English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Dazzling

Dazzling translate Turkish

438 parallel translation
This historic moment, when the fiery gaze of the future looks back on the dazzling flame of the present.
Bu tarihi an, geleceğin bakışlarının günümüzün parlak alevlerine sırtını dönüp baktığı an.
I am well aware that nothing short of a miracle could add luster... to this already dazzling display.
Bir mucize dışında başka hiç bir şeyin bu göz kamaştırıcı sergiye... ihtişam katamayacağının farkındayım.
- Oh, dazzling.
- Göz kamaştırıcı.
" Nothin'if not dazzling
Baş döndürücü bir hiçlik
dazzling, dauntless daredevils of the flying trapeze, breathtaking, death-defying marvels in midair!
Trapezin uçan havada taklalar atan, ölüme meydan okuyan ustaları karşınızda!
Is more dazzling than a spring day.
Bir bahar günü daha göz kamaştırıcı.
A thought that is dazzling in its purity.
Saflığıyla göz kamaştıran bir şey.
Dazzling, from all accounts.
Her açıdan göz kamaştırıcı.
You look so dazzling in your uniform.
Üniformanla göz kamaştırıyorsun.
And here is the Queen in a dazzling evening dress, followed by her Prince Charming, Philip, as relaxed as if this were the Thames on an English Sunday.
İşte baş döndüren gece elbisesi ile Kraliçe ardında beyaz atlı prensi Philip olduğu halde Thames nehrinde bir İngiliz Pazar'ıymış gibi rahat bir şekilde.
That dazzling April moon
Göz kamaştıran Nisan mehtabı
But with the ladies, I have been somewhat less than a dazzling success.
Ama hanımlarla şansım pek yaver gitmedi.
And when the sun hit her stirrups she was a dazzling sight to behold.
Ve güneş üzengilerine vurduğunda görünüşü muhteşemdi.
- Dazzling!
- Büyüleyici!
bright-eyed wife just as dazzling as that sun up there.
Sizi kıskanıyorum Şerif, hem güzel, hem de yukarıdaki güneş kadar göz kamaştırıcı bir eş.
Before I married you, I had a superb voice, a dazzling future on the stage.
Seninle evlenmeden önce mükemmel bir sesim vardı. Sahnede muhteşem bir geleceğim.
They showed me their dazzling nudity.
Göz kamaştıran çıplaklıklarını sergilediler.
Dazzling, white and tender
Bir rüyaya oldu gebe
The dazzling scheme has been worked out, step by painful step, for over a year by Rick himself.
O parlak planı bir yıl uğraşıp, adım adım bizzat Rick hazırlamış.
Dazzling.
Büyüleyici.
" A dazzling increase in the size of your breasts.
"Göğüsünüz şaşırtıcı derecede büyüyecek."
The leading lady's a dazzling beauty.
Baş kadın oyuncunun göz kamaştıran bir güzelliği var.
A dazzling display of logic.
Mantığın göz alıcı bir gösterisi.
Has my husband finished dazzling you with his intelligence?
Kocam zekasıyla sizi şaşkına çevirmeyi bitirdi mi?
I would sing and gaze at myself to see if my beauty was still dazzling.
Güzelliğim hala göz kamaştırıcı mı diye kendime bakıp şarkı söyledim.
- Dazzling white!
- Göz kamaştırıcı bir parlaklık!
You're no longer common Cuban riffraff, you've turned into a dazzling beauty.
Böyle şeyler sayesinde artık pasaklı bir Küba kızı değilsin.
Sometimes I try to imagine you as a dark and dazzling child.
Bazen seni esmer ve göz alıcı bir çocukken hayal etmeye çalışıyorum.
It's... dazzling.
Bu... göz kamaştırıcı.
- The "Daily News" called me a dazzling success.
"Daily News" yaptığıma göz kamaştırıcı başarı diyor.
Resounding with joy and dazzling with light.
Neşeyle yankılanıyor ve ışığı göz kamaştırıyor.
Where is the dazzling beauty I've been searching for all my life?
Hayatım boyunca aradığım o o göz kamaştırıcı dilber nerede?
Laurie, this was the most perfect, dazzling creature I've ever seen!
Laurie, bu hayatta gördüğüm en mükemmel, en çarpıcı yaratıktı!
Give up your reason, turn that dazzling light off, the one that sets your intelligence on fire, the one that consumes you, because the more you know, the more you'll suffer.
"Nedenlerinden vazgeç, aklını tutuşturan, baş döndürücü ışıkları kapat."
And when you suddenly panicked, protecting your wife... it was dazzling, dear boy.
ve paniklediğinde, karını korumak için... gerçekten göz kamaştırıcı oynadın sevgili dostum.
What's a dazzling urbanite like you doing in a rustic setting like this?
Senin gibi parlak bir şehirlinin böyle köylük yerde ne işi var?
The most dazzling, most gorgeous, most fascinating, most... most most revealing grandmother.
En göz alıcı, en göz kamaştırıcı, en büyüleyici, en... en en dekolteli büyükanneye. Sahiden Carletto.
Like Walter says, it's all so dazzling.
Walter'ın da dediği gibi ; hepsi göz kamaştırıcı.
The arrogance of this Steiner is dazzling.
Onun küstahlığı inanılmaz boyutlara, ulaşmış.
Advanced neurotics can be dazzling at that.
Ileri derecede nevrotikler bu konuda hayranlık vericidir.
Because you think it looks dazzling on you.
Senin gözünü kamaştırmak için.
Dazzling!
Göz kamaştırıcı!
Dazzling prospect.
Göz kamaştırıcı bir olasılık.
Well, at least I've still got my dazzling personality.
En azından göz alıcı kişiliğim hala var.
Some day, there will be a time when the world will be dazzling.
Bir gün, dünyanın göz kamaştırıcı... olduğu bir zaman gelecek.
From most of these worlds, the vistas will be dazzling.
Bu sistemlerin çoğunda göz alıcı bir manzara oluşur.
It's the Garden of Eden, with dazzling fireworks,
Havai fişeklerle göz kamaştıran cennet bahçesi.
It's dazzling!
Göz kamaştırıcı!
We're talking dazzling entertainment.
Baş döndürücü bir e ğlence dolu dizgin gidiyor.
Besides, if she saw the dazzling beauty who's about to succeed her, it would break her heart again.
Ayrıca, onun yerini alacak olan büyüleyici güzelliği görseydi, bu kalbini yeniden kırabilirdi.
And on opening night of my dazzling triumph...
Büyüleyici zaferimin açılış gecesinde...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]