English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Dazzle

Dazzle translate Turkish

404 parallel translation
Your friend Madge Hardwick is awaiting you. There, you will dazzle the eyes in clothes designed by Alberto Beddini.
Orada, Alberto Beddini'nin tasarladığı kıyafetler içinde göz kamaştıracaksın.
Razzle-dazzle.
Kafanız karıştı.
Dazzle them with the treasure.
Hazineyle gözlerini kamaştır.
Bring me an embroidered robe to dazzle the wenches.
Bana işlemeli bir kaftan getir ki kızların aklı başından gitsin!
Now I'll dazzle you with a present.
Bir armağanla başını döndüreceğim.
At great expense and sacrifice, the Alberti Circus has come to visit your town and dazzle you tonight with a gala performance the likes of which you've never seen!
Alberti Sirki büyük bir fedakârlık ve özveri ile şehrinize gelmiş bulunuyor ve bu gece daha önce hiç görmediğiniz güzellikteki bir gala ile sizleri büyüleyecek.
No razzle-dazzle, always straight through the middle.
Oyalama yok doğrudan konuya girersin.
I'll dazzle the younger generations with my wonderful Parisian romance.
Paris romansımla genç nesillerin gözlerini kamaştıracağım.
You know all that fine riding you used to do, and all that fancy roping... and all that glamour stuff you did to dazzle me?
Eskiden ata ne güzel binerdin, sonra o havalı kement atışlar falan... Hep beni etkilemek için yaptığın onca gösterişli numara...
I make my speech to the press, the curtains will open and you dazzle'em!
Ben medyaya açılış konuşması yapacağım, perdeler açılacak ve sen hepsinin gözlerini kamaştıracaksın!
Flames dazzle and flash and devour the rocks
Ateşler göz kamaştırıyor ve Patlayarak kayaların yok ediyor
No, Bertrand, really, don't dazzle people!
Hayır, Bertrand, gerçekten, insanları şaşkına çevirme!
Not interested, unless I dazzle him with money.
Ona büyük miktarda para teklif etmedikçe ilgilenmeyecek.
You dazzle me with rainbow colors... Fade away the duller shade of living...
Gökkuşağının renkleri gibi gözlerimi kamaştırıyor,... yaşamın soluk gölgesini renklendiriyorsun...
I gotta throw in with that sheriff that you don't dazzle with your intelligence.
Sen zekanla gözlerimizi kamaştıramayacağına göre, şerifi benim halletmem gerekiyor.
Mama, do I have sparkling sapphire eyes that dazzle, too?
Anne, Benim de gözlerim safir gibi parlıyor mu?
Listen, Fritz is crazy to improve his English so he can dazzle fat American divorcees.
Fritz İngilizcesini geliştirmek için çıldırıyor böylece şişman Amerikan dullarını etkileyebilecek.
A beautiful piece of razzle-dazzle.
Harika cümbüş.
I wanted to dazzle Catherine.
Catherine'nin gözlerini kamaştırmak istedim.
# Give'em the old razzle dazzle
# Yap bi abra kadabra şunlara
# Razzle dazzle'em
# Abra kadabra şunlara
# Just give'em the old razzle dazzle
# Yap bi abra kadabra şunlara
# Razzle dazzle'em and you got a romance
# Abra kadabra şunlara ve bir romantizm yakala
Well, I... - who is going to give it to you straight clarify the conundrums, dazzle us with logic.
Evet, ben size kesin dille söyleyecek bilmeceleri çözecek, mantığıyla bizi şaşırtacak.
Gabrielle, the sleeves, come on dazzle, phosphorize.
Gabrielle, kollarını kullan. Büyüle bebeğim, ışılda.
- The old razzle-dazzle obliterates drama.
- Süslü püslü üslubun yok ettiği...
Let's just examine one, at the surface... the colors of nature that dazzle us.
En sık karşılaştıklarımızdan bir tanesini inceleyelim : Bizi kendisine hayran bırakan doğanın renklerini.
Barbara, can you put a lamp post here with a light to dazzle the a udience?
Barbara, lamba direğini şuraya koyabilir misin ışık seyircilerin gözünü kamaştırsın.
Razzle-dazzle!
Şaşırtmaca!
- Dazzle?
- Kamaştırmak.
It's not "dazzle."
Kamaştırmak değil.
For my part, I'm resolved to dazzle you.
Emin olun ben gözlerinizi kamaştıracağım.
Give me a chance to dazzle you!
Buraya gelin, bana bir şans verin.
Let me dazzle you with my wisdom.
Bilgeliğimle gözünü kamaştırayım.
You can pick out the outlines and contrasts of tone this one. Notice how everything becomes dissolved in a dazzle of light?
Çizgileri ve tonlardaki zıtlıkları görebilirsin ışığın altında her şeyin nasıl emildiğini görüyor musun?
Everything else is razzle-dazzle.
Gerisi şamata.
And they may dazzle young age.
Çoğunlukla yaşınız sizi büyüler.
Then I happened to wander into this show, Razzle Dazzle'87.
Sonrasında kendimi Razzle Dazzle 87 şovunda buldum.
Much better than Razzle Dazzle'86, by the way.
Razzle Dazzle 86'dan daha iyi bu arada.
Maybe you still think you can dazzle them with your talent.
Belki yeteneğinle hâlâ işi kotarırım diye düşünüyorsundur.
Dazzle me.
Sözlerinle büyüle beni.
We dazzle him with ice work.
Onları buzlarla kandırır.
Dazzle me.
Şaşırt beni.
Dazzle you?
Seni şaşırtayım mı?
I ´ m attempting to dazzle Dave.
Dave'in gözünü kamaştırmaya çalışacağım.
If he's dying for local action just dazzle him with bullshit.
Eğer Laos'u gezmek isterse bir şeyler gösterirsin.
We got nothing else to dazzle him with.
Başka gösterecek bir şeyimiz yok zaten.
When the sun shines on them they dazzle your eyes.
Güneş onların üzerine parlayınca, gözünü kamaştırırlar.
To dazzle you with an exhibition of great sureflying skills... is Cliff Secord, the Fearless Freep.
Ve şimdi kalkan uçakta uzun zamandır beklediğiniz biri var. Uçan palyaço.
Just to dazzle them, and people fell for it.
Sirf insanlari hayran birakip, onlari kandirmak içindi.
To dazzle her with machines.
Makinelerle gözünü kamaştıracaktım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]