Kneeling translate Turkish
360 parallel translation
When you were kneeling beside my bed, a veil came over my eyes. Darkness.
Yatağımın önünde diz çöktüğünde, gözlerime bir perde indi.
Pres, I'm kneeling to you.
Pres, önünde diz çöküyorum.
It's funny to be kneeling here at your feet talking about beer.
Senin önünde diz çöküp, biradan söz etmek çok tuhafıma gidiyor.
The time is coming, Watson, when we shan't be able to fill our bellies in comfort while other folk go hungry or sleep in warm beds while others shiver in the cold and we shan't be able to kneel and thank God for blessings before our shining alters while men anywhere are kneeling in either physical or a spiritual subjection.
O günler geliyor, Watson, diğer halk açlık çekerken karnımızı rahatlıkla dolduramayacağımız ya da diğerleri soğukta titrerken sıcak yatakta uyuyamayacağımız ve insanlar bir yerlerde fiziksel ya da ruhsal boyun eğme içinde diz çöküyorken, ışıldayan değişikliğimizden önceki nimetleri için diz çöküp
The victim, kneeling, laid his head upon the block... fitted his neck into the small, hollowed-out space... designed to receive it, whereupon the ax descended... severing the head from the torso with one blow... or in unlucky cases, two.
Mahkum, diz çöküp başını kütüğe koyar... boynunu, özel olarak tasarlanmış... bu küçük oyuğa yerleştirir, balta buraya iner... ve kafayı gövdeden tek hamlede, bazı şanssız durumlarda... iki hamlede ayırır.
I remember kneeling on the floor, feeling her heart.
Yere çömeldiğimi, kalbinin sesini dinlemeye çalıştığımı hatırlıyorum.
" Captain Stuart was kneeling upright...
" Yüzbaşı Stuart elinde kepiyle...
Kneeling bags my nylons.
Diz çökünce külotlu çoraplarım kırışıyor.
I seem to think better when I'm kneeling.
Diz çöktüğümde kafam çok daha iyi çalışır.
Kneeling in church, with a face like a saint.
... azizlerinki gibi bir yüzle kilisede diz çökmesini unutamaz.
The light was dim, sir, but I could see someone who was kneeling against the altar rail.
Ortam loştu ama birini gördüm..... mihrabın önünde diz çökmüştü.
Otto Keller has testified to this court that he followed you and that he found you kneeling before the altar in great distress.
Otto Keller mahkemeye verdiği ifadede, sizi izlediğini..... ve sıkıntılı halde diz çökerken gördüğünü söyledi.
When she called me back from the party that night I found her kneeling beside Swan's body, going through his pockets.
O gece davetten çıkıp eve gelmemi istediğinde karımı Swann'ın cesedinin yanına çömelmiş, ceplerini karıştırırken buldum.
He's kneeling right here beside Dugan and He's saying with all of you :
Şu anda burada, Dugan'ın yanında çömelmiş, hepinizle birlikte şöyle diyor :
I would like to see you kneeling, praying... as you did that morning at the chapel, you remember?
Seni diz çökmüş dua ederken görmek istiyorum... kilisenin ibadet bölümünde yaptığın gibi, hatırlıyor musun?
So I'm in a kneeling position, and if you ever tried shooting'a BAR in a kneeling position, you know what I mean.
Böylece ben diz çökmüş şekilde duruyordum diz çökmüş pozisyonda, otomatik tüfekle ateş etmeyi deneseydin ne demek istediğimi anlardın.
Thousands kneeling, singing "God Save the Tzar."
- Binlerce insan selam veriyor. "Tanrı çarımızı korusun." diye haykırıyorlar.
Then why aren't you kneeling at the feet of a princess?
O halde neden bir prensesin önünde diz çökmüyorsun?
I'm not kneeling to a princess.
Bir prenses önünde diz çökmüyorum.
You are kneeling to a woman who's been worried about you day and night since you disappeared.
Sen yok olduğundan beri gece gündüz senin için tasalanan bir kadının önünde diz çöküyorsun.
They will come from the heart, though I am not kneeling.
Diz çökmesemde, içten yapabilirim.
I have learned that one can pray just as effectively under the bed as kneeling beside it.
Öğrendim ki, insan diz çökerek olduğu gibi yatağın altında da aynı etkinlikte dua edebiliyor.
And just as sure as I'm kneeling here our country will be in it soon.
Yakında biz de gireceğiz.
