Insignificant translate Turkish
750 parallel translation
I'm surprised that this bottle of brandy... has played such an insignificant role in the trial.
Bu kanyak şişesinin duruşmada böylesine eften püften bir rol oynamasına çok şaşırdım.
It doesn't occur to you that I've grown... that I've learned life is more important than a medal on my chest... or a stupid, insignificant job.
Büyümüş olduğumun, hayatın, göğsüme takılan bir madalyadan ya da aptal ve önemsiz bir işten daha önemli olduğunun farkına varmamış gibisiniz.
- Insignificant.
- Önemsiz.
You little insignificant clerk.
Sizi küçük önemsiz satıcı.
On this tiny... little, insignificant ball... we will construct for you... a pyramid, not of wood, not of stone...
Bu incecik miniminnacık topun üzerinde bir piramit kuracağız. Bu ne odundan ne de taştan...
They hit upon the thought of sending for his first year's tribute, not an insignificant live bird but a glorious golden falcon crusted from head to foot with the finest jewels in their coffers.
Ilk senenin vergisi olarak... herhangi bir sahin göndermek yerine... her yeri degerli taslarla süslenmis... som altindan görkemli bir sahin... göndermeye karar verdiler.
Precisely. The document was actually entrusted to a reliable but insignificant man in our secret service.
Belge aslında gizli servisimizde çalışan güvenilir fakat önemsiz birine tevdi edildi.
You have no talents, your disposition is dark and rebellious... your appearance insignificant.
Hiçbir yeteneğin yok. Karanlık ve isyankar bir kişiliğin var. Görünümün de hiç dikkat çekici değil
An insult from an insignificant and low-grade lawyer.
Silik ve alt tabakadan bir avukatın hakareti.
I'm simply bowled over by the amount of information the police have got out of such apparently insignificant details.
Polisin bu kadar önemsiz görünen ayrıntılardan bu kadar çok bilgi... -... edinmesi beni hayrete düşürdü. - Bunda hayret edilecek bir şey yok.
I am not worthy of you, I am too insignificant.
Sana layık biri değilim. Ben çok değersiz biriyim.
But because of Frank's confused testimony on insignificant points... and his minor police record... he was held as a suspect.
Fakat Frank'ın önemsiz noktalardaki karışık ifadesi ve önemsiz polis sicili nedeniyle şüpheli olarak tutuklandı.
I don't think I'm doing anything wrong in writing down daily, with absolute frankness, the simplest and most insignificant secrets of a life actually lacking any trace of mystery.
Her gün, tam bir içtenlikle yazarak yanlış bir şey... yaptığımı düşünmüyorum. Hayatın en basit ve en önemsiz sırları gerçekte, herhangi bir giz izinden yoksundur.
He was well aware that nothing of his exploits would remain... in a town that revolves with the Earth, as the Earth revolves within a galaxy that is only an insignificant part of a tiny island... endlessly receding from us.
Dünya, bitip tükenmez bir şekilde bizden uzaklaşan... küçük bir adanın önemsiz bir parçasından ibaret olan bir galaksi içinde dönerken, onunla birlikte dönen bir kasabada kahramanlıklarından... hiçbir şeyin arta kalmayacağının pekala da farkındaydı.
However they made one seemingly insignificant mistake.
Mamafih görünüşe göre entipüften bir hata yaptılar.
It's an insignificant manifestation of trust by the company.
Daire'ye olan güvenimizin anlamsız bir tezahürü diyelim.
He's too insignificant!
O önemsiz biri!
You're an insignificant runt.
Sen değersiz bir serserisin.
She remembered insignificant details.
Önemsiz detayları hatırladı.
This is a quiet, frightened, insignificant old man who... who has been nothing all his life.
Bu hayatı boyunca hiçbir şey olmamış sessiz, ürkek... ve değersiz bir adam.
I'm such an ordinary, insignificant man.
Ben öyle sıradan, önemsiz bir adamım ki.
Sinbad how can you love a tiny insignificant female, such as I?
Sinbad. Benim gibi küçük fark edilmez bir kadını nasıl seviyorsun?
I am insignificant in this gathering.
Ben bu toplantıda önemsizim.
- For each insignificant life...
- Yaptığınız en ufak...
It was so insignificant, that it was not mentioned in any official statement.
