonna get you to where you're trying to go you can't wait to live.
Spark, seni gitmek istediğin yere götürecek bir tren gördüğünde yaşamak için bekleyemezsin.
I can't wait to see what you're packing.
Ne yaptığını görmek için sabırsızlanıyorum.
Julie can't wait to meet you.
- Teşekkürler. Julie seninle tanışmak için sabırsızlanıyor.
I can't wait to dissect you.
Seni parçalayıp, incelemek için sabırsızlanıyorum.
You're allowed to piss in letterboxes if you can't wait any longer.
Daha fazla tutamıyorsan, posta kutularına işeyebiliyorsun.
I can't wait to see you get out of this filthy place.
Pis yerden hayırlısıyla bir kurtulsanız.
You can't wait for me to go, can you?
Gitmemi bekleyemiyorsun değil mi?
I can't wait to be there to honor you, my boyfriend, who's doing such highbrow, brilliant things.
Seni orada onurlandırmak için sabırsızlanıyorum yani kültürel, zekice işler yapan erkek arkadaşımı.
Wait, was it something really specific, like, oh, you can't breathe while we're doing it?
Kesin bişey var mı?
Wait, you two can't just go into Kinross.
Etrafına baksana. Durun.
- Oh. - Wait, you know I can't stand the Yankees. Well done, Abooksigun.
Dur, bakalım Yanki'leri sevmedeğimi biliyorsun.
I can't wait to see how you perform when you start cutting into people.
İnsanları kesmeye başladığında nasıl bir performans göstereceğini merak ediyorum.
I just don't know if I can wait, you know?
Sadece, bekleyebilir miyim bilmiyorum.
I can't wait to spend the rest of my life with you.
Hayatımın geri kalanını seninle geçirmek için sabırsızlanıyorum.
I-I can't wait for you to hear them on Saturday, and you don't have to keep up the charade with Humphrey for me any longer.
Cumartesi günü bunları duyman için sabırsızlanıyorum. Ve artık benim için Humphrey ile bu maskaralığı sürdürmene gerek yok.
I miss you too. Can't wait to see you.
Seni görmek için sabırsızlanıyorum.
And I can't wait to brag about you to your dad when he comes home.
Ve babana senin hakkında böbürlenmek için sabırsızlanıyorum.
Wait, you're saying you can't have a beer?
Bir bira içemeyeceğini mi söylüyorsun bana?
I'm here for a case, you can wait outside if you don't like it.
Bir olay için buradayım, hoşuna gitmediyse sen dışarıda bekleyebilirsin.
Wait! - You're hurting me!
- Canımı acıtıyorsun!
Wait, so you're saying that the violent behavior can still happen even if the person isn't wearing the ring?
Dur, yani sen kişi yüzüğü takmasa bile şiddet yanlısı davranışların ortaya çıkabileceğini mi söylüyorsun?
Can't wait to get to know you better.
Seni daha yakından tanımak için sabırsızlanıyorum.
No, wait, boys, you can't just break in.
Hayır, bekleyin çocuklar öylece içeriye giremezsiniz.
Shaquanda, I can't wait to meet you.
Shaquanda, şimdiden çok heyecanlandım.
I got to go. I can't wait to see you.
Seni görmek için sabırsızlanıyorum.
♪ Uh-huh, yeah ♪ ♪ I can't wait till I see you again ♪
* Yerimde duramıyorum seni tekrar görene kadar *
can't you see me 22
can't you see 340
can't you guess 22
can't you understand 52
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you feel it 34
can't you see 340
can't you guess 22
can't you understand 52
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you feel it 34