He's all alone translate Turkish
297 parallel translation
Every time 009 uses his Accelerator, he sees that view all alone.
Hızlandırıcısını her kullandığında, 009 o görüntüyü tek başına görüyor.
I wonder what he's doing now, all alone...
Tek başına ne yapıyor merak ediyorum doğrusu.
But now that you know he's innocent, probably dying somewhere, alone and deserted, you've lost all interest, haven't you?
Ama bildiğin gibi şimdi o masum, muhtemelen bir yerlerde ölüyor, yalnız ve terkedilmiş, ona ulaşmak için bütün ilgini kaybettin, kaybetmedin mi?
I just think that he might prefer to be left alone, that's all.
Sadece onun yalnız kalmak isteyebileceğini düşünüyorum, hepsi bu.
Then my dog will be sad if he's all alone.
Köpeğim yalnız kalacağı için üzülecek o zaman.
How do you think he felt dying all alone in that park?
Parkta tek başına öldüğü sırada ne hissediyordu sence?
He would not be only the god of Israel or of Ishmael alone, but of all men.
Sadece İsrail ve İsmail'in Tanrı'sı değil, tüm insanlarınki olurdu.
He's all alone.
Tek başına.
He's all alone!
Yapayalnız geliyor!
What's he doing in the cellar all alone?
Aşağıda bodrumda tek başına ne yapıyor?
He talks awful big for a man that's all alone except for a barfly and a cripple.
Bir bar kuşu ve bir sakat dışında kimsesi olmayan... bir adam için fazla büyük konuşuyor.
He hasn't got water or food and he's all alone.
Suyu ve yiyeceği yok, üstelik yalnız.
My papa took a blanket by himself... run up in the wine garden to fight the fire all alone... and he was burned alive.
Babam sırtına bir battaniye alıp yangınla tek başına savaşmak için şarap bahçesine daldı ve canlı canlı yandı.
How he's all the time alone, all the time in Comanche country, looking.
Her zaman yalnızdır, Komançilerin topraklarında, Aranıyor...
Father, he's all alone. - He wants to forget what happened...
Baba aranızda olanları unutmak istiyor.
He was a man who began all alone... like an animal.
O, hayata bir hayvan gibi yapayalnız... başlamış olan bir adamdı.
He's all alone and he's lonely.
O tümüyle yapayalnız.
Only he's really shy all the time, so I left him alone on purpose.
O sadece her zaman biraz utangaç, bu yüzden onu yalnız bıraktım.
He's all alone now. he's sold all but one lamb
- Yapayalnız şimdi. Bir kuzu dışında herşeyi satmış.
Leave him alone. He's all right.
İyi adamdır.
Now that his wife is in the hospital, he makes you work all alone.
Karısı hastaneye düştükten sonra bütün işi sana yıktı.
If I can, I want to take the boy's place. He's all alone, in a strange land. How frightened he must be.
- Çocuğu onlardan almak için o, bu yabancı yerde yapayalnız kim bilir nasıI korkmuştur.
Though Liu Shou Yi got away he's all alone
Liu Shou Yi elimizden kaçsa bile artık kendi başına yapayalnız!
Leave him alone. He's all right.
Onu rahat bırak, iyi o.
Oh, leave him alone, he's all right.
Sağlam çocuktur.
And it makes me suffer when he leaves me all alone at the ball they gave in our honor.
Özellikle bizim için düzenlenmiş bir balo sırasında beni kendi başıma bırakmasına dayanamıyorum.
And, worst of all, he's not content to live on garbage alone so he'll eat the babies of other animals when he can get to them.
Ve, en kötüsü, artıklarla yaşamak onu tatmin etmez ve ulaşabildiğinde diğer hayvanların yavrularını yer.
Now that he's gone, I'm all alone.
Artık kardeşim öldü, yapayalnız kaldım.
Well, I remember this night with my dad driving over there to the Shoebridge's all alone, and then getting in a big fight with Ma, because he'd come home at 4 : 00 a.m., and he wouldn't tell her what he was doing or something.
Şey, babam tek başına Shoebridge'lere gitmişti. Sonra da eve sabahın 4'ünde geldiği için annemle büyük bir kavga etmişti. Babam da anneme hiçbir şey anlatmamıştı.
And he suffereth this that the resurrection might pass upon all men, that all might stand before him at the great and judgment day. Can't you leave me alone?
