English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / He's got to go

He's got to go translate Turkish

530 parallel translation
He tells me he's got to go south for a month.
Bir ay güneye gitmek zorunda olduğunu söyledi.
He's got to go south.
Güneye gitmek zorunda.
Sir, he's got to go!
Efendim, gitmesi gerek.
So he said they want to come down and fight our gang, see, but they got a guy with his leg broke bad, and maybe he can't go'round on account of poison.
O da dedi ki buraya gelip bizim çeteyle kavga edeceklermiş ama ayağı fena halde kırık bir adamları varmış ve bundan dolayı da yapamamışlar.
Go ahead, Ben. When I tell him to move his car, he's got to move.
Sessizlik içinde protesto edeceğim.
He's got to go right to bed.
Yatağına yatıp dinlenmeli.
He's got money and influence and I'll go to him.
Ondan yardım isterim.
He's got that filthy rope and he's bound and determined to go out the window.
O pis ipi almış gitmek niyetinde ve pencereden gitmeye kararlı.
He's got to go home.
Eve dönmek zorunda.
Teddy's committed himself and he's got to go.
Teddy kendisi de razı oldu, gitmesi gerek.
Hypodermic or no hypodermic. Go in there and tell him he's got to wake up
İğne yapılmış olsun veya olmasın, içeri gir ve kalkması gerektiğini söyle.
He's got to go home.
Eve gitmek zorunda.
If you really think that, Del you'd be a poor friend to go back on him when he just got home starting the biggest and hardest job he's ever had.
Del, gerçekten öyle düşünüyorsan eve yeni dönmüş, çok önemli bir göreve getirilmiş birine sırtını dönmen arkadaşlığa sığmaz.
I've tried to understand why he wouldn't go with me, and it's got to be because of you.
Neden benimle gelmediğini anlamaya çalıştım sebep siz olmalısınız.
Slayton's going into Mexico and he's got to go through there.
Slayton Meksika'ya giderken buradan geçmek zorunda.
When we go back to sea, he's got a tougher one ahead of him.
Denize döndüğümüzde, onu daha da zorlusu bekliyor.
- Yes, he's got to go sailing.
- Evet, tekneyle gitmesi gerek.
Did you go to high school? - Can't you see, man, he ain't never got out.
Görmüyor musun, daha liseden çıkamamış.
He's got to go out and kill Indians.
Diºari çikip, Kizilderilileri öldürmek zorunda.
I do know you got no right to go around accusing a man of murder... without he's here to talk for hisself.
Ama biliyorum ki, etrafta gezinip... daha kendisini dinlemeden onu cinayetle suçlamaya hakkınız yok.
HE'S GOT TO GO OUT. GEORGE, I'M NOT GOING TO MOVE A FINGER
George, seni dışarı çıkartmak için zor kullanmayacağım.
He's got a right to go through the land.
Arazinden geçmeye hakkı var.
Now, let's go back upstairs. You've got to talk to him because he wants to leave.
Şimdi, haydi yukarıya geri dönelim. onunla konuşmalısın çünkü gitmek istiyor.
Maybe so, but we just got to figuring that a man's got to draw the line someplace if he's going to go on living with himself.
Ama biz eğer Allison'la barış içinde yaşayacaksınız... bir kısım kurallara uymanız gerektiğine karar verdik.
He's got a ways to go.
Önünde çok uzun bir yol var.
He's got permission to go back and marry that Japanese girl.
Geri dönüp o Japon kızla evlenmesi için verdi.
"he's a peculiar talker... " and that is the reason I got to let him go.
... "kendine has bir konuşmacıdır" gitmesine müsaade etme nedenim de budur.
All you'll do is march me down to that judge and he's got to let me go.
Tüm yapacağın beni hakim karşısına çıkarmak, o da beni serbest bırakacak.
well, if he's coming, I've got to go pick him up.
Doktor geliyorsa gidip onu almam gerek.
He certainly keeps growing, but he's got a long way to go before you can compare him to a young hawk soaring freely overhead.
Büyüdüğüne şüphe yok, ama gökyüzünde özgürce uçan genç bir atmaca ile karşılaştırabilmen için önünde uzun bir yol var.
If you really care about that boy... you've got to tell him the truth... that he's got to go to an orphanage right here.
O çocuğu gerçekten seviyorsan... ona gerçeği söylemek zorundasın. Bir yetimhaneye gitmek zorunda olduğunu söylemelisin.
He's got enough gas in the carburettor to go a couple of blocks.
Karbiratöründe birkaç blok gidecek kadar benzin var.
Listen, he's got to go some time.
Dinle, bir süre gitmeli.
- He's got to go away tomorrow.
- Yarın yola çıkması gerekiyor.
A man born to love a farm, he ain't got no place to go when it's gone.
Çiftligini sevmek için dogmus adamin, çiftligi olmazsa gidecek yeri yoktur.
Go round to Reger's house. He's got rooms.
Regers'in evine gidin, odası vardır.
He's still got four more years to go... before he becomes a registered nurse.
Diplomalı hemşire olması için... daha dört yıl okuması lazım.
He's got to go.
Gitmesi lazım.
He's got to go.
Gitmeli.
He's got three Shermans all ready to go.
Elinde hazır üç Sherman var.
The only thing that's keeping you alive right now is you got to be fit enough to go tell that black punk in Harlem that he's got 24 hours to deal or he's got a dead daughter!
Seni öldürmememin tek bir sebebi var. Sağlam kal ki Harlem'deki o pisliğe gidip söyle. Anlaşmak için 24 saati var, yoksa kızı ölecek!
He's got to go.
Gitmesi gerekiyor.
Then go on to the Malechie place. He's got 2 mex riders.
Ayrıca Malechie'nin, Meksikalı bir dostu var.
Well, now he's got this scheme to go to Australia.
Avustralya'ya gitme planları yapıyor.
He's got'em ready to go.
Bunları götürülmeye hazır.
Boy go over there to Lemuel and get that shotgun he's got his fingers wrapped around and bring it to me, stock first.
Evlat Lemuel'in yanına git ve parmağı tetiğinde olan o silahı bana getir, hemen.
He's only got a step to go - a couple of hundred yards or so.
Sadece bir kaç adım atması lazım, en fazla bir kaç yüz metrelik yolu var.
We'll see. He's got nine more games to go.
Göreceğiz. 9 maçı daha var.
He's got a job till you go back to school.
Sen okula geri dönene kadar bir iş buldu.
He's obviously got to go.
Kesinlikle gitmeli.
- He's got 11 weeks to go.
- Daha 11 haftası var.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]