Squeal translate Turkish
513 parallel translation
- He won't squeal on us again! - He'll slow down the cops.
- Bizi bir daha ispiyonlayamayacak.
For the same reason you don't squeal about half the raw work you see down here.
Burada gördüğün yarayı kimseye ötmemenle aynı sebepten.
You're sharpshooting, you're cheap... and how you squeal when you get what's coming to you.
İnsana saldırıverirsiniz, adisiniz... ve biri ağzınızın payını verince sızlanıp durursunuz.
We'll get you in a tough spot and you'll squeal. Like all the other rats.
Elinde silahın olmadan güç bir duruma düşünce sen de diğer tüm fareler gibi ciyaklarsın.
I told you I'd get you without a gun and you'd squeal like a yellow rat.
Sana seni silahsız yakalayacağımı ve bir fare gibi viyaklayacağını söylemiştim.
I wouldn't squeal if this was the tallest tree in Africa and there were 10,000 lions below.
Afrika'nın en yüksek ağacı olsa ve aşağıda 10.000 aslan olsa bile cıyaklamam.
It's what you get when you squeal.
İspiyonladığın zaman yaparlar.
They were afraid he'd squeal.
Konuşacağından korkuyorlardı.
Why do they squeal like stuck pigs when they lose?
Ama kaybettikleri zaman boğazlanan domuzlar gibi cıyaklıyorlar.
- Unless I go, I squeal.
- Gelmezsem öterim.
I'm supposed to squeal.
Ötmem bekleniyor.
But don't squeal on some no-good hoodlums who wouldn't turn a finger for you.
Ama sakın senin için parmağını bile kıpırdatmayacak bir kaç serseri uğruna öteyim deme.
Yeah, but she might squeal.
Yani, ötebilir.
- That's his squeal.
- İtirafı.
Get me the files on the Cottsworth squeal.
Bana Cottsworth dosyasını getir.
- I've got a squeal to finish off.
- Bitirmem gereken bir dosya var.
In death you will squeal.
Senin ölümünse, feryat figân olacak!
Will he squeal?
Ötecek mi?
Raymond certainly isn't going to squeal.
Raymond kesinlikle ötmeyecektir.
None of us could squeal that way if one of us didn't get away.
Bu şekilde birimiz yakalanırsak kimseyi ele veremeyiz.
That Lucy Chapman killing is a county squeal.
Lucy Chapman cinayeti bizim sorumluluğumuzda değil.
Fierce fiery warriors fought upon the clouds, and ghosts did shriek and squeal about the streets.
Bulutların üstünde ateş saçan askerler savaşmışlar düpedüz. Hortlaklar koşuşup durmuş sokaklarda çığlık çığlığa.
- You won't squeal this one, brother.
- Buna da ihanet edecek değilsin.
He said if we nabbed you or Riton, the other would squeal.
İkinizden birini enselersem, diğerinin öteceğini söyledi.
A deal I sweated and bled for, on account of one lousy little cheese-eater that Doyle bum, who thinks he can squeal to the crime commission.
O Doyle denen sefil gammaz Suç Komisyonuna ötebileceğini sandı. Dişimle tırnağımla kurduğum bu düzeni tehlikeye atar mıyım?
I will add nothin'to what Sky said, except to say that there are many here upon who, if they get outta line, I would squeal with pleasure.
Sky'ın söylediklerine tek bir şey ekleyeceğim... Aranızda birçok kişi var ki, hizayı bozacak olursa onu büyük bir zevkle polise ihbar ederim.
I don't want to hear you squeal, anyway.
Beni ispiyonladığını duymak istemiyorum, her neyse.
What's your squeal, stickup?
Ağzındaki ne, silahlı soygun mu?
What's your squeal?
Sen ne iş çevirdin?
Betty wouldn't squeal on me.
Betty beni gammazlamaz.
Why did you squeal on me?
Beni niçin gammazladın?
She said if they caught you, you'd squeal.
Bizi ele vereceğinden korkuyor.
We're going on a picnic, see, and if you squeal, we'll rub you out.
Biz pikniğe gidiyoruz. Sızlanırsan, defterini düreceğiz.
Until you get bashed in the face, then you squeal like a stuck pig.
Suratının ortasına yumruğu yiyince yaralı domuz gibi bağırırsın.
And the Manchus squeal on us to the Russians.
Mançular bizi Ruslara ispiyonluyor.
Now, there's a bunch of daisies that wouldn't dare squeal.
Tek kelime etmeyecek kadar çeneleri sıkıdır.
Squeal on a colleague?
Ben mi? Bir meslektaşımı ele vermek mi?
Just tell him I want to squeal on a colleague.
Sadece bir meslektaşımı ele vermek istediğimi söyleyin.
I'm too much of a family man to ask you to squeal on your sister's husband.
Benim de bir ailem var. Kayınbiraderini ispiyonlamanı istemeyeceğim senden.
- Oh, I can squeal.
- Cıyaklarım.
Did someone squeal?
- Biri mi ihbar etti?
They wear the people's cap on their heads, but their underwear's embroidered with crowns and if so much as a shop gets looted they squeal : "Beggars, villains, gutter rats!"
Kafalarına halk başlığı takıyorlar, ama iç çamaşırlarına kraliyet arması işlenmiş bir dükkan yağmalanmaya görsün, basarlar çığlığı : "Dilenciler, hainler, lağım fareleri!"
"... and those who squeal are usually found dying or dead.
" ve o sırada cıyaklayanlar hep bulunur ya can çekişmekte ya ölü.
He'll squeal right away.
Hemen ispiyonlar.
I bet you squeal.
Sen şimdi bağırırsın da.
I bet you can squeal like a pig.
Eminim domuz gibi bağırırsın.
Squeal.
Bağır.
Squeal louder. Louder.
Daha yüksek sesle bağır.
He's McLeod's squeal.
O McLeod'un vakası.
Let's squeal.
Bağır.
Squeal now.
Şimdi.