I can't see her translate Turkish
806 parallel translation
I don't get why you can't see her.
Onu neden göremediğini anlamıyorum.
You're saying she's here, but I can't see or feel her!
Yani burada ama onu görüp hissedemiyorum!
Since I can't see or hear her in person, you'll have to help me.
Ben onu göremediğim için sen bana yardım etmelisin.
Because I can't not see her, for now, I'm securing a safe distance with the marriage, and I'm going to keep seeing her.
Onu görmeden yapamam o yüzden şimdilik evlilik meselesiyle güvende tutup onunla görüşmeye devam edeceğim.
Anyway, since we cancelled the wedding, I can't say let's see each other often.
Her neyse düğün iptal olacağı için sık sık görüşelim diyemeyeceğim.
Since I can't abstain myself from seeing her I'm going to use the engagement as a way of putting some distance between us and then I'm going to continue to see her.
Onu görmeden yapamam o yüzden şimdilik evlilik meselesiyle güvende tutup onunla görüşmeye devam edeceğim.
Do I need to try to understand when I can't even see or hear her?
Bir de anlamalı mıyım?
If the Emperor and I can't see eye to eye on the matter,
Eğer İmparator ile her konuda anlaşamazsam...
Why can't I see her?
Neden göremiyorum onu?
Although I can see her, I can't near her
Onu görmeme rağmen ona yaklaşamıyorum.
I can't see her face.
Suratını göremiyorum.
- Can't you see what a mess I'd be in?
- Her şey ne kadar karışır, düşünsene.
We'll see if we can't make her well, Alma, you and I.
Bakalım ikimiz onu iyileştirebilecek miyiz, Alma.
I'm afraid you can't see her.
Korkarım onu göremezsiniz.
- Can't I see her?
- Onunla konuşamaz mıyım?
I can't let her see me, not when I'm off like this.
Onun, bu halimle, beni görmesine izin veremem.
I can't see you've anything to lose either way.
Her iki durumda da kaybedecek bir şeyin olduğunu sanmıyorum.
I can almost see her. Can't you?
Onu neredeyse görebiliyorum.
I hate war, I don't like battles, everytime I see French blood flowing I can...
Savaştan nefret ederim, muharebeleri sevmem... Fransız kanının aktığını her gördüğümde saçlarımın diken diken olduğunu hissedebiliyorum.
I can't just throw my money away on everything you happen to see.
Gördüğün her şeye para yağdırmamı bekleme.
I can't let you see her like this!
Bu halde onu görmene izin veremem!
Can't you see an elephant, or do I have to paint her red?
Bir fili bile görmüyor musun, yoksa onu kırmızıya mı boyamam gerek?
Anyway, I certainly can't see... you and Gwendolen being married.
Her neyse, Gwendolen ve senin evlenmenin mümkün olduğunu sanmıyorum.
I can't see her face.
Yüzünü göremiyorum.
He's holding her so close I don't see how she can breathe.
Nasıl da sıkı tutuyor kızı, nefes alamayacak.
And the proof that I am right is that dolls are available as far as the eye can see.
Haklı olduğumun kanıtı da her tarafta olmaları göz alabildiğine.
Because if I did... that would mean that you were real... that you belonged to me... and that they couldn't take you away from me... whereas now they can send you away... and leave me to wonder if I'll ever see you again... or whether I may wake up... and find I'd dreamed you.
Çünkü takarsam bu senin gerçek olduğun bana ait olduğun ve seni benden ayıramayacakları anlamına gelirdi. Oysa şimdi seni uzaklara gönderip, beni acaba bir daha görebilecek miyim acaba her şey bir düş müydü, diye merak içinde bırakabiliyorlar.
Well, I don't see how they can help you - - you keep shouting about it all the time.
Nasıl bilmesinler ki sen her an uluorta bağırıp duruyorsun.
Just explain to her that I will phone the Post Exchange at Awasi and I will see if I can't get some... I'll get some talcum powder, and some shaving lotion.
O'na de ki, Awasi'deki Posta Merkezini arayıp bir miktar talk pudrası ve... traş losyonu temin etmeye çalışacağım.
