Constant translate Turkish
3,083 parallel translation
The aging Scar is under constant pressure from within.
Yaşlanan Scar içerden sürekli bir baskı altında.
Oscar's growing body needs constant food.
Oscar'ın gelişen vücudu devamlı yiyeceğe muhtaç.
Barry Cooper, after constant arrests and raids on his family's home, is now seeking political asylum outside the United States where he continues to dedicate his life to ending the US drug war.
Barry Cooper, sürekli tutuklamalardan sonra ve ailesinin evine baskınlarından sonra şimdilik siyasi sığınma talebinde bulundu. Amerika Birleşik Devletleri dışında yaşamaya devam ediyor. Uyuşturucu savaşını bitirmek için.
Parts of M.S. One are still under construction and need constant maintenance.
MS-BİR'in bir bölümü hala inşaat aşamasında ve devam etmesi gerekiyor.
Without constant monitoring, it's basically falling out of the sky.
Devamlı kontrol olmazsa, gökyüzünden düşer.
This ring I give you... Is a sign of our constant faith Is a sign of our constant faith And abiding love. ... And abiding love.
Sana verdiğim bu yüzük daimi bağlılığımızın v.e kalıcı sevgimizin bir simgesi.
Imagine there is constant fire from here.
Buradan sürekli ateş edildiğini düşünün.
The house resembles a fort now with constant patrolling.
Sürekli devriye atıyorlar. Evler şu an bir kale gibi.
"From a distance, I watched and realized " that along with rare beauty comes constant scrutiny.
" Uzaktan, izledim ve anladım ki,... bu ender güzellik sürekli inceleme altında.
The constant glitches and lack of technical support give you a great opportunity to sidestep the normal rules and procedures.
Teknik aksaklıklar ile teknik destek yoksunluğu, size kuralların ve prosedürlerin dışına çıkma fırsatı sunmaktadır.
Muscle spasms, restlessness, constant movement of the jaw and tongue.
Kas spazmları, rahatsızlık hissi, çene ve dilin devamlı hareketi.
We're nothin'but a livin'experiment in madness under constant observation by the psychiatric community of the world.
Bizler dünyanın psikolojik kurulunun sürekli gözetimi altındaki deliliğin yaşayan örnekleriyiz.
A constant, friendly reminder of the partner who ruined my life that night.
Hayatımı mahveden bir partnerin sabit, samimi bir hatırlatıcısı.
To a good journalist, that is the constant question.
İyi bir gazeteciye göre bu, değişmez sorudur.
And life in the forest was a constant temptation to him.
Orman hayatı onun için sürekli cezbediciydi.
Spring scale pressure remains constant.
El kantarı basıncı sabit durumda.
100,000 million neurons in constant synaptic communication geared to generating and regulating our sensations and perceptions.
Sürekli sinaptik bağlantıda olan 100 milyar sinir hücresi duyu ve algılarımızı üretmek ve düzenlemek için çalışır.
I'm privileged. He's a constant inspiration.
Onun daimi ilham kaynağıyım.
It was as constant as his mother's love. He just needed to take a walk on the clouds.
Annesinin sevgisi gibi sonsuz olduğunu anlaması için bulutlarda ufak bir yürüyüş yeterliydi.
What if God's love is like the sun, constant and unchanging?
Belkide Tanrının sevgisi güneş ışığı gibi... daimi ve değişmezdir?
And my mental adroitness is dulled by this constant negativity.
Zihinsel melekelerim de bu sürekli olumsuzluk dalgasından ötürü köreldi.
Now John here has eyesight problems'cause of his constant masturbation, but I don't think...
John'un devamlı mastürbasyon yapmasından dolayı görme sorunları var ama sanmıyorum ki...
The light of day, the constant heat of a fire could destroy me, or maybe not.
Gün ışığı, ateşin daimi sıcaklığı beni yok edebilir. Ya da etmeyebilir.
Have faith in what is constant out there.
İnançlı ol ve ne olacağını gör.
And these constant nightmares...
