English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I can't go in

I can't go in translate Turkish

1,227 parallel translation
( Sandy : ) I can't go in there!
Oraya giremem!
So, can I tell them you won't go back in the water? Oh, yeah, sure.
O suya bir daha girmeyeceksin değil mi?
It didn't matter to me, but I can't go in there empty-handed.
Benim için farketmiyordu. Ama oraya eli boş gidemem.
I can't, I promised Sara go to the market so the house is stuffed when Jenny comes in.
Olmaz, Sara'ya söz verdim markete gideceğiz Jenny geliyor birşeyler almalıyız.
I mean, you can't go in there and tell him it was us.
Yani oraya gidip, bu işi bizim yaptığımızı söyleyemezsin.
I can't go to the St. Vincent's for boots. I'm too weak to be standing in the queue.
Yardım merkezine gidip kuyrukta bekleyemeyecek kadar halsizim.
( Sandy : ) I can't go in there!
Oraya giremem. Özür dilerim.
I can't go back in there and play the fool.
Oraya gidip yeniden aptalı oynayamam.
I already told you you can't go in there!
Daha önce de söyledim, içeri giremezsiniz!
I can't go in there!
Oraya giremem!
I had to go in the canal, and I can't even swim.
Kanala gitmeliydim, ve yüzmeyi bile bilmiyorum.
I never expected to be so in love with someone that, every night I go to bed thinking my life can't get any better.
- Kim o?
You can't go, " Fucking hell, I've been in that spacecraft...
Şöyle diyemezsiniz ; "Allah kahretsin, uzay aracında her tarafım tutulmuş..."
Well, I must go and dress. Can't go in like this, Madam wouldn't like it.
Gidip giyinmeliyim.Bu şekilde içeri giremem, Madam sevmez.
I can't go against the Squire's orders.
Bey'in emirlerine karşı gelemem.
Well, I can't go in any case, Mama.
Zaten gidemem, anne.
"A friend fell in Africa two months ago, so I can't go to the ball."
"Bir arkadaşım Afrika'da hastalandı o yüzden baloya gidemedim."
Molly, I know you mean it kindly, dear, but don't let one walk into town with Lady Harriet go to your head.
Molly, amacının iyi olduğunu biliyorum, canım, ama kasabaya yürürken Leydi Harriet'in kafanın içine girmesine izin verme.
I said you can't go in there!
- Bay Powers...
I can't ask the campers to go swimming in the lake when...
Bu durumda kampçılara gölde yüzmeye gidebileceklerini söyleyemem.
- And if I go in there and I can't apoligize. Would you be ashamed of me?
Peki içeri girip özür dileyemezsem, benden utanır mısın?
M SORRY. I CAN'T GO IN THERE AND LIE.
Oraya gidip yalan söyleyemem.
If I can't do it on the phone, I'll go and do it in person.
Eğer telefonda olmayacaksa, oraya gider kendim dilerim.
I can't get there and right away say I gotta go home to see my brother in prison.
Oraya gittiğimde, eve dönüp kardeşimi hapiste ziyaret edeceğim diyemem.
I can't go over there myself until the fall, because Angelo and Sophie, they need my help in the busy summer season.
Ben sonbahardan önce gelemem. Çünkü Angelo ve Sophie'nin bana ihtiyaçları olur.
- I-I can't go back to Eric's place.
Eric'in evine geri dönemem. Hiç dışarı çıkmıyor mu?
So do I, but we can't exactly go door to door in Carson City looking for her.
Bunu bende istiyorum, fakat onu Carson City'de kapı kapı dolaşarak bulamayız.
But with Yu's reputation, I can't just go in and accuse her.
Ama Yu'nun şerefiyle, böylece onu suçlayamam.
You can go for total artistic integrity in the US and still push whiskey in Japan, like Woody Allen used to- - or still does, I don't know.
Amerika'da sanatsal bütünlük için çabalayıp Japonya viskileri için uğraşabilirsiniz. Woody Allen'in eskiden yaptığı gibi hâlâ da yapıyor olabilir, bilmiyorum.
- You're sayin'I can't go in my own house?
- Kendi evime giremeyeceğimi mi söylüyorsun?
Whoa, I can't go in there, my grandfather will kidnap me.
Hayır, oraya giremem. Büyükbabam beni kaçırır.
Well I can't stay in, I'll go mental.
Evde de duramam. Kafayı yerim.
- Why? - I told you, you can't go in.
Yeterince geç kaldım zaten.
I can't let you go Jimmy, you've got a knife in your hand.
Seni birakmayacagim Jimmy, elinde bir bicak var.
i don't give a shit what people think, they can all stare at me, i don't give a fuck.If you wanna kiss me in front of everybody here, go ahead.
İnsanların ne düşündüğü umurumda değil, isterlerse hepsi bana baksın, sikimde bile değil. Eğer istersen herkesin içinde öpebilirsin beni, haydi yap!
- I can't go in there.
- Oraya giremem.
But I need a decoy date, I can't go there with Susan right in front of Steve
Ama göstermelik bir sevgiliye ihtiyacım var. Oraya Steve'in gözü önünde Susanla giremem.
I mean, you can't go in there, because that door leads nowhere.
Yani oraya giremezsiniz çünkü o kapı hiç bir yere çıkmıyor
I've gotta go now, I can't stay tapped in for long.
Şimdi gitmem gerek. Uzun süre hatta bağlı olarak kalamam.
I can't go in there with you.
Seninle oraya gidemem.
Then i'm gonna be the only kid in the whole school Who can't go to a rock concert.
O zaman okulda rock konserine gidemeyen tek çocuk olacağım.
I mean, with the other two women... in the morning, I couldn't wait to go hang out with my friends.
Ben diğer iki kadınlayken sabahları arkadaşlarımın yanına dönmek için can atardım.
- You can't tell me I can't go in.
Sen kim oluyorsun da bana oraya giremeyeceğimi söylüyorsun.
I can't go back. There's microwaves in the bars, so they can read your mind. The bars.
Oraya gidemem.
I can't just go to a movie in the middle of the day, Maria.
Günün ortasında öylece sinemaya gidemem Maria.
I can't believe they go away for one night and then back three in a row.
Bir geceliğine gidiyorlar ve sonra üç gece üst üste yine geliyorlar. İnanamıyorum. - Onları boş ver bebeğim.
Mr. Mackey, uh, I can't go to Arkansas! Somebody's gonna have to fill in for me!
Bay Mackey, Arkansas'a gidemem, birisini benim yerime görevlendirmelisiniz!
I can't go in there. Everybody hates me. Grace.
Oraya giremem, herkes benden nefret ediyor.
I said you can't go in.
Dedim ki... içeri giremezsiniz.
Oh, I can't go out in public yet.
Oh, henüz dışarıya çıkamam.
I won't go in a kid's room. You can't make me.
Bir çocuğun odasına girmeyeceğim!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]