English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Intensely

Intensely translate Turkish

345 parallel translation
Far away... in the Arctic Circle... where the sun does not set for half the year... and nighttime lasts for half the year... the Samoyedes sit motionless... and look intensely towards the ocean
Uzak... Kutup Dairesinde... güneş yarı yıl görünmez... ve geceler yarı yıl boyunca sürer... Samoyede ( kızak köpekleri ) hareketsiz oturur... ve okyanusa doğru bakar.
In the general style of his handwriting lies a hint of a hardly provable, yet intensely perceptible aura of MADNESS.
El yazısına genel olarak bakınca, ispatı zor ama fark edilir ve yoğun bir delilik atmosferinin ipuçlarına ulaşıyoruz.
To be perfectly frank, I dislike you... intensely.
Dürüst olmak gerekirse, ben de senden hiç hoşlanmıyorum.
In the shadow of a death raid, I can meet you and feel more intensely alive... than walking around in peacetime, taking my life for granted.
Ölüm saldırısının gölgesinde sana rastlar, yaşadığımı derinden hissedebilirim. Bunu barış zamanındaki düzenli yaşama tercih ederim.
Please, Miss Bragg, we find this intensely interesting.
Lütfen bayan Bragg, bu konu oldukça ilgimizi çekti.
You were looking so intensely.
Çok derinden bakıyordunuz da.
We have carried on our research intensely except for five weeks in the autumn.
Sonbaharda beş hafta hariç araştırmalarımızı yoğun olarak sürdürdük.
They're an intensely practical people, sir.
Son derece pratik insanlar.
That's what would hurt you so much if you knew - that I could feel as intensely as that... away from you, with a stranger.
Bilseydin, seni o kadar incitecek olan şey bu işte bu kadar yoğun duygular hissedebilmem senden uzakta, bir yabancıyla.
- At least not as intensely.
- Aynı yoğunlukta değildi.
But the one thing I know is, I love my wife intensely.
Ancak bir şeyi iyi biliyorum ki, karımı hararetle sevdim.
Velvet black and pierced by the most intensely... brilliant stars anyone ever dreamed of.
Yumuşak siyah ve insanın hayal edemeyeceği kadar en parlak yıldızlarla bezenmiş halde.
- You must wear your life jacket. - But I dislike it intensely.
- Can yeleğinizi giymeye mecbursunuz.
Incidentally, if you disliked me s intensely, why did you ever marry me in the first place?
Ayrıca madem benden hiç hoşlanmıyordun niçin benimle evlendin?
I think if one lives intensely in fullness of spirit, every instant will count as a year and every year one will be five years younger!
Bugünü bütün yoğunluğuyla yaşarsan, her an 1 yıl gibi olur ve her yıl 5 yıl gençleşirsin.
Mainly they're angry, sensitive, intensely felt and that dirtiest of all dirty words, promising.
Aslında onlar öfkeli, hassas... duygulu ve tüm ahlaksız kelimelerin en kötüsü de... "Umut vaat edici".
It writes nothing but sensitive, intensely felt, promising prose.
Hassas, duygulu, ümit vaat edici şeyler dışında bir şey yazamasa da...
I dislike you intensely, tennyson.
Senden hiç hoşlanmıyorum, Tennyson.
Jules and Jim had never lived so intensely.
Jules ve Jim hiç böyle domino oynamamışlardı.
"As one who lives intensely, logically you..." I interrupted him
"Bu şekilde yaşayan biri olarak, bana yaptığın işin mantığını..."
In a small town in the USSR I want to enjoy life intensely,
Sovyetler Birliğinın küçük bir kasabasında hayatımdan zevk almak istiyorum,
As a reporter, did you ever cover a story... where a man became intensely excited whenever he saw a woman with long hair... long, loose hair?
Bir muhabir olarak, uzun dalgalı saçlı kadınları görünce heyecanlanan bir adamın hikâyesini hiç yazdınız mı?
And he looked intensely and passionately into my eyes and said :
Yoğun ve tutkulu bir şekilde gözlerimin içine baktı ve...
Yes, I disliked Miguel intensely.
Evet, Miguel'den hiç haz etmiyordum.
Maybe to do something that brings you so close to the possibility of death and to survive it is to feel life and living so much more intensely.
Belki de ölüme bu yaklaşmamıza rağmen hayata devam edebilmek yaşadığını hissetmek ve bu kadar yoğun bir tempoda yaşamak.
I must admit, I was intensely curious.
İtiraf edeyim, merak ettim.
The dream that once united us all under Adolf Hitler still enflames my mind as intensely as ever.