Ben yalnız bırakamaz mısınız?
He was all alone outside, wandering around all night long.
Dışarıda yalnız başınaydı, tüm gece buralarda başıboş dolaşmış.
He's like all men, scared by the idea of being alone with her and of having to explain himself.
Diğer erkekler gibi, onunla yalnız kalmaktan korkuyor ve açıklama yapmaktan.
But knowing he's down there... ... in that bar, all alone... ... turns me off.
Ama onun aşağıda, barda yapayalnız olduğunu bilmek, bana engel oluyor.
I look out in the park. There's Harry all alone in the park, all red in the face and out of breath, and he's just pounding up and down... with this huge kite dragging on the ground behind him.
Parka baktım Harry parkta yalnız başına yüzü kıpkırmızı ve nefesi kesilmiş bir halde koca uçurtmayı yerde sürükleyerek bir oraya bir buraya koşturuyordu.
Look, he's human. And he's all alone.
Bak, o bir insan ve tamamen yalnız.
- He's building it all alone?
- Tüm yolu yalnız başına mı yapıyor?
He's all alone in that house, so close to where he found his daughter and that boy.
Kızını ve o çocuğu öyle bulduğundan beri evinin kapısını dışarıya kapattı.
Balmudo's out front and he's all alone.
Balmudo dışarıda ve tek başına.
If I see this guy and he tells me that I'm happy and well-adjusted, which he will, if the quack has a brain, would you all please leave me alone?
Eğer bu adamı görürsem, benim mutlu ve iyi olduğumu söylerse şarlatanın beyni varsa söyleyecektir de, hepiniz beni rahat bırakacak mısınız?
Now he's into the top of the key and he finds Johnson all alone.
Şimdi pota altına giriyor, karşısında sadece Johnson var.
- That's because he was all alone.
- Tamamen yalnız olduğu için.
Besides, he's not all alone.
Ayrıca tamamen yalnız değil.
He's a little boy all alone.
O yalnız bir çocuk.
ANNOUNCER : He's at midfield all alone.
Orta sahada yalnız.
- He's all alone out there.
- Orada yalnız.
He's out there, he's all alone, he's scared, he's vulnera- -
Telefondaki kimdi?
Well, my problem is that, er, I don't know the author's real name, let alone where he gets all his information from.
Sorunum şu : Tüm bu bilgiye nereden ulaştığı bir tarafa yazarın gerçek adını bile bilmiyorum bunları nereden öğrenmiş, vesaire.
It's just Maurice seemed a little lonely up there last night, now that he's all alone.
Sadece Maurice dün gece artık hayatta tek kaldığı için biraz yalnız hissediyordu.
Hey, he's been up there all alone all along.
Ama her zaman o evinde yalnızdı ki.
I'd like somebody to go over to the house and see if he's all right. No, he's home alone!
Hayır, o evde tek başına!
He may be dying and he's all alone.
Ölüyor olabilir ve yapayalnız.
he's all 26
he's all yours 283
he's all right 417
he's all i have 19
all alone 307
all alone in the night 28
alone 2197
alone at last 32
he's so cute 178
he's my uncle 44
he's all yours 283
he's all right 417
he's all i have 19
all alone 307
all alone in the night 28
alone 2197
alone at last 32
he's so cute 178
he's my uncle 44
he's mine 293
he's my husband 167
he's so handsome 49
he's dead 3015
he's got a gun 260
he's doing okay 17
he's my baby 20
he's my brother 335
he's gone 2224
he's my best friend 106
he's my husband 167
he's so handsome 49
he's dead 3015
he's got a gun 260
he's doing okay 17
he's my baby 20
he's my brother 335
he's gone 2224
he's my best friend 106
he's an idiot 170
he's a doctor 159
he's my dad 94
he's back 468
he's my cousin 54
he's so hot 26
he's a liar 128
he's my man 22
he's an architect 23
he's coming for you 27
he's a doctor 159
he's my dad 94
he's back 468
he's my cousin 54
he's so hot 26
he's a liar 128
he's my man 22
he's an architect 23
he's coming for you 27
he's coming 800
he's so beautiful 30
he's a good boy 135
he's my hero 20
he's so little 16
he's awake 133
he's a 342
he's in the shower 29
he's so beautiful 30
he's a good boy 135
he's my hero 20
he's so little 16
he's awake 133
he's a 342
he's in the shower 29