Wag translate Turkish
240 parallel translation
If you let anything happen to him, you'll never wag that tail again.
Ona bir şey olmasına izin verirsen, bir daha kuyruğunu sallayamazsın.
Or - Or wag its tail? Hmm?
Yoksa kuyruğunu mu sallıyor?
Some wag once remarked that after New York... it's all Connecticut.
Bazı boşboğazlar bir keresinde New York'tan sonrakilerin hepsi Connecticut demiş.
Like a dog, it starts to wag its tail before you know it
Tıpkı bir köpek gibi, kuyruğunu sallamaya başlar, sen farkına varmazsın.
What have I done that thou wag thy tongue so rude against me?
Ne yaptım ki böyle konuşuyorsun benimle, kırbaç şaklatır gibi yüzüme?
Why I will fight with him upon this theme - until my eyelids will no longer wag.
Onunla dövüşmeye hazırım, göz kapaklarım oynamaz hâle gelinceye dek.
And you still want to wag your tail and go after him?
Ve sen hâlâ kuyruk sallayıp, peşinden mi gitmek istiyorsun?
But the poor dog was a terrible gambler, because every time he got a good hand, he'd wag his tail.
Ama biçare köpek, berbat bir kumarbazmış çünkü ne zaman eline iyi kağıt gelse, kuyruğunu sallıyormuş.
We have no tails to wag.
Sallayacak kuyruğumuz yok.
Don't you wag your bloody finger at me.
O Tanrının cezası parmağını bana öyle sallama!
Wag, pull your hat off.
Wag, şapkanı çıkar.
Wag.
Wag.
Nazi Art. "Once in a while we should wag a finger at our actors and artists" Adolf Hitler.
Kısım Nazi Sanatı "Oyuncu ve sanatçılara ara sıra parmağının ucunu göstermek gerekir." Adolf Hitler.
You look in, and wag your finger at me and I'm lying across a saddle and two Tatars twist my head.
İçeri baktın, ve parmağını bana doğrulttun ve ben bir eyerin karşısında uzanıyorum ve iki Tatar başımda dönüyor.
Mammals living deep inside a stalactites cave, wag their tails and rub their heads.
Derin bir mağarada yaşayan memeliler,... kuyruklarını sallar ve kafalarını ovalar.
Is the tail trying to wag the dog?
Kuyruk mu köpeği sallamaya çalışıyor?
Gonna lick his hand And wag my tail
# Elini yalayıp, # kuyruğumu sallayacağım
You gonna wag your tongue all day?
Bütün gün çene mi çalacaksın?
See him wag his tail?
Kuyruğunu sallayışını gördünüz mü?
They almost wag their tails.
Nerdeyse kuyruk sallayacaklar.
Jesus, how tongues will wag!
Herkesin diline düşeceğiz!
About half way between the two Eggs and New York, the motor road hastily joins the railroad and runs beside it a short distance, presided over by the eyes of Doctor T J Eckleburg, set there by some wild wag of an oculist to fatten his practice in Queens.
Egg'ler ve New York arasındaki otoyol, bir noktada demir yoluyla birleşir ve kısa bir mesafe birbirlerine eşlik ederler. Burada, Queens'de cüzdanını şişirmekte olan Dr. T J Eckleburg'ün panodaki gözleri yola gözcülük eder.
Give me a wag!
Bir el salla bana!
So she could wag her finger, generally ruin our weekend.
Hep parmağını sallar ve haftasonumuzu rezil eder.
All tongues wag of Laila Majnu's love affair.
Leyla ile mecnun aşk dedikoduları halk arasıda dilden dile söyleniyor.
The guests and I had a bit of a chin wag.
Müşterilerle birazcık çene çalıyorduk da.
They can Wag their damn tongues off.
İstedikleri kadar dedikodu yapsınlar.
The "Wag".
"Wag".
"Wag Tann".
"Wag Tann".
I guess you think you taught the teacher a lesson, that the tail can wag the dog, huh?
Sanırım öğretmene kuyruğun köpeği sallayabileeği dersini öğrettiğini düşünüyorsun, ha?
Like to wag your tongue, eh?
Akıllı olduğunu mu sanıyorsun, ha?
There's just something about that girl that has to wag a baby off to Lexington.
Bebeği Lexington'da doğurduğuna göre o kızda bir şeyler olmalı.
What have I done, that thou darest wag thy tongue in noise so rude against me?
Ne yaptım ki ben bana böyle kaba saba dil uzatıp konuşuyorsun?
I guess you think you taught the teacher a lesson, that the tail can wag the dog, huh?
Bluestar işinde beni mahvettin, ha? Sanırım öğretmene kuyruğun köpeği sallayabileeği dersini öğrettiğini düşünüyorsun, ha?
You know, that way you can die with a wag on your tail.
Böylece kuyruğu bir iyilikle titretmiş olursun.
Dogs wag their tails for hours after they die.
Köpekler öldükten saatler sonra bile kuyruklarını sallarlar.
Let the tongues of the doubting nabobs wag.
Bırak zengin züppeler dedikodu yapsın.
You're gonna meet the boss, but he don't have patience with dogs, so when he talks to you, just wag your tail and go into your puppy routine.
Patronla tanışacaksın ama köpeklere sabrı yoktur seninle konuşursa, sadece kuyruğunu salla ve normal davran.
Now forgive him and get over there and wag your tail.
Unut onu, kabullen ve kuyruğunu salla.
She could be doing 90, a school crossing guard on her hood, she'd flash that pouty smile and I'd ignore my partner, wag my finger at her and send her on her way.
bir ilkokulun önünden 90 mil hızla geçer, o tatlı gülümsemeyi gönderirdi. ortağımla tek yapabildiğimiz ise el sallamak ve yoluna gitmesine göz yummak olurdu.
What have I done, that thou darest wag thy tongue in noise so rude against me?
Ne yaptım ki böyle konuşuyorsun benimle kırbaç şaklatıp yüzüme?
I'll fight with him upon this theme until my eyelids no longer wag.
Onunla dövüşmeye hazırım, göz kapaklarım oynamaz hale gelinceye dek.
Milord. I would just like to wag my finger at the accused a few times.
Sanığa birkaç kere parmağımı sallamak istiyorum.
Do you want me to wag my finger at you and say you acted rashly?
Sana parmak sallayıp düşünmeden hareket ettiğini söylememi mi istiyorsun?
I'd bump into somebody I know, and then tongues would wag.
Tanıdığım birisine rastlarım, herkes dedikoduya başlar.
What will you do there? Wag your tail like a dog?
Köpek gibi aşağılanmak mı istiyorsun Hala
I don't even let anybody wag their finger in my face.
Parmaklarını yüzüme bile yaklaştırmam.
- My, aren't you the wag?
- Dalga geçmeyecek misin?
- And the wag...
Biz her şeyi hallettik.
Wag that tail.
Salla o kuyruğu.
That's right, wag it.
Evet, tam da öyle, salla.