I don't see how I can keep her from killing you, Mr. Brenner.
Nasıl olup da onu seni öldürmekten alıkoyduğumu anlamıyorum, Bay Brenner.
Well, Eldon, I'm sorry, but you can see that I haven't got her.
Pekala, Eldon, özür dilerim, fakat görüyorsun o benimle değil.
I can just see Gooper falling for Her Majesty sitting on that brass throne, riding that tacky float down Main Street smiling and bowing, and blowing kisses to all the trash on the street.
Gooper, majestelerine nasıl tutuldu hayal edebiliyorum. Mae, pirinçten tahtına oturmuş, o zevksiz arabayla anacaddeden geçerken... gülümseyerek herkese selam veriyor ve bütün serserilere öpücük dağıtıyordu.
I'm afraid I can't give your her address. You see she's touring.
Korkarım adresini veremem çünkü turda.
- Yeah, Josephine... I can't wait to see her face.
- Evet, Josephine... Yüzünü görmek istiyorum.
And I can't see, but I'm just as good as any woman in Texas.
Ayrıca ben de Teksas'taki her kadın kadar gururluyum.
Each time I see you, I think you can't possibly get more beautiful.
Seni her gördüğümde bundan daha güzel olamaz diyorum.
So I can't see her?
Yani onu göremez miyim?
I, uh, can't see a thing, so I should always wear it on.
Bir şey göremiyorum, bunu her zaman takmalıyım.
- I can't wait to see her.
- Sadece biraz yaşlandık.
I can't see her!
Onu göremiyorum!
I can't see her in the bushes.
Çalıların arasında göremiyorum.
Can't you see I'd be killing us both, her and me, by going back?
Geri dönmekle, onu ve beni, ikimizi de öldürmüş olacağımı anlamıyor musun?
I can't wait to see her face.
- Yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum.
Sometimes I see her try and figure me. I can't even figure myself.
Bazen beni anlamaya çalışırken görüyorum onu ben bile kendimi anlayamıyorum.
My beloved has written a letter that I should come to see her to Ruzomberok my beloved, you are calling me in vain, I have to stay in the army, I can't go away
# Sevdiceğim bir mektup yollamış, Onu görmeye,... # #... Ruzomberok'a gitmemi istiyor. # # Sevdiceğim beni boşuna çağırıyorsun. #
Well, I'm blind, so I can't see her, but she has two ears,
Şey, ben körüm bu yüzden onu göremem..... ama onun iki kulağı...
I'm jealous of everything I can't see or hear.
Görüp, duyamadığım her şeyi kıskanıyorum.
I can see that you don't want to hurt her other wise I'd have taken your life instead. Don't be rash
Onu daha incitmemişsiniz yoksa şimdiye kadar canınızı almıştım sakin olun
Sure, I can go and see her but I don't know which floor she's on. I'd have to wake the concierge.
Elbette, gidip görebilirim ama hangi katta bilmiyorum.
Can't you see that I'm sorry, For each mistake I've made?
Üzgün olduğumu görmüyor musun, yaptığım her hata için?
I can see her, can't I?
Onu görebilirim, değil mi?
i can't 15664
i can't take it anymore 303
i can't wait to see you 50
i can't talk right now 218
i can't hear you 865
i can't take it 249
i can't stand it 217
i can't believe it 1829
i can't tell you 532
i can't wait 554
i can't take it anymore 303
i can't wait to see you 50
i can't talk right now 218
i can't hear you 865
i can't take it 249
i can't stand it 217
i can't believe it 1829
i can't tell you 532
i can't wait 554
i can't breathe 689
i can't see 575
i can't sleep 442
i can't stay mad at you 19
i can't do this anymore 331
i can't see shit 25
i can't remember 638
i can't see you anymore 48
i can't help it 628
i can't explain it 227
i can't see 575
i can't sleep 442
i can't stay mad at you 19
i can't do this anymore 331
i can't see shit 25
i can't remember 638
i can't see you anymore 48
i can't help it 628
i can't explain it 227