Katar translate Turkish
524 parallel translation
No, Mary puts the Hart in heart.
Hayır, Mary kalbe can katar.
Adds to the fascination.
Cazibeye cazibe katar.
When the country needs men who have courage like never before. - - He's just gonna decorate a chair and get himself honoured.
Bu vatan ne zaman cesur bir adama ihtiyaç duysa biri hemen o koltuğa kurulup şerefine şeref katar.
Mr. Sidney Kidd's presence here makes the marriage of national importance.
Bay Sidney Kidd'in burada olması düğüne ulusal bir önem katar.
Well, you take biscuits and oil and vinegar... and some, um, onions and garlic... and you, uh — and bread crumbs — and you fry'em all together in a pan.
Şey.. biraz bisküvi alır sonra yağ ve sirke... katarsın, sonra soğan ve sarımsakla beraber... ekmek kırıntıları katar - Hepsini tavada karıştırırsın.
Well, after all, Diana, A story we're considering publishing Is very close to me.
Öncelikle, Diana bir öykü yayınlarken bize yakın olmasını hesaba katarız.
We buy new tractors, build houses, found new settlements.
Yeni traktör alırız, Ev inşa ederiz, aramıza yeni insanlar katarız.
That ought to fix it.
Lezzet katar.
True art has something for everyone.
Hakikatli sanat herkese birşeyler katar.
I'll make them double-strength tonight.
Bu gece alkolü iki kat katarım.
This gives the salad flavor.
Bu salataya tat katar.
The sentiment does you honor.
Duygusallık size fazilet katar.
I add a lot of sugar to the wine.
Şaraba bolca şeker katarım.
Listen... would you put up some money?
Dinle biraz para katar mısın?
Put some spirit in it.
İçine biraz da ispirto katar mısın?
When those cops see Lisa, they'll even contribute.
Lisa'yı görünce polisler bile para katar.
And we can figure on three hours in the store, easy.
Ve mağazayı da 3 saat olarak hesaba katarız, sakin ol.
That'll age the daylights out of it.
Bu her şeye yıllanmış tadı katar.
Fidelity purifies love, enlarges it, elevates it, ennobles it, and raises it up to the kingdom of God, giving it its true reason and deepest meaning.
Sadakat aşkı temizler, onu çoğaltır, yüceltir, soylulaştırır, ve onu Tanrı katına yükseltir, ona asıl sebebini verir ve en derin anlamını katar.
Marcia, I put my whole self into everything I do.
Marcia, ben yaptığım her şeye tüm içtenliğimi katarım.
I can use a girl in the act, give it class.
Sahnede bir kız kullanmak hava katar.
You should tell Katar.
Katar'a söylemelisin.
Katar!
Katar!
Katar, two men have entered our area.
Katar, iki kişi bölgemize girdi.
My son, Katar, captured them.
Oğlum, Katar, onları esir aldı.
You are brave, Katar.
Cesursun, Katar.
Do you want to be first, Katar?
İlk olmak ister misin, Katar?
My son, Katar!
Oğlum, Katar!
Katar, my son!
Katar, oğlum!
In time, you will know that of all your subjects, Katar is the greatest... and the most valiant and worthy for you to marry.
Zamanında, her şeyi bilecek, Katar büyük... ve en yiğit ve değerli seninle evlenmek için!
Thank you, Katar.
Teşekkür ederim, Katar.
An easy bet, Katar.
Kolay bir bahis, Katar.
You must do it in a manner, Katar, that no trace remains of his body.
Bunu bir şekilde yapmalıyız, Katar, vücudunda hiçbir iz olmamalı.
Two wagons and a pack train moving toward Hermosillo.
İki araba ve bir yük katarı Hermosillo'a doğru gidiyor.
Rinses your insides out, sweetens your breath, tones up your skin.
İçimi dışımı yağlar, nefesimi tazeler... rengime renk katarım.
To love and to take courage, and to protect themselves... It's blood joined to your blood. Silence.
Aşık olmak ve cesaretle onları korumak için... kanına kan katar, sessizce.
Give this place some tone.
Buraya değişik bir hava katar.
Up until this tournament, I've never been fishing in my life.
Bu turnuvaya katar hayatımda hiç balık tutmadım.
If I leave him at home, he'll destroy the entire street.
Eğer onu evde yalnız bırakırsam, bütün mahalleyi birbirine katar.
Now, it would only take a moment... but, for example, to lift the hem a little, shift the shoulder... it would give the dress a more simple, pure, straight line.
Bakın, bu çok kısa sürecek. Mesela, dikiş biraz kaldırıIıp omuz değiştirilebilir. Bu tuvalete daha basit ve düz bir hava katar.
It intensifies the meaning.
Daha da yoğunluk katar.
I might even put a little whiskey in your lemonade.
Belki de limonatanıza biraz viski katarız.
I'll drug their possets.
İçkilerine ilaç katarım.
She's the devils sister and the king of hell's cousin
Ona Şeytanın kız kardeşi derler Cehennemi birbirine katar!
A brand new year is beginning, and I hope that in this year everything will be brand new for you!
Yepyeni bir yıl başlamak üzere ve umarım bu yeni yıl hayatınıza yepyeni şeyler katar!
Then they burned a wagon train meeting me at Sulphur Flats.
Sulphur Flats'de buluşacağım araba katarını yaktılar.
I got a wagon train coming through.
Buraya gelen bir araba katarım var.
- Remember that wagon train you shot up?
- Saldırdığın katarı hatırlıyor musun?
- They're tracking the wagon train.
- Araba katarını izliyorlar.
Let's finish off that wagon train.
O katarın işini bitirelim.
As far as I'm concerned, that wagon train can go anywhere it likes!
Bence o katar nereye isterse gidebilir!