English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Dab

Dab translate Turkish

371 parallel translation
Just one little dab. Just one teeny little old dab, that's all.
Sadece ufak bir kaşık aldım, o kadar.
Flatter than a sand dab.
Bir kuruşu bile yok.
We're going to walk smack-dab into something.
Dosdoğru belaya gidiyoruz.
Got him smack-dab through the heart.
Tam kalbinden mıhlamış.
Too much money laying'around in banks for us to worry about any little dab they got.
Etraftaki bankalarda bizim için çok fazla para var onları almak fazla sorun olmaz.
We're smack dab in the middle of New Mexico in a raging blizzard, the kind I ain't seen in 20 years and I'm kicking!
New Mexico'nun göbeğinde, 20 yıldır görmediğim,... bir kar fırtınasının ortasındayız ve içim kıpır kıpır!
Smack dab in the middle of the strip.
Vadinin tam ortasında.
I hear you're a dab-hand at bridge.
Briçte iyi olduğunuzu duydum.
We've been riding smack-dab into reb territory.
Sabahtan beri isyancıların bölgesinde ilerliyoruz galiba.
If we overshoot, we come down like clay pigeons... ... smack dab in the center of Sainte-Mere-EgIise.
Eğer geç atlarsak, kendimizi balçıktan güvercinler gibi Sainte-Mère-Eglise'in ortasında buluruz.
- I'm a dab hand at most things, judge.
Pek çok şeyde becerikliyim, yargıç.
Dab some of that on your face.
Bundan yüzüne biraz sür.
Just a dab.
Biraz.
''Don't dab your eye, Mein Herr, Or wonder why, Mein Herr
" Sakın gözün arkada kalmasın, Mein Herr, yada neden diye sorma, Mein Herr
''Don't dab your eye, Mein Herr Or wonder why, Mein Herr
" Gözün arkada kalmasın, Mein Herr yada neden diye sorma, Mein Herr
Sugar, cinnamon, a dab of butter.
Şeker, tarçın, azıcık tereyağı.
And I'm looking right smack-dab at it.
Şimdi de tam karşımda oturuyor.
A little dab will do you.
Azıcık yeter.
About Cleveland. First, he's marrying a society dab at the end of the month.
Cleveland'a gelince, birincisi : ayın sonunda genç bir kızla evleniyor.
AND RICHARD THOUGHT IT WAS ME, SO HE WENT OVER TO MIKE AND HE KISSED HIM RIGHT SMACK DAB ON THE LIPS.
Richard da onun ben olduğumu sandı, Mike'a doğru yürüdü ve dudağının sağ tarafına bir öpücük kondurdu.
Sometimes you'd dab me with it before you went out for the evening.
Bazen akşamları dışarı çıkarken bana da hafifçe sıkardın.
I suppose you expect me to dab it up with that fat, repulsive...
Benden o şişko, iğrenç herifin kucağına atlamamı...
You dab it up with Clean Willy the snakesman, right? I did.
Clean Willy ile takılıyorsun, değil mi?
And he just climbed right smack-dab in the middle of my sleeping bag, and I was scared.
Beni öperek üstüme atladı battaniyenin altına girdi, bense dehşetli korkuyordum.
Like, I take a needle and then I heat it up, and then I dab it with some alcohol and zap.
Bilirsin, iğneyi alıp ısıtırım, sonra biraz alkole batırır ve delerim.
Or do I have to come right smack-dab out and tell you everythin
Ya da oraya gelip sana herşeyi şap diye açıklamalı mıyım.
One dab in the bloodstream hits the neural system and a guy's out for hours.
Kan dolaşımınıa azıcık bir miktar bulaştırdın mı, sinir sistemini vurur ve bunu yiyen bir kaç saatliğine bayılır.
Look, you go down this road and you run right smack-dab into the heart of where it all started.
Bak, bu yoldan gidersen, kendini o müziğin başladığı yerin ortasında bulursun.
YOU'D PUT A LITTLE DAB HERE, AND A LITTLE DAB HERE, AND A LITTLE DAB HERE, AND A LITTLE DAB HERE.
Biraz burana, biraz da burana bir de buraya ve şuraya yatırım yapardın.
And he's a dab hand at the prosecution, as well, sir.
Davalarda işinin ehlidir, efendim.
You're right smack dab on the trajectory.
Şu an dönüş rotasına girmiş bulunmaktasınız.
And that's when you flat-out smack-dab have got something, you know?
İşte o yuvarlanıp sallanıp zıplayacağın an.
♪ Now some flour, I think, just a dab
# Şimdi de bit tutam un
Right smack dab in the middle at Croc Falls!
Şunu Timsah Şelalesi'nin tam üzerine saplayayım da gör!
Oh, well. A little dab of paint here, a little spackle there.
Ah, tabi bi parça boya şuraya, biraz düzeltme buraya,
Third World, slap-dab in the middle of America.
Amerika'nın tam ortasında bir üçüncü dünya.
Right smack-dab in the center.
Doğru yerde doğru darbeyle halledebiliriz.
Just a dab of eau de Gaul
Tam bir Galyalı görünüşü.
Ah, Mr. Dab, you're back.
Ah, Sayın Dab, döndünüz.
Ladies and gentlemen, here I have in front of me a steak... which my assistant, Mr. Poultney Dab, assures me... is the finest porterhouse the nearby Post Tavern Hotel has to offer.
Bayanlar ve baylar, burada öümde bir biftek var asistanım Sayın Poultney Dab bana garantisini veriyor... Araştırmalarımızı kapıcı külübesinin yakınlarındaki Post Tavern Otel'in isteğiyle sürdürdük.
Poultney Dab, you've had a heart attack.
Poultney Dab, kalp krizi geçirmişsin.
A fine advertisement for biological living'you are, Poultney Dab!
Biyolojik olarak yaşadığını ilân et, Poultney Dab!
Dab, don't wipe.
Hafifçe dokun, ovalama.
And she'd dab a little on each eyelid, just to make sure I'd stay put.
Bu merhemden biraz alıp her iki göz kapağıma da sürerdi. Böylece gözlerim kapalı kalırdı.
You smack dab in the middle of hell.
Burada ikimizden başka kimse yok.
His face like mahogany, all lines and wrinkles, nine grey hairs and only a dab of powder on top.
Yüzü tüm o kırışıklıklar ve çizgilerle bir maun ağacı gibiydi, tepesinde pudaralanmış dokuz tel gri saçı vardı.
Yeah, a little dab of speed is just the ticket, man.
Bir parça toz her kapıyı açar, adamım.
Dab, no. Something new.
Yeni bir şeyler yap.
Pearly Gates right smack-dab in my face. There ain't no Pearly Gates.
Hayır, yanılıyorsun.
I walked smack dab into a ladies'room.
Kadınların ortasına daldım.
That's smack-dab in the middle of World War lll.
3.Dünya Savaşı'nın tam ortasındasınız.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]