I didn't see her at first, kneeling on a seat, talking to a friend.
İlk başta onu görmedim. Arka tarafına dönmüş arkadaşıyla oturup konuşuyordu.
He was kneeling all the time on the bed... studying the book you let him borrow.
bütün gün diz çöküp sizin verdiğiniz kitabı okudu.. Oda karanlıktı.
You should be kneeling.
Diz büküp selamlıyor olmalısınız.
Here I am, kneeling before you on the grass.
Çimenlere oturmadan önce dizlerimin üstüne çöktüm.
Here I am stripped, kneeling at your tomb, while those treacherous Saxon monks of yours are getting ready to thrash me.
İşte, üzerimdekileri çıkarmış, mezarının önünde diz çöküyorum. Senin o hain Sakson rahiplerin, beni mahvetmeye hazırlanıyorken...
And then all of sudden, the..... kneeling position turned into a reclining position.
Sonra birden bire diz çökme pozisyonu uzanma pozisyonuna dönüştü.
Yet the child was this girl kneeling, who looked so innocent and who could cause so much harm.
Hatta dizleri üzerinde emekleyen bir çocukken bile derin baktığı için kimse ile göz göze gelmiyordu.
But you yourself were kneeling at her feet not long ago.
Ama siz de biraz önce onun önünde diz çöktünüz.
I remember kneeling on the floor, feeling her heart.
Ben... Yere çömeldiğimi, kalbinin sesini dinlemeye çalıştığımı hatırlıyorum.
The little girls were kneeling.
Çocuklar dizlerinin üzerine çökmüştü.
Do you say your prayers in bed or kneeling down?
Yatağında mı, diz çökerek mi dua edersin?
- Kneeling down.
- Diz çökerek.
I now call upon you to kneeling a sign of fealty.
Ben de sadakatinizin göstergesi olarak şimdi diz çökmenizi istiyorum.
Your father told me everything about how you went out on the street the first time and how you came back, and how Katerina Ivanovna spent the whole night kneeling beside your bed.
Babanız bana her şeyi anlatmıştı. Sokağa ilk çıkışınızı geri dönüşünüzü ve Katerina İvanovna'nın yatağınızın ucunda gece boyunca diz çöküp beklemesini.
I am not kneeling to you. I am kneeling to all human suffering.
Senin önünde diz çöküyor değilim tüm insanlığın acılarının önünde diz çöküyorum.
We'd better try it with you sitting and me kneeling.
En iyisi şöyle deneyelim sen otur, ben de diz çökeyim.
Damn it, why are you still kneeling?
Lan, neden eğiliyorsunuz?
I'm kneeling on your ring.
Yüzüğün karşısında eğiliyorum.
Which half was kneeling and which half was kissing her hand?
Hangi yarın diz çökmüştü, hangisi elini öpüyordu?
They're made for kneeling.
Gösterişli değildir.
It reminds me of kneeling and praying.
Diz çökmeyi ve yalvarmayı akla getiriyor.
He was standing, or I should say kneeling, or more accurately cowering, here.
Kuru sıkı ateşlendiğinde neredeydi? Ayakta bekliyordu ya da diz çöktüğünü söylesem yanlış olmaz ya da daha doğrusu korkudan şurada büzülmüştü.
When he's kneeling at his father's grave, he's as gentle as a kitten.
Babasının mezarında diz çöktüğünde, kedi yavrusu kadar yumuşak olur.
In the next one the girl is profile, entirely naked, with her hands chained behind her back... kneeling on a black and white checkerboard floor.
Sonrasındaki fotoğrafta ise tamamen çıplak ve elleri arkadan kelepçeli. Siyah ve beyaz karolu zeminde diz çökmüş vaziyette.
Kneeling on the wool rug, perfectly straight, thighs well apart, hands held in the air... she didn't even dare wipe away the tears which ran slowly down her face.
Yerde diz çökmüş vaziyette bacakları ayrı, kolları yukarı doğru uzanmıştı. Ben bile, gözyaşlarımı tutamadım sonra yavaş yavaş yüzünü aşağı kaydırdı.
Why are you kneeling to a monk now?
Şimdi bir keşişin önünde neden diz çöküyorsun?
- And the next thing I remembered, she's kneeling...
- Sonra tek hatırladığım diz çöküp...
When I was kneeling over her, we fit together perfectly.
Ama yine de elimden gelenin en iyisi yaparak onu zevklendiriyordum.