English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Twisting

Twisting translate Turkish

657 parallel translation
He was twisting'my arm and callin'the cops.
Kolumu fena bükmüştü ve polisleri çağırıyordu.
It's twisting and turning, but can't get free.
Bütün çabalamalara rağmen, kendini kurtaramaz.
The drive wound away in front of me, twisting and turning as it had always done.
Araba yolu, önümde uzanıyordu her zaman olduğu gibi, kıvrılarak ve dönerek.
If I say that's anti-Semitism, your feeling that being Christian is better than being Jewish you'll tell me I'm heckling you or I'm twisting your words around or it's just facing facts, as someone else said to me yesterday.
Bu anti-semitizmdir, Hıristiyan olmanın Yahudi olmaktan daha iyi olduğuna inanıyorsunuz desem, sizi sorularla sıkıştırdığımı yada sözlerinizi çarpıttığımı söyleyeceksiniz... Dün birinin de bana dediği gibi, bu sadece gerçeklerle yüzleşmektir.
If we don't, first thing you know, they'll be twisting my arm for me.
Eğer yapmazsak, biliyorsun ilk önce benim kolumu kıvıracaklar.
But he's not twisting my arm.
Hayır, beni zorlamıyor.
Why, he's twisting words.
- Kelimelerle oynuyor!
And since you're twisting my arm, I'll come in.
Madem beni kapınıza getirttiniz içeri de gireyim bari.
Taking advantage of a kid, twisting her words, making her say what he wanted her to say.
Bir çocuktan faydalanıyor, sözlerini evirip çevirip.. .. ona kendi istediklerini söyletiyor.
You're twisting my arm, lieutenant.
Beni zorluyorsunuz, komiserim.
All the channels we've lost, all the twisting and turning we've done. We may come out back where we started, if we come out at all.
Kaybolduğumuz kanalları düşünüyorum da bütün o kıvrımlardan sonra başladığımız yere çıkabiliriz, çıkabilirsek tabii.
Stop twisting things around!
İşleri karıştırmayı bırak!
There you were in your black leotard, bending and twisting arms and legs.
Sen tam orada, siyah dansçı kıyafetinle, kollarını ve bacaklarını esnetiyordun.
You're twisting my words.
Sözlerimi çarpıtıyorsunuz.
You're... You're twisting my arm, you know.
Sen... benimle kafa bulmaya başladın galiba.
You are twisting his words to suit your purpose.
Sözlerini işinize geldiği gibi eğip büküyorsunuz.
I would like to protest the counsel's twisting of words.
Savunmanın kelimelerle oynamasına itiraz etmek istiyorum.
But, Sheriff, I can put you away in two seconds by twisting your arm again.
Başkan gelmeden önce buraya getirip burasını basmalarına neden olabilir. Şerif, yine kolunu burkarak iki saniyede seni safdışı bırakabilirim.
- Nobody's twisting your arm.
- Kimse seni kolundan çekmiyor.
And all the little twisting paths... lead back to Mr. Brown.
Dallanan küçük yolların hepsi Bay Brown'a varıyor.
You're twisting my words.
Sözlerimi başka yere çekiyorsunuz.
Well, as long as you're being so nice about twisting my arm.
Kolumu burkarken nazik olduğun sürece sorun yok.
He is twisting that which is holy... into something dark and purposeless.
Kutsal olanı korkutucu ve anlamsız bir şeye dönüştürüyor.
He's twisting the facts.
Gerçekleri çarpıtıyor.
You're twisting everything around.
Her şeyi tersine çeviriyorsun.
You're twisting my words.
Sözlerimi saptırıyorsun.
You're a shrewd and evil woman, adept at twisting people's minds.
Sen kurnaz ve kötü bir kadınsın, insanların kafasını karıştıracak kadar beceriklisin.
Twisting, turning, scratching at the lid with bloody fingernails.
Kıvranıyor... Dönüyor... Kanlı tırnaklarıyla kapağı tırmalıyor.
You've seen one kind of twisting, you're about to see another.
Bu danstan sonra, şimdi başka bir dans izleyeceksiniz.
I'm not twisting your arm for any big thank-yous, but I'm through feeling small.
Büyük teşekkürler için kollarına yapışmıyorum ama küçük düşmüş hissediyorum.
And none of this nose twisting.
Burun kıvırmakta yok.
You're twisting your hankie. You're biting your lip.
Elinde mendil, dudaklarını ısırıyorsun.
You come out on the other side, and you can see the road, white and narrow like a, uh, fresh-washed ribbon, twisting'and turnin all the way down, then kinda hurryin'straight across the valley,
Öteki tarafa çıktığında yolu görürsün. Yeni yıkanmış bir kurdele gibi beyaz ve dar ta aşağılara kadar döne kıvrıla gider. Şehre bir an önce kavuşmak istercesine vadiyi aşar.
The other side of the mountain... of many mountains. A road twisting and turning into the future, without promise, without assurance for the man who must always go alone.
Dağın, bir sıra dağın öteki yüzünden kıvrıla kıvrıla dolanarak geleceğe uzanan bir yol, hep yalnız yol alması gereken bir kişi için bir vaat veya güvence getirmiyordu :
It's twisting your face.
Suratını çarpıtıyor.
You're twisting my words.
Kelimelerimi çarpıtıyorsun.
Twice world champion, an absolute master of these twisting Monte Carlo streets he's won the Grand Prix here three times.
Çifte Dünya Şampiyonu, virajlı Monako caddelerinin ustası. Buradaki yarışı üç kez kazandı.
But with a little arm-twisting, I'll get my men back, all except one.
Ama biraz dil dökersem adamlarımı geri alabilirim, bir tanesi dışında hepsini.
The final leak was patched, and after a certain amount of twisting and turning,
Son sızıntı yaması. Ve belirli bir miktarda bükülme ve döndürme işleminden sonra,
- Oh, come on, Chettie! Let's do some more twisting'and groovin'.
- Hadi ama Chettie.
The way he took us there twisting and turning, and mostly by night.
Bizi oraya götürdü... ama döndürüp dolaştırarak, çoğunlukla gece yol alarak.
I'm not taken in by your word twisting.
Sözlerle oynayıp beni tuzağa düşüremezsin.
Getting them to kill for a cause they have no stake in, but which he will force them to espouse by twisting their minds with his lies, his loathsome accusations and his foul threats.
Nedensiz bir kavga için öldürmelerini sağlayıp, yalan, nefret dolu suçlamalar ve pis tehditlerle akıllarına girip, onlara baskı yapmayı başaracaktır.
Stop twisting your wedding ring.
Alyansınla oynamayı bırak.
Well, nobody's twisting their arm to walk in that door!
Kimse onları zorlamıyor.
Nobody's twisting you to stand out here and sell this bullshit!
Kimse sarılmıyor da dışarıda durup onları içeri davet ediyorsun.
Unless someone has an interest in twisting the truth...
Birileri gerçekleri çarpıtmaya uğraşmadıkları müddetçe.
I fought it, twisting my hands... face buried, pleading with God.
Direndim, ellerimi kavuşturup Tanrı'ya dua ettim.
In order to qualify for prize money... the cowboy must stay aboard a twisting half-ton of fury... for eight seconds.
Kovboyun ödül kazanabilmesi için yarım tonluk o öfkenin üstünde sekiz saniye kalması gerek.
First of all, I'm prejudiced against twisting the truth around.
İkizlere Holly'yi sorabilirsiniz.
You're twisting my arm, you brand of mouthwash!
Kolumu büküyorsun!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]