Ve sürekli kabuslar...
They need to be put in a constant state of terror.
Ardından dehşete kapılmaları gerekir.
THEIR LOVE WAS CONSTANT.
BİR GÜN ♪ BİZİM ZAMAN ♪ GELECEKTİR.
PH value is constant...
PH değeri sabittir...
What's this constant money talk?
Ota boka borcun mu var senin? Ne bu, para, para, para?
Put him in a locked room, with constant surveillance.
Onu kilili bir odaya koy, sürekli gözetim altında olsun.
Constant medication is not the answer.
Sürekli ilaç kullanman işe yaramaz.
When you met him, you may have noticed his constant sniffling.
Onunla tanıştığınız zaman, sürekli burnunu çektiğini fark etmişsinizdir.
Before you met, Martin was under constant surveillance.
Siz tanışmadan önce Martin sürekli gözetim altındaydı.
The back problem was a constant problem in his filming from day one after the injury.
Sırt problemi, incindiği ilk günden film çekimi boyunca yaşadığı daimi bir problemdi.
I do not know what they were actually studying but the yelling was constant, and one day the noise went into the woods and they never returned.
Ne üzerine çalıştıklarını bilmiyorum Ama bağrışmalar sürekliydi, Sonra bir gün gürültü ormanın içine kaydı
It means you need constant praise and positive feedback.
Demek oluyor ki sürekli övgüye ve pozitif yorumlara ihtiyacın var.
Some of us need constant validation and appreciation.
Bazılarımızın sürekli ilgiye ve takdire ihtiyacı vardır.
Though the clandestine art of surveillance exemplified by the police owes little to the techniques employed by government agents in acts of espionage, their constant presence stills requires creative vigilance.
Polisin gizli saklı yürüttüğü denetimler hükümet ajanlarının... casusluk yöntemleri sayesinde gerçekleştirilebiliyor olsa da varlıklarını korumaları sürekli tetikte olmalarına bağlı.
Tell me, is it hard living in a constant state of fear?
Söylesene, sürekli korku içinde yaşamak zor olmuyor mu?
Body temperature's lower, would remain constant for a shorter length of time.
Ama vücut ısısı daha düşüktür, bu yüzden daha kısa süreliğine sıcak kalır.
A multinational like PetroFex has constant call on its holding.
PetroFex gibi çok uluslu bir şirket her zaman mülküne bir telefonla ulaşabilir.
I mean, instead of constant prayer.
Demek istediğim, rutin dualar yerine.
Sister Mary Constant, 83 years of quiet, humble nun-like goodness.
83 yaşında mütevazi, sessiz ve sadece iyiliği olan bir rahibe.
Mm. Sister Mary Constant.
Rahibe Mary Constant.
I spent the next eight months writing condolence letters to the two princes and listening to "Candle in the Wind" on constant repeat.
Takip eden 8 ay boyunca prenslere başsağlığı mektupları yazdım ve "Candle in the Wind" şarkısını durmadan, ardı ardına dinledim.
The atrophy in my leg is a constant reminder of the slow, withering remnants of my past life.
Bacağımdaki kas zayıflığı yavaşça yok olan eski hayatımın kalıntılarını hatırlatıyor.
I can't share a room with someone in a constant state of arousal.
Sürekli uyarılma hâlinde olan biriyle aynı odada kalamam.
It was a constant competition between us.
Aramızda sürekli bir yarış vardı.
He needs constant supervision.
Devamlı gözetim altında olmalı.
Flint's body reverted to sand within a few hours, but the constant vibrations will keep him from solidifying.
Flint'in vücudu bir kaç saat içerisinde tekrar kuma dönüşecek ama sabit bir titreşim onun katılaşmasını engelleyecek.
Listen to this - -
Şunu dinle Rahibe Mary Constant.
constantine 63
constantin 25
constantly 101
constantinople 23
construction 69
constance 215
constitution 23
constable 452
constipation 22
constantin 25
constantly 101
constantinople 23
construction 69
constance 215
constitution 23
constable 452
constipation 22