In town translate Turkish
22,732 parallel translation
See, my cousin Bobby and Carol are coming in town, and they're gonna ask me for money, so I'm... I'm trying my hardest to look poor.
Biliyorsun ya, kuzenim Bobby ve Carol şehre geliyorlar, ve benden para isteyecekler, o yüzden... fakir görününmek için elimden geleni yapıyorum.
In other good news, town hero Stanley Pines has fully recovered his memory and will be throwing a party to celebrate his niece and nephew's thirteenth birthday and final day in town.
Diğer bir iyi haber ise, kasabanın kahramanı Stanley Pines hafızası tamamen yerine geldi ve yeğenlerinin 13. doğumgünlerini ve kasabada ki son günlerini kutlamak için bir parti verecek.
I mean, in town, or...
Şehirde ya da...
We have a new operator in town,
- Şehirde yeni bir işimiz var...
Alright. We need a sketch of her to show the people in town.
Pekâlâ, oradakilere göstermek için onun çizimine ihtiyacımız olacak.
And now, Ashy Slashy is back in town looking for a new woman.
Şimdi de Deşici Ashley, buraya yeni bir kadın aramaya gelmiş.
We see each other in town we nod, smile, be on our respective ways.
Kasabada birbirimizi görürsek... kafa sallar, gülümseriz... saygılı bir şekilde yollarımıza bakarız.
Got word of a report from a pawnshop owner in town.
Tefeciyle konuştum.
Is he in town to testify against Tommy, Lobos, me, what?
Buraya Tommy'i mi, Lobos'u mu yoksa beni mi ele vermeye gelmiş?
Your cousin's in town?
Kuzenin şehirde mi?
I'm in town for a game against Brooklyn.
- Şehire Brooklyn ile maç yapmaya geldim.
Did you get anything nice in town?
- Neler aldın bize?
Come on, this is the cleanest place in town, and you know it.
Hadi ama, burası kasabanın en temiz yeri ve siz de biliyorsunuz.
While Zhang Lau was in town visiting the UN, Mr. Wen invited him to a dinner party at his home.
Zhang Lau şehre geldiğinde Bay Wen onu akşam yemeği için evine davet etti.
I didn't grow up in the sticks. I grew up in town.
Bizim orada Stiks diye bir yer yoktu ki.
The first bomb took out agents in town working the convention.
İlk bomba şehirdeki kongrede çalışan ajanları çıkarmak içindi.
Miranda knew the bigwigs would come in town for your arraignment, which they did.
Miranda kodamanların senin duruşmana geleceklerini biliyordu, ki geldiler de.
You must be new in town.
Şehre yeni geldin herhalde.
Kelly, I heard you were back in town.
Kelly, şehre döndüğünü duydum.
If the headstone is upright, it means the person is still here in town.
Mezar taşı yukarıya doğruysa o kişinin hâlâ bu kasabada olduğu anlamına gelir.
Well... I bought this in a coffee house in town.
Bunu şehirdeki bir kahvede satın aldım.
The greatest show on Earth is back in town.
Dünyadaki en muhteşem gösteri tekrar başlıyor.
Hey, hey, it's the prettiest tough guy in town.
Hey, hey, bu şehirdeki en yakışıklı sert adam.
- my sister's back in town, so.
- hem de ablam kasabaya geldi.
- When you see ol'Dave, tell him there's a new sheriff in town.
- Yaşlı Dave'i gördüğünde de ki, kasabada yeni bir şerif var.
She must've heard that I'm back in town.
Kasabaya döndüğümü öğrenmiş olmalı.
Man, I love having you back in town!
Dostum, geri dönmene çok sevindim!
There's a town in need of saving!
Kurtarılmayı bekleyen bir kasaba var!
All right, this mountain lines up with that mountain, and the confluence of the Wolf and the Kinzig rivers is right in the middle of town.
Pekâlâ bu dağ şu dağla hizalanıyor. Wolf ve Kinzig nehirlerinin kesişimi şu kasabanın tam ortası.
'Cause now he's just "water trash," like everyone else in this town.
Çünkü o da buradaki her insanoğlu gibi ayyaşın teki.
Whatever happened in this town seems to really haunt him.
Bu kasabada her ne olduysa, onu epey etkilemiş.
You've got some huge balls showing your face in this town.
Buraya geri döndüğüne göre epey taşaklı olmalısın.
I thought you got Vibora Ruiz to leave town and stay that way.
Vibora Ruiz'in şehirden ayrılmasını ve öyle kalmasını sağladığını söylemiştin.
TANNER : This was found in an abandoned mine shaft in an unknown border town...
Bu bilinmeyen bir sınır kasabasında bir maden kuyusunun içinde bulundu.
It was a mining town in its heyday.
Eskiden maden şehriydi.
Yeah, I grew up in a neighboring town.
- Evet, komşu şehirde büyüdüm.
In Storybrooke, I have schematics... maps... of the whole town.
Storybrooke'tayken, tüm kasabanın şematik haritaları vardı.
Max, our seats are in a shanty town.
Max, koltuklarımız gecekondu bölgesinde.
A small mill town in America, outside Philadelphia?
Amerika'da Philadelphia'nın hemen dışında ufak bir fabrika şehri.
I worked my whole life to put him through school and he ends up dying in the back of that shit restaurant in that shit part of town.
Tüm hayatım boyunca onu okula göndermeye çalıştım ve sonu şehrin iğrenç bir yerinde iğrenç bir lokantanın arka tarafında ölmek oldu.
... when I got back from running errands in the little town a few miles away.
... işlerimi bitirip döndüğümde, Shelby tam anlamıyla titriyordu.
You know... 30 years ago, I was a pariah in this town.
30 yıl önce bu kasabada dışlanıyordum.
Evil, if you show your ugly mug in this town... ever again... I will fuck you up!
Şeytan, eğer o çirkin suratını bu şehre getirecek olursan bir daha yani amına koyarım!
Okay, his cell phone's turned off, but I have an address in K-town.
Pekala, cep telefonu kapalı ama K-town'da bir adres var.
And alerts are out at all transportation hubs in case he skips town.
Şehri terk etme ihtimaline karşı bütün ulaşım merkezlerini uyardık.
How hard can it be to find a blue Tacoma in this town?
Burada mavi bir Tacoma aramak ne kadar zor olabilir ki?
Newsflash, buddy. You run a garbage-y diner in a garbage-y part of town.
Son dakika dostum şehrin boktan bir yerinde boktan bir lokanta işletiyorsun.
- Well, in a town with no church, you needed one.
Kilisenin olmadığı bir kasabada böyle birisi gerekir.
I've been meaning to call you in, but we've had some unfortunate issues with the Town Planner.
Sizi çağırmak istiyordum ama şehir plancısıyla ilgili bazı talihsiz olaylar yaşadık.
In Baja California there's a town called Rosarito.
Baja California'da Rosarito diye bir kasaba var.
I don't know what's wrong with people in this town.
Bu kasabadakilerin sorunu ney bilmiyorum.