English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / He's alone

He's alone translate Turkish

2,202 parallel translation
Your agent is alone and he's going to die.
Ajanınız bir başına ve ölecek.
The idea that he died alone? His killer's still out there. I can't live with that.
Yalnız öldüğü düşüncesiyle ve katili hala oralarda bir yerlerdeyken rahat rahat yaşayamam.
He's made it very clear that you are to come alone.
Oraya yalnız gitmenizi istiyor.
It looks like he's alone.
Yalnıza benziyor.
Dr. Morneau was alone working late and he had a heart attack in his office.
Dr. Morneau geç saatlere kadar yalnız çalışıyordu. Ofisinde kalp krizi geçirdi.
He's not going in alone.
Yalniz gitmeyecek.
I seriously doubt he's gonna answer the phone considering he's up there alone with a 16-year-old girl.
- 16 yaşında bir kızla yalnız olduğunu düşününce cevap vereceğinden şüpheliyim.
She knows where he's gonna be, alone, at night.
Nerede olacağını biliyordu. Geceleyin... Tek başına...
Well, when a fella's been alone as long as I have, he learns to take care of himself.
Şey, bir insan bu kadar uzun süre yalnız yaşayınca, kendine bakmayı öğreniyor.
This image haunts me because it was Eve and he was alone so that was the artist's most famous his generation.
Noel arifesi olduğu için Bu görüntü beni ziyaret ediyor Bu görüntü beni ziyaret ediyor Onun nesil.
Well, as Sayif's aide, he had plenty of opportunities to kill the prince while they were alone.
Saif'in yardımcısı olduğu için yalnız onu öldürmek için bol bol fırsatı oluyordu.
He's here. He's signing commitment forms. And, uh, he's not alone.
Mutabakat formunu imzalıyor ve yalnız değil.
He's all alone in there, and I'm all alone out here.
O içeride yalnız, ben dışarıda.
I'm, you know, glad he's not going through it alone.
Bu işi yalnız yapmadığına sevindim.
He ran behind enemy lines alone to carry a young cadet to safety... withstood laser scars and shrapnel wounds to bring her back home.
Tek başına düşman hattına giderek yaralar ve patlamalarla boğuşup genç bir öğrenciyi eve getirmeye çalışıyordu.
Yeah, and he's alone in the house making pie with one of'em!
Evet ve Bobby onlardan biriyle evde turta yapıyor.
When I saw them, I finally felt less alone, Like he got it.
Onları görünce, yalnızlığım biraz azalmış oldu beni anlamıştı.
He's alone for long stretches.
Uzun süre yalnız kalıyor.
I don't know, but wherever it is, he's not going alone.
Bilmiyorum, ama her neresiyse, yalnız gitmiyor.
But if abed is himself, he's gonna die alone.
Fakat Abed kendisi olursa, yalnız ölecek demektir.
And he's alone.
Yalnızdı o zaman.
I mean, he spent the morning locked up in his office alone.
Tüm geceyi ofisine kapanmış şekilde tek başına geçirdi.
I don't think he's going to Mexico alone.
Meksika'ya yalnız gittiğini düşünmüyorum.
I dumped Joey, and now he's on a date on a Friday night, and I'm here alone.
Joey'den ayrıldım ve o Cuma gecesinde başka biri ile çıkarken... -... ben ise burada yapa yapayalnızım.
He's sitting there alone.
Nasıl bir şey olduğunu bilirim.
And he's crying, going to the bathroom all over himself. Swearing to God he's gonna leave her alone.
Ağlamaya başladı altına pisliyor, kızı yalnız bırakacağına dair yeminler edip duruyordu.
He's probably having Thanksgiving dinner alone in there.
Herhalde Şükran Günü yemeğini odasında yalnız yiyecek.
He's going alone.
Yalnız gidecekmiş.
I went to Mr. Cannon's classroom'cause he wanted to speak to me, and I was alone with him.
Mr.Cannon konuşmak için..... beni sınıfa çağırdı. İkimiz yalnızdık.
- He's just trying to be nice. - Just leave her alone.
Neden onu rahat bırakmıyorsun?
So all I got to do is get in there, get the guy alone and... shoot him with so much dead man's blood he'll think he's rushing a fraternity.
Tek yapmam gereken, oraya girmek herifi tek başına yakalamak Ona Ölü Adam'ın Kanını öyle bir vuracağım ki kardeşlik evi yürüttüğünü sanacak. - Seninle gelmeliyim.
He's out there alone as far as he knows, doing what he's got to do.
Yalnız olduğunun bilincinde. Yapması gereken neyse onu yapıyor.
So he waits there until she's alone, jumps her, stabs her and then stuffs her in the couch.
Yalnız kalana kadar bekledi. Üzerine atladı, kıracağı sapladı ve kanepeye soktu. Bu resmen taciz!
Now he's gone and I'm in here, going it alone.
Evet. O gitti, ben kaldım.
Which I guess isn't that big of a deal, except lately, When he thinks he's alone, He even argues with himself.
Ki son zamanlarda, daha kötüsü yalnız olduğunu düşününce, kendisiyle tartışıyor.
We don't even know if he's met Garza, let alone done business with him.
Daha Garza ile tanıştıysa onu bile bilmiyoruz bırak onunla yalnız iş yapayım.
He was working alone, trying to recruit a CI, found himself in the middle of a gun-buy gone wrong.
Tek başına görevdeymiş, gözetleme yaparken birden yaylım ateşi açılmış, ondan sonrası da malum zaten.
Why he's alone.
Ya da, arkadaşı olmadığı için.
That weird plumber... he's going to leave you alone for the rest of the night.
Şu garip tesisatçı... gecenin geri kalanında seni rahatsız etmeyecek.
He's all alone in the world.
O bu dünyada tek başına.
So now he's sitting there alone, stewing.
Böylece, tek başına kalır ve endişelenir.
Raise your hand if you think it's good mothering to tell your son he's the only thing keeping you from feeling totally alone.
Oğluna, sayesinde kendini tamamen yalnız hissetmediğini söylemenin iyi annelik olduğunu düşünen elini kaldırsın.
No, we don't. He was living alone, holding down a job.
Yalnız yaşıyormuş, bir işi varmış.
Was the officer alone when he responded?
Memur durumu bildirirken yalnız mıymış?
I guess he had the bright idea To try to pay the guy to leave him alone.
Onu rahat bırakması için adama para ödemek gibi parlak bir fikri varmış sanırım
That's... he didn't want to die alone.
Yalnız ölmek istemedi.
He couldn't have done this alone.
Bunu tek başına yapmış olamaz.
All he knows is one of them's toxic, so he leaves them both alone.
Sadece bir tanesinin zehirli olduğunu bilir, o yüzden ikisine de bulaşmaz.
He's avoiding being alone together.
Baş başa kalmaktan kaçınıyor.
He wasn't alone.
Bu konuda yalnız mısınız.
And he was alone in that control room when that containment field around the D.E.D. weapon failed.
E.Y.C. silahının etrafındaki sınırlama alanı arızalandığında Grant kontrol odasındaydı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]