Warn translate Turkish
7,553 parallel translation
And I should warn you, you keep asking me questions, and my Countermeasure Protocol will initiate.
Ve seni uyarmalım ki... bana sorular sormayı sürdürürsen Karşı Onlem Protokolüm başlayacak.
Mr. Frankenstein, I warn you that there are consequences for obstructing police work.
( Güler ) Bay Frankenstein, seni uyarıyorum Sonuçları polis çalışmasını engellemekle vardır.
Sir, I must warn you we are overloading!
Efendim, ben sizi uyarmak gerekir Biz aşırı yük vardır!
- Didn't I warn you?
- Sana demedim mi ben?
We have to warn her.
- Uyaralım onu. - Olmaz, olmaz.
We have to warn them.
Onları uyarmamız gerek.
You've got to at least warn the people of India something could be coming.
En azından Hindistan'daki insanları gelebilecek seyler icin uyarmalısın.
Gettin'you on the air. We need to warn people.
Beni canlı yayına bağla, insanları uyarmalıyım.
But don't say I didn't warn you.
Ama uyarmadı deme.
Why didn't you warn me?
Beni neden uyarmadın?
No, but I think you should warn the others.
Hayır, ama sanırım diğerlerini uyarmalısın.
Well, we have to warn the British government.
- İngiliz hükümetini uyarmalıyız. - Evet MI6.
That's why we have to warn the British.
İşte bu yüzden İngilizleri uyarmalıyız.
We're going to warn the British.
İngilizleri uyaracağız. Olmaz.
- Do not say I did not warn you.
- Ben sizi uyarmıştım.
Damn, you should warn.
Müsade et biraz.
To warn you.
Seni uyarmaya geldim.
But I must warn you, Miss Evelyn I'll be the only one doing that.
Ama sizi uyarmalıyım Bayan Evelyn bunu yapan tek kişi ben olacağım.
- I've come to warn you...
- Sizi uyarmak için geldim.
Right, I have to warn the rest of the neighbourhood.
Diğerlerine de haber vermem lazım.
But I couldn't warn Meadow.
Ama Meadow'u bu konuda uyaramazdım.
I... I warn you, Georgina.
Seni uyarıyorum, Georgina.
And as a gentleman, I should warn you... that my coup d'arret is still whispered about in hushed tones to this very day.
Ve bir beyefendi olarak seni uyarmalıyım, hareketlerimden sessiz tonla bugünlere kadar hala bahsedilir.
But I warn you, their boosters make one to you have now...
Ama seni uyarıyorum, senden 3 kat daha güçlüler.
I gotta go warn him!
Uyarmak zorundayım.
I must warn you, Commander.
Sizi uyarmalıyım, komutan.
Got to warn me.
Beni uyarmalıydın.
To warn us of the devil
Şeytanın gitmediğini göstermek için
~ You're upset I didn't warn you.
- Sana söylemediğim için kızgınsın.
I just wanted to warn you, there's a crazy dude in here - you gotta look out for.
Şu çılgın herife karşı seni uyarmak istiyorum.
I tried to warn you.
Seni uyarmaya çalıştım.
Can you just warn that guy about the wasps? They're just...
Bu yaban arıları için bir çare bulsunlar.
I'm not gonna warn you again.
Bu son uyarım.
We've gotta warn the town.
Kasabayı uyarmalıyız.
- I've gotta warn the people in town,
- Kasabadaki insanları uyarmalıyım.
I have to warn the town, but I can't send people here.
Kasabayı uyarmalıyım ama onları buraya gönderemem.
- Can't say as you didn't warn me.
- Ben uyarmadığını söyleyemem.
They warn you about situations like this in the real estate manual.
Gayrimenkul kurslarında bizi uyarmışlardı.
Pops. Darwin, go warn April.
- Darwin, April'a haber uçur.
They warned him, they didn't warn him, we don't know.
Onu uyardılar mı, uyarmadılar mı bilmiyoruz.
I was so afraid of her, when all she was trying to do was to warn me about them.
Ona çok korktum. Bütün o yapmaya çalıştığı şey beni onlardan uyarmaktı.
Best warn the men of the household to keep their arses out of his reach.
Evdeki erkekleri kıçlarını ulaşamayacağı bir yerde tutmaları için uyarmak gerek!
I am close to the gods I must warn this world into life
Tanrılar beni lanetledi.
I have to warn you about the side effects of chemotherapy.
Kemoterapinin yan etkileriyle ilgili seni uyarmalıyım.
You gotta fucking warn someone before you do that.
Bunu yapmadan önce haber versene!
I'm sorry. I just... I need to warn you.
Kusura bakmayın ama sizi uyarmam gerek.
- I'm going to warn him.
- Onu uyarmaya.
I need to warn them.
Onları uyarmalıyım.
We have a responsibility to warn the British government, and not gamble with the Prime Minister's life.
İngiliz hükümetini uyarmaktan sorumluyuz.
You can warn an artist,
Sanatçıyı uyarmayı deneyebilirsiniz.
Herr Kelmot, I did warn!
Bay Kelmot!