Çok önemsiz bir olaydı, o yüzden hiçbir resmi kayıtta bahsi bile geçmedi. KÖPRÜ Çeviri :
- He was insignificant.
- Önemsiz bir tanrıydı.
You know that this insignificant little hill is of no importance to you or to us.
O tepenin ne sizler ne de bizler için en küçük bir önemi bile yok.
She'd nag at me for little insignificant things
Önemsiz, küçük şeyler için beni hep azarlıyordu.
I am insignificant in comparison.
Karşılaştırdığınızda ben önemsiz duruyorum.
So here you have... you have this strong, handsome, uniformed, bemedaled symbol of giant authority, and this insignificant librarian, and suddenly, in the eyes of god, there is precious little to distinguish us.
Ve işte burada güçlü, yakışıklı üniformalı ve madalyalı devasa bir otoritenin sembolü. Ve burada, önemsiz bir kütüphaneci. Bir anda.
I want every detail, no matter how insignificant.
Önemli ya da önemsiz, her ayrıntıyı istiyorum.
I could not dream of refusing him such an insignificant request.
Bu kadar önemsiz bir talebini reddedemezdim.
Under normal circumstances, this would be an insignificant episode.
Normal şartlar altında bu, pek de abartılacak bir görev değildi.
Both the insignificant and the extraordinary are the architects of the natural world.
Belirsiz olaylar da, sıra dışı olaylar da doğal dünyanın mimarlarıdırlar.
A small insignificant state, without value, with whom we always had good relationship.
Değersiz küçük bir devlet, bizimle de her zaman iyi ilişkileri var.
Well worth the cost... of being turned into an insignificant bird.
Önemsiz bir kuşa dönüşme karşılığında iyi bir bedel.
In the water he is small, insignificant, petite.
Suyun içinde Küçük, önemsiz ve minnacık.
Perhaps it would, but see for yourself how little I mean to you and how insignificant the void becomes when I leave now.
Belki de öyledir ama dene ve gitmiş olduğumda fark et yokluğumda oluşacak boşluğun ne kadar küçük olduğunu.
You, Senor Lampredi... you laugh at this poor pig... while you are small and insignificant... no more than a worm.
Siz, bay Lampredi bu zavallı domuza gülüyorsunuz... Oysa ki bir solucandan daha büyük ya da mühim değilsiniz.
Man to them is just a work machine, an insignificant specimen that is not worth invading.
Makine gücüyle çalışan adamlar onların Dünya'yı istila etmeleri için yeterli bir sebep değil.
Maybe someone has meddled with them, but the amount is insignificant.
Belki birisi bunlarla oynadı ama miktar önemsiz.
An insignificant little impulse.
Neyse ben zararsızım.
You are a wretched, grotesque, ridiculous, insignificant little monster.
Sen sefil, kaba, gülünç, değersiz küçük bir canavarsın.
Dull, insignificant.
- Sıkıcı, silik bir tip.
Are you certain there's never been even the most insignificant computer error?
En ufak bir bilgisayar hatasına bile rastlanmadığına emin misin?
Do not be embarrassed nor afraid to report any person no matter how insignificant you may feel your suspicions are.
Şüphelerinizin ne kadar yersiz olduğunu aklınıza getirmeden kimseden çekinmeden ve korkmadan ihbarda bulunabilirsiniz.
Not quite. An insignificant difference, perhaps but I think you'll find the operational characteristics of the M-16 indicate that a bullet will decelerate as much as 40 feet per second per second faster in these climatic conditions.
Belki önemsiz gelebilecek bir farktır ama sanırım M-16'nın karakteristik özelliğinin bir kurşunun, bu iklim koşulları altında saniyede 12 metre daha yavaş hareket ettiğine işaret ettiğini göreceksiniz.
I think she's very clever and that she's here not to fire an insignificant prison director, but rather, you.
Bence o çok zeki biri, ve sadece basit bir cezaevi müdürünü yakmak için burda değil, yoksa senin için mi?
And one of its satellites, a green and insignificant planet, now is dead.
Onun uydularından biri, bir yeşil ve önemsiz gezegen artık yok.
Yes, though insignificant characters can inspire good stories.
Evet, yine de silik karakterler iyi hikayelere ilham verebilir.
INSIGNIFICANT,
Önemsiz bir şey.