English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Dazzle me

Dazzle me translate Turkish

67 parallel translation
You know all that fine riding you used to do, and all that fancy roping... and all that glamour stuff you did to dazzle me?
Eskiden ata ne güzel binerdin, sonra o havalı kement atışlar falan... Hep beni etkilemek için yaptığın onca gösterişli numara...
You dazzle me with rainbow colors... Fade away the duller shade of living...
Gökkuşağının renkleri gibi gözlerimi kamaştırıyor,... yaşamın soluk gölgesini renklendiriyorsun...
Dazzle me.
Sözlerinle büyüle beni.
Dazzle me.
Şaşırt beni.
Dazzle me, my darling.
Büyüle beni canım.
Dazzle me with your oh-so-brilliant insult.
Harika hakaretlerinle büyüle beni.
OK, Harper, dazzle me.
Onayla, Harper benim gözünü kamaşıyor
Dazzle me on the monitor, so I feel like an intruder!
Monitörün arkasında beni şaşırtmalısın. Dikizliyor gibi hissetmeliyim.
Dazzle me.
Gözümü kamaştır.
- All right, dazzle me.
Pekâlâ, beni eve ışınlayın.
Oh, i'm sure you'll dazzle me somehow.
Oh, eminim beni bir şekilde şaşırtırsın.
Dazzle me and we'll see.
Beni etkilersen bakarız.
What can you tell me, Ben, that's going to dazzle me?
Bana, beni şaşırtabilecek ne söyleyebilirsin, Ben?
You come at 9 : 30 and dazzle me.
Sen saat 9.30'da gel ve beni şok et.
Don't dazzle me with sense, Sophie, it was never your strong point.
Bana mantık falan deme Sophie. Hiç mantıklı biri olmadın sen.
Don't dazzle me.
Gözüme tutma şunu.
Dazzle me.
Etkile beni.
Dazzle me, brother.
Büyüle beni kardeşim.
Then dazzle me, Tara.
İnandır o zaman beni, Tara.
Then dazzle me with a good answer.
O zaman beni güzel bir cevapla büyüle.
So, dazzle me with your fancy dinner plans.
Hadi fantezi akşam yemeği planınla gözlerimi kamaştır.
Dazzle me.
Büyüle beni.
Yeah, feel free to dazzle me with your detective skills at any time.
İstediğin zaman dedektiflik hünerlerinle gözlerimi kamaştırmakta serbestsin.
This is where you dazzle me with your contingency plan.
Beklenmedik durum planınla gözlerimi kamaştıracağın an geldi.
Go ahead, spin that yarn, dazzle me. Sorry.
Buyur, bol keseden at bakayım, şaşırt beni biraz.
- Dazzle me.
- Şaşırt beni.
You've got ten seconds to dazzle me.
- Evet. Beni etkilemek için 10 saniyen var.
Dazzle me.
Gözlerimi kamaştır.
Dazzle me with your progress.
Şaşırt beni.
You dazzle me.
Beni büyüledin.
Good cop, dazzle me with your offer.
İyi polis, teklifinle şaşırt beni.
Don't try to razzle-dazzle me.
Beni gaza getirmeye çalışma.
So dazzle me.
Hadi etkile beni.
Dazzle me.
Coştur beni.
Bring me an embroidered robe to dazzle the wenches.
Bana işlemeli bir kaftan getir ki kızların aklı başından gitsin!
Give me a chance to dazzle you!
Buraya gelin, bana bir şans verin.
Let me dazzle you with my wisdom.
Bilgeliğimle gözünü kamaştırayım.
Let me dazzle you with my stick work.
Seni sopamla hayran bırakacağım.
When I dazzle them with my toy's abilities people will pay me lots of money to destroy things for them!
Oyuncağımla onları şaşırttığımda, insanlar, bazı şeyleri yok etmem için çuval dolusu para verecek!
I am dipping into my hard-earned road-trip fund, to procure a shiny new tux, so look for me to dazzle.
Ben de uzun seyahatim için ayırdığım fona yeni bir smokin almak için dokunacağım. Görürsünüz, büyüleyici olacağım.
I'm gonna dazzle all the folks who wrote me off.
Beni silen herkesi çok şaşırtacağım.
I figured if I dazzle them... they will have to reinstate me.
Onları şaşırtırsam... beni tekrar işe alırlar diye düşündüm.
You wanna time me, or should I just dazzle you off the clock? Ok.
Tamam, zaman tutmak ister misin yoksa gözlerini mi kamaştırayım?
You get me to teach you a few kitchen tricks to dazzle the boss and then you blow past me?
Patronun gözüne girebilmek için bazı meslek sırlarını öğretmemi sağladın ve şimdi de beni görmezlikten geliyorsun, öyle mi?
Just give me the chance to dazzle them.
Fırsat ver, gözlerini kamaştırayım. Tamam.
You know, I was hoping to dazzle you all with my uncanny Detective skills, but you force me- - you force me to just reveal the humdrum facts and point out that you have blood on your shoes, Heather.
Biliyor musunuz, sizleri, olağanüstü detektiflik yeteneklerimle büyülemeyi umuyordum, ama sen ama sen sıradan gerçekleri ortaya çıkarmama neden oldun ve ayakkabılarında kan olduğunu belirtirim, Heather.
♪ You dazzle so bright you leave me stone-blind... ♪ Found the bandages.
Bandajları buldum.
From now on, call me "b. Dazzle."
Bundan böyle adım, "B. Dazzled ( göz kamaştıran )."
I... am gonna put some sketches together and dazzle somebody into hiring me.
Bazı taslakları bir araya getirip birilerini beni işe almaları için büyüleyeceğim.
THE NEXT TIME YOU PULL A LITTLE RAZZLE-DAZZLE, YOU BETTER TELL ME.
Bir daha tantana yapacağın zaman bana söylesen iyi olur.
I just figure, like, hide your vacancy and let me dazzle.
Ben sadece anlamaya gibi, sizin boşluk gizlemek ve bana kamufle sağlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]