Unforgivable translate Turkish
596 parallel translation
- And that's unforgivable.
- Bu da affedilemez.
This is unforgivable.
Bu affedilemez.
That is the unforgivable thing : to have put his revenge above everything else... and to have destroyed himself.
Bu affedilmez bir şey intikamını her şeyden üstün tutmak ve kendini yok etmek.
I lost my patience, is unforgivable
Sakinliğimi yitiriyorum, bu affedilmez!
She finds human imperfection unforgivable.
İnsani kusurları affedilmez bulur.
What I did was unforgivable.
Affedilemez bir şey yaptım.
I have no excuse. It's unforgivable.
Hiçbir bahane kabul etmiyorum.
Unforgivable! Count Edouard de Montray.
Kont Edouard de Montray.
An unforgivable sin even if it was a desperate measure.
Afedilemez bir günah ümitsiz bir durumda olsa bile.
You're- - You're unforgivable!
Sen... Bu affedilmeyecek!
No, you've done nothing really unforgivable.
Hayır, gerçekten affedilmeyecek bir şey yapmadın.
That was unforgivable, wasn't it?
Bu affedilmezdi, öyle değil mi?
I know this scene is unforgivable...
Bu olayın affedilmez olduğunu biliyorum.
It was unforgivable. It was unforgivable, your leaving without me.
Bensiz gitmen affedilmez bir şeydi...
I found out something about him that's unforgivable.
Onunla ilgili bağışlanamaz bir şey öğrendim.
It is one unforgivable thing, in my opinion... and the one thing of which I have never... never been guilty.
Ve hele ben, bu suçlamaları hiç haketmiyorsam bu kabalık benim görüşüme göre hiç ama hiç affedilemez!
Maybe certain things are unforgivable.
Bazı şeyler affedilmez.
If he bluffs it out and endangers an entire mission, it's unforgivable.
Ama blöf yapıp tüm görevi tehlikeye atması affedilir şey değil.
I dislike it when people act melodramatically without considering the serious consequences of an impulsive action, or of an action dictated by unforgivable thoughtlessness.
İnsanların düşüncesizce yaptığı bir hareketin ciddi sonuçlarını hesaba katmadan davranış sergilemesine ya da affedilemez düşüncesizliğin dayatılmasına karşıyım.
That is the biggest and most unforgivable lie you have ever told me.
Bu şimdiye dek bana söylediğin en büyük ve en affedilmez yalan!
You insulted my father, mother and me, and it's just unforgivable!
Babamı, annemi ve beni aşağıladın. Bu affedilir gibi değil.
It's really unforgivable!
Gerçekten de affedilmez bir hata!
The way I treated you when you came in to ask me for a job was unforgivable.
Bana iş sormak için içeri girdiğinde benim sana karşı tutumum bağışlanamaz.
I hate to tell you something else, because it's almost too grotesque... almost unforgivable in your eyes, I imagine.
Çünkü bu gerçekten kötü bir şey. Senin için neredeyse affedilmez bir şey.
You're holding grudges towards them, it is unforgivable.
Onlara karşı kin güdüyorsun, bunu affedemem.
But an error made at a crucial moment is an unforgivable crime.
Ama hayati bir anda yapılan hata, affedilmeyecek bir suçtur.
What you did is unforgivable.
Yaptığın bağışlanamaz bir şey.
It was unforgivable.
Affedilmeyecek bir hareketti.
You contrived to introduce arsenic into my curry, which I find unforgivable,
Körime arsenik katmayı planladınız, bunu asla affedemem,
My behaviour was unforgivable the last time we met.
Son buluşmamızdaki davranışım bağışlanamazdı.
If I had not been, it would be unforgivable of me.
Eğer gelmeseydim, bağışlanamaz olacaktım.
If you had been, it would be unforgivable of me.
Bulunsaydınız, bağışlanamaz olacaktım.
Unforgivable.
Affedilmez.
Is that unforgivable?
Bağışlanamaz bir şey mi bu?
The way I treated you was unforgivable, but if you forgive me, everything will be different.
Sana olan davranışım affedilemez ama eğer beni affedersen her şey şimdikinden çok farklı olacak.
Shin's unforgivable, but Maya's just as bad.
Shin'in ki affedilmezdi, Maya'nın ki ise daha beter.
Neglect of the peasants is unforgivable.
Köylülerin ihmalkarlığı affedilemez!
It's just unforgivable to cling on to the dead.
Bir ölüye bağlanıp kalmak affedilemez.
What she did to me was unforgivable.
Bana yaptığı affedilmezdi.
I'm unforgivable.
Vay canına!
- This is unforgivable, isn't it, Tony?
- Affedilmez bir şey değil mi Tony?
It's unforgivable.
Affedilemez.
Killing him was unforgivable.
Onu öldürmek affedilemez bir hareketti.
This is unforgivable...
Bu, affedilemez.
Unforgivable, as long as I live!
Ben yaşadığım sürece affedilemez!
Unforgivable, as long as I live! Kill him!
Öldürün onu!
Unforgivable!
Affedilmez!
It's unforgivable!
Söylediğin bağışlanamaz!
It's unforgivable. Unforgivable!
Kabul edilemez, Majeste.
Calls to the police, or stuff like that, would be unforgivable.
Polis'i aramalar ya da o tarz şeyler affedilmez olur.
An unforgivable lie.
Affedilemeyecek bir yalan.