Ince translate Turkish
7,162 parallel translation
Because what you are calling "tweaks" are actually lies.
Çünkü senin ince ayar dediğin şeyler aslında yalan.
He replicates an embassy we're about to storm or an outpost we're gonna secure with intense detail.
İçine dalacağımız bir konsolosluğun maketi yaptırır ya da güvenlik altına alacağımız bir yerin en ince ayrıntısına kadar modelini yaptırır.
I mean, you have depicted things in remarkably vivid detail.
Yani, çok önemli detaylara ince dokunuşların var.
In fact, Jane had planned the day down to a tee.
Aslında Jane, bu günü en ince ayrıntısına kadar planlamıştı.
# If you should go skating # On the thin ice of modern life # Dragging behind you the silent reproach
Gidecek olursan patene modern yaşamın ince buzunda peşinden sürükleyeceksin gözyaşından kirlenmiş milyonlarca gözün sessiz sitemini ardında.
There's a thin band of foam at his mouth.
Ağzında ince bir köpük var.
God, I'm so hungry my big guts are eating my little guts.
Tanrım o kadar açım ki kalın bağırsaklarım ince bağırsaklarımı yiyor.
It's, uh, subtle.
Gerçekten ince bir iş.
At first. But then I swabbed the inside, and I found a thin layer of a chemical residue on the relay switch.
Ama sonra içini temizledim ve iletim anahtarı üzerinde bir kimyasal kalıntıya ait ince katman buldum.
Thinner than it's ever been.
Hiç olmadığından daha da ince.
But the puncture could have been caused by a stiletto heel.
Ama delik izlerine bu ince topuklar sebep olmuş olabilir.
♪ pulls the thread of ♪ ♪ your frayed lace undone ♪
# Çözülen ince dantel bir kurdele misali #
Since I know sleeping wasn't the main activity of the night.
Dün gece uyumadığınızı bildiğimden diyorum. İnce duvarlar.
One... use it for anything other than opening a thin spot and leaving, and you will be stuck here with nothing.
Sadece bir tane. Onu bir ince noktayı açıp gitmek dışındaki herhangi bir şey için kullanırsan burada sonsuza dek sıkışıp kalırsın.
It's like he's got insects trapped up there, all trying to escape, with their wee, wiggly legs.
Sanki oraya böcekleri hapsetmiş de,... hepsi minik, ince bacaklarıyla kaçmaya çalışıyor gibi.
- If anyone should be pouting it's me, I've got thin lips.
Dudak bükecek biri varsa o da benim. Dudaklarım ince.
They used the brains of mass murderers and reverse-engineered from there, fine-tuned a three-phase activation process.
Azılı katillerin beyinlerini kullandılar ve oradan ters mühendislik yaptılar ince ayarlı, 3 evreli aktivasyon işlemi.
Unless you want to risk doing time, we need to be thorough.
Hapis yatma riskini almak istemiyorsan her şeyi en ince ayrıntısına kadar konuşmalıyız.
Back then, we did the targeting, had to scrutinize our own intel, think for ourselves.
Eskiden hedef almayı biz yapardık. İstihbaratları ince eleyip sık dokurduk. Kendi adımıza düşünürdük.
- The sample, the wound,
Örnek, yara, ince...
The two of you hang from the thinnest of threads :
İkiniz çok ince bir ipe bağlısınız ;
Thick pipes, thin walls.
Kalın borular, ince duvarlar...
The large intestine, you degenerates. What?
- Orası ince bağırsak, sizi hayvanlar.
You are literally hanging a big assumption
Bu kadar ince bir saman parçasından bu kadar...
Your waist, it's tiny as ever, though a bit queasy Here and there, no? Also,
Belin her zamanki gibi ince ama, kusacak gibi oluyorsun değil mi?
Delusions and a thin gold foil!
Delüzyonlar ve ince bir altın folyo!
Our whole life in Russia is a delusion, and a poor and thin gold foil without value.
Rusya'daki yaşamımızın tümü bir aldatmacadır, Ve değeri olmayan fakir ve ince bir altın folyo.
The way that Ditko drew him, he's so thin and gangly and long and awkward.
Ditko'nun çizimiyle o çok ince, uzun bacaklı, sırık gibi ve garip görünüyordu.
Tail indicates he came from the desert.
Kan damlalarının ince kısmı gösteriyor ki adam çöl tarafından gelmiş.
Nothing. I mean, usually, you micromanage every aspect of every case, and today, you're not is all.
Genellikle davaların en ince ayrıntısıyla, her yönden bizzat kendin ilgilenirdin.
They returned to their husbands in... finer spirits than when they went on holiday.
Hepsi kocalarına geri döndüler... daha ince ruh haline sahip olarak.
It's an easy mistake for the untrained eye.
Eğitimsiz bir gözün atlayabileceği ince bir detay.
There's a fine line between precaution and paranoia.
Önlem ve paranoya arasında ince bir çizgi vardır.
It projects stature, sophistication, and...
- İtibar, ince zevk ve... - Zenginlik göstergesi.
- But he cherry-picks his cases.
- Ama o ince eleyip sık dokur.
Galileo didn't just observe the moon with his telescope, he turned it to the planets and also in 1610 he made this series of sketches of Venus and he noticed that, different times of the year, Venus can appear as a full circle
Galileo teleskopuyla sadece Ay'ı gözlemlemedi. Gezegenleri de gözlemledi ve 1610 yılında Venüs'ün bir dizi çizimini yapıp yılın farklı zamanlarında Venüs'ün gökyüzünde tam dolunay veya ince bir hilal ile ikisi arasında göründüğünü fark etti.
It's like he was strangled with... I don't know. A-a thin wire, maybe?
Sanki bir şeyle boğulmuş bilmem ki, ince bir telle belki?
I'll tell him it's a tiny table for his water.
Suyu için ince bir masa olduğunu falan söylerim.
Now, I'll mostly be hitting on waitresses who are too young and thin to ever be interested in me.
Genellikle çok genç ve ince garsonları ayarlamak için asılan biriyim.
Mara is looking everywhere for an open thinny.
Mara her yerde açık bir ince arıyor.
Tell mommy dearest to open a damn thinny so I can blow this clambake.
Anneciğime parti verebilmem için lanet olası bir ince açmasını söyle.
If my mom doesn't open a thinny and let me leave by the end of the day, Duke will blow.
Annem akşama kadar bir ince açıp gitmeme izin vermezse Duke patlayacak.
If you know where an open thinny is, then you are gonna tell me right now.
Eğer bildiğin açık bir ince varsa yerini hemen bana söyleyeceksin.
Witty humor?
- İnce espriler?
She called it a thinny.
Ona ince dedi.
It wouldn't be subtle, there would be...
İnce işler olmazdı...
The thinny, the visions, the lost time, Croatoan.
İnce, öngörüler, kayıp zaman croatoan.
With a thin cord...
İnce kabloyla...
You've got the big soul. The face.
İnce ruhlusun, yüzün de süper.
And I am beginning to understand that it's not to be thin or to look a certain way.
İnce ve düzgün görünmek için olmadığını anlamaya başlıyorum.
Okay, flat screen TV.
İnce ekran televizyon.