Adolf Hitler'in daha önce bizi birleştiren rüyası hala aklımda ve aşırı derecede büyüyor.
The mere presence of beings like yourselves is intensely painful to us.
Sizin gibilerinin var olmuş olması bile bizi hüzne boğuyor.
But you face a man with a gun in your hands, you live more intensely at that moment than in any other moment in your life.
Elinizde silahla bir adamla karşılaştığınızda,... yaşamınızdaki tüm anlardan daha yoğun bir anı yaşarsınız.
Intensely.
Hem de nasıl.
- Intensely.
- Dolu dolu.
I've begun to hate him intensely since I've known you because you've respected me, believed in my innocence
Ondan yoğun olarak nefret etmeye ise seni tanıdıktan sonra başladım. Çünkü sen bana saygı gösterdin. Masumiyetime inandın.
I believe in having sex as often, as freely and as intensely as possible.
Ben mümkün olduğu kadar sık, özgür ve olabildiğince yoğun sekse inanıyorum.
It must be fantastic to be loved so intensely.
Bu kadar yoğun sevilmek harika olmalı.
- That is an intensely complicated... fourth dynasty blocking game called Senat.
- Senat adında, dördüncü nesil son derece hassas ve karışık bir masa oyunu.
Now, if you're honest with yourself, you'll have to admit... that you lived more intensely in my company than in anybody else's.
Kendine karşı dürüst olursan benim yanımda başka herkesin yanındakinden daha yoğun yaşadığını kabul etmek zorunda kalacaksın.
I find that story intensely moving.
Bu hikaye beni çok duygulandırdı.
In this time, the enterprise community it considered Roosevelt... a devil's advocate, at least, e Roosevelt distrusted intensely of the entrepreneurs.
O günlerde iş dünyası Roosevelt'i en hafif tabiriyle, şeytanın en büyük yardımcısı gibi görüyordu. Roosevelt de işadamları hakkında kuşkuluydu.
Iistens to his own broadcast on the Wednesday, dislikes its quality intensely, then travels back faster than light to London in time for him to decide not to give his broadcast.
Çarşamba günü kendi yayınının olduğunu, Şiddetli şekilde onun kalitesinin olduğu hoşnutsuzluklar, O zaman Londra'dan ışık hızıyla daha hızlı yolculuk yapar ve onun için yayını varmemeyi kararlaştırması için zamanı kalır.
In the St. Sebastian in the Louvre you completely ignore the intensely spiritual aspect of the figure.
Louvre muzesindeki Aziz Sebastian....... O çalışmadaki manevi simgeselleşmeyi görmezden gelemezsiniz..
Intensely.
Hem de nasıI.
And, uh, everybody minds everybody else's business very intensely.
- Ve, şey, herkes başkasının işlerine çok karışır.
Because a large number of people were living more intensely than they'd ever done before, a large number of people equally felt they needed some of the arts.
Çünkü çok fazla insan, hiç yaşamadıkları kadar zor bir hayat yaşıyorlardı. Çok sayıda insan eşit olarak sanata ihtiyaç duydular.
His two most famous generals, Patton, who was in the south, and Montgomery in the north, disliked each other intensely.
iki ünlü generali, güneyde Patton, ve kuzeyde Montgomery, birbirlerinden hiç hoşlanmıyorlardı.
People whose lives are strongly influenced by their emotions suffer more intensely from depressions in these years.
Varlıkları, duyguları tarafından güçlü bir şekilde etkilenen insanlar, bu yıllarda depresyonu daha yoğun bir şekilde yaşarlar.
You will find pleasure again and again, each time more intensely, until your body becomes a vessel of carnality.
Zenginliğin Her birini tekrar ve tekrar yoğun şekilde bulacaksın Vucudun şehvetin gemisi olana kadar.
At least there was a time when we lived intensely.
Bu yoğun olarak yaşadımız bir süreydi.
The feeling of hovering was closely connected to my muteness... and my brain was intensely focused on my hands... or rather my fingertips.
Tereddüt hissi suskunluğuma yakından bağlıydı ve beynim yoğun şekilde ellerime odaklıydı ya da daha çok parmak uçlarıma.
If he dislikes me so intensely, I should feel as if I were selling Ceddie to him.
Benden bu kadar nefret eden bir insandan para almak Saddy'yi ona satıyormuşum gibi hissettirir
How intensely can you talk about Schopenhauer at some elegant French restaurant?
Seçkin bir Fransız restoranında Schopenhauer'dan ne kadar yoğun bahsedebilirsin?
She's intensely middle-class, you know.
Çünkü fena halde orta sınıf bir insandır.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]