Was she alone translate Turkish
656 parallel translation
Was she alone in this room at any time before you gave her the hypo?
Sen ona sakinleştiriciyi vermeden önce bu odada hiç yalnız kaldı mı?
- Was she alone?
- Yalnız mıydı?
It was she alone who put me where I am.
Beni bulunduğum yere yerleştiren tek başına oydu.
I thought she was just a lonely child who grew up alone and suffered a terrible and painful death.
Yalnız büyüyüp hüzünlü bir şekilde öldü.
Why didn't you look her? She was left her all alone there.
Niye onu aramayıp yalnız bıraktın?
She was traveling alone.
Yalnız seyahat ediyordu.
But she was alone.
Ama o yalnızdı.
A little girl, Tina who was afraid, because she thought she was alone.
Küçük bir kız, Tina korkuyordu, çünkü yalnız olduğunu sanıyordu.
She had left her homeland and family and here in Paris, she was alone haunted by dreams and invincibly eager
Evini ve ailesini bırakmış, burada Paris'te, yalnız rüyalarının peşinde ve tek başına yola koyulmak için
When you were alone with Miss Sally what was the first thing she did?
Bayan Sally ile sen yalnızken söylediği ilk şey neydi?
It pleased me to know she was home... till I saw she was not alone.
Evde olduğunu bilmek beni rahatlatmıştı ta ki evde tek başına olmadığını görene dek.
So I decided to call on Ann to find out why she was living alone... and if she really liked it.
Ben de Ann'e uğrayıp neden yalnız yaşadığı öğrenmeye karar verdim. Hoşuna gidiyor muydu ayrıca?
She was alone so much of the time, and I- -
Çok yalnızlık çeken biriydi, ben de...
She was traveling alone.
Tek başına yolculuk ediyordu.
She was desperately afraid of the bombing, and I left her to face it alone.
Bombadan çaresizce korkuyordu ve onu terkettiğim için buna yalnız maruz kaldı.
No, she was alone.
Hayır, yanlızdı.
Now I come to think of it, she always was alone.
Her zaman yalnız gezerdi.
My niece opened the door leading onto the stairs and started to climb without looking at the officer as if she was alone
Yeğenim merdivene açılan kapıyı açtı ve tek başınaymışçasına subaya bakmaksızın merdivenleri çıkmaya başladı.
A sick lady came there and the sisters said she used to be beautiful... but that she was going to die alone and unloved because she'd led a bad life.
Oraya hasta bir hanım geldi. Rahibelerin dediğine göre eskiden çok güzelmiş. Ama kötü bir hayat sürdüğü için yalnız ve sevgisiz ölecekmiş.
After all, the girl was alone in the apartment... and she may very well have decided... to simply sleep instead of work that morning.
Bir kere kız dairede yalnız... ve o sabah çalışmak verine... uyumaya karar vermiş.
But she was alone, sir.
Ama yalnızdı efendim.
She was so alone and abandoned I took pity on her... and I offered to let her live with me.
Çok yalnız ve terk edilmişti. Ona acıdım... ve benimle yaşamasını teklif ettim.
I guess she was trying to work out in her own mind why I ran and left her alone.
Sanırım neden öyle onu yalnız bırakıp kaçtığımı anlamaya çalışıyordu.
She was alone again.
Bir kez daha yalnız kalmıştı.
- She was alone at the time of the accident.
- Kaza anında yalnızdı.
Then one afternoon when her daughter was out shopping... you were alone with the old lady, she fell down the spiral backstairs... and broke her neck.
Bir öğleden sonra kızı alışverişteyken yaşlı kadınla yalnızdınız ve döner merdivenden düşüp boynunu kırdı.
But when she saw this kid killing'his father, she was in the house alone.
Ama cinayeti gördüğü sırada kadın evinde yalnızdı.
She was alone for two days, and then they came and took her away.
İki gün boyunca yalnızdı. Sonra gelip onu götürdüler.
She thought it was about time that you had a weekend alone, the both of you.
Baş başa bir hafta sonu geçirmenin zamanıdır diye düşündü, yalnız ikinizin.
You see, this was Miss Welenmelon's and Mr. Welenmelon's home before he passed on, and rather than sell it just because it was too big for her, she decided to rent out the rooms and that way she wouldn't be alone.
Teşekkürler. Beyefendi ölmeden önce burada Bay ve Bayan Welenmelon yaşıyordu. Hanımefendi, satmak yerine odaları kiralamayı uygun gördü.
When her mother died, she was all alone.
Annesi éliince yapayalnlz kaldl.
She was trying to tell us to leave her baby alone.
Yavrusunu rahat bırakmamızı söylemeye çalışıyordu.
She was not alone.
Ama odada yanlız değildi.
So, she was always alone, among the cormorants, the seagulls... and wild rabbits.
O yüzden, her zaman yalnızmış, karabatakların, martıların ve vahşi tavşanların arasında.
Now, as if she