Unfortunate translate Turkish
3,607 parallel translation
It's been a series of unfortunate, unintentional mishaps.
Bir dizi talihsiz aksilikler yaşadım.
It is unfortunate.
Tanrı bilir.
How unfortunate.
Çok yazık.
This was an unfortunate child who, on 25 December 1886 went to Notre Dame de Paris... to attend the offices of Christmas.
Bu mutsuz çocuk, 25 Aralık 1886'da Noel etkinliklerine katılmak için Notre Dame de Paris'e gitti.
And then, uh, one unfortunate side-effect is a period of unconsciousness followed by acute memory loss.
Maalesef olumsuz yan etkilerden bir tanesi kısa süreli bilinç kaybı. Bunu şiddetli bir hafıza kaybı takip ediyor.
It is unfortunate that the base be handed over to foreigners.
Üst yabancılara gidecek, bu bir utanç!
Eh bien, it has been a marriage unfortunate.
Talihsiz bir evlilik olmuş.
And devoted to looking after her unfortunate sibling.
Ve şansız akrabasına bakmaya adamıştı kendini.
And these poor unfortunate souls are merely pawns in the game, kidnapped and kept here, their disappearances orchestrated to throw suspicion onto them.
Ve şu zavallı talihsiz kişiler de oyundaki piyonlardan ibaret, kaçırılmış ve buraya kapatılmışlar, onların kayboluşları şüpheleri onların üzerine çekmek için düzenlenmiştir.
Anyone who comes after me is going to be one unfortunate cookie.
Peşime düşen herkes talihsiz kurabiye olacak.
That's unfortunate.
Şanssızlık.
Needless to say, this is beyond unfortunate.
Söylemeye gerek yok Bu talihsiz bir olay.
How do I really feel about those poor unfortunate masses of greedy, grasping, small-minded folk in their pathetic little houses in their pathetic little neighborhoods, sitting in front of their televisions, drinking their Bud Light and watching the reality of a world that doesn't exist?
Küçük acınası evlerinde, semtlerinde televizyon karşısında light bira içip oturan doyumsuz, aç gözlü, küçük düşünen zavallı tahlihsiz halk kitlelerininin acınası durumu hakkında gerçekten ne hissediyorum? Bu hayatın gerçeğini yokmu sayıyoruz?
In my language ass prefix has an unfortunate connotation
Benim dilimde "ass" kelimesi isimlerin önüne konduğunda hoş olamayan bir çağrışım yapar.
Let's finish this unfortunate business.
Bu talihsiz işi bitirelim.
He won't challenge the findings but portrays himself as an unfortunate bystander.
Bulgulara karşı çıkmayacak ama tesadüfen olay yerinde bulunduğunu söyleyecek.
That would be unfortunate.
Bu talihsizlik olurdu.
Well, then that means we're not even, and... there's only one very unfortunate way to fix that.
O zaman biz bile değiliz anlamına gelir ve... bu düzeltmek için tek bir çok talihsiz bir yolu var.
Another unfortunate effect of age.
- Yaşlanmanın başka kötü etkisi.
Unfortunate.
Çok yazık.
I understand the breed's prone to ischemic diseases, reduced blood flow, especially to the intestines, which can lead to some unfortunate anal blockage.
Galiba nesilleri kalp hastalıklarına,... özellikle bağırsaklarda, talihsiz anal tıklanıklıklara neden olabilen düşük kan akışına meyilli oluyorlarmış.
- Well, yes, that was unfortunate.
Evet, biraz talihsizdi.
Alas, for you an outcome both unfortunate and regrettable.
Malesef senin için bu durum, hem şanssız hem de pişmanlık verici.
Your new lawkeeper intercepted a delivery of Vo-Tech rifles, intending to send me a message over the unfortunate death of that poor fellow, Elah Bandik.
Yeni polisin vo-tech tüfeği ikmalini zavallı Elah Bandik'in talihsiz ölümünü bana bir mesaj vermek için kullanarak engelledi.
That's unfortunate.
Çok yazık.
That was... Probably unfortunate.
Büyük bir şanssızlıktı sanırım.
Unfortunate, but his power wasn't enough.
Talihsizlik, yeteri kadar güçlü değildi.
Well, whoever's error it is, it's very unfortunate.
Kimin hatasıysa, çok talihsiz olmuş.
After some unfortunate encounters, we've made a pledge to avoid other supernaturals.
Bazı talihsiz olaylar sonucunda,... diğer doğaüstü yaratıklardan uzak durmaya söz verdik.
That's unfortunate.
Talihsizlik.
I'd like to propose a toast... to the unfortunate broad that has to marry this clown.
Kadehimi bu palyaçoyla evlenmek zorunda kalan talihsiz kadına kaldırıyorum.
Unfortunate, but it's over.
Talihsiz bir durum, ama buraya kadar.
It is unfortunate that you have such an approach...
Çok talihsiz bir karşılık oldu bu.
It's unfortunate that you're dying to save a Hindu.
Bir Hindu için ölmek talihsizlik.
It's an unfortunate accident. Nothing more.
- Talihsiz bir kazadan başka bir şey değil.
- The monster is unfortunate.
- Canavar ne yazıkki.
Thls is a very unfortunate situation forme as well.
Bu benim için de çok talihsiz bir durum.
What's unfortunate is you got me into a firefight with the KGB armed with a frickin cap gun!
Malesef olan şey silahlı KGBlerin ortasında beni lanet bir mantar tabancasıyla bırakman!
I heard about the unfortunate young man found buried here.
Talihsiz bir genç adamın gömülü olarak bulunduğu haberini aldım.
Monkey and Crane told me of Peng's unfortunate family lineage.
Maymun ve Crane, Peng'in ailesi hakkında bir şeyler anlattı.
It's unfortunate, but none of our concern.
Talihsiz bir olay ama bizi ilgilendirmez.
You're unfortunate that an eight year old remembered.
Talihsizsin ki 8 yaşındaki bu çocuk her şeyi hatırlıyor.
the investments of a lot of unfortunate people...
Yatırımın yatırımım ne yazık ki -
It's unfortunate for Will.
Bu Will için bahtsız bir olay.
You overdose and it can have unfortunate side effects.
Fazla kaçırırsan, talihsiz yan etkileri olabilir.
Visiting that unfortunate young woman suffering from delusions.
Yanılsamalar yaşayan o şanssız genç kadını ziyaret ediyordun.
It's an unfortunate way to leave the symphony, yes, but I can't help thinking the orchestra will be better - for it.
Bu orkestradan ayrılmak için talihsiz bir yol, evet fakat orkestranın şimdi daha iyi olacağını düşünmeden edemiyorum.
That's unfortunate.
Yazık.. başka birini bul
Look... there's been an unfortunate mistake. We're really sorry.
Dinle...
! Unfortunate people? You told me, you promised me
İnsanları kandırdın.. bana % 8-10 kazanç olacağını söyledin
You know, the unfortunate timing of your article allowed.
- Tabii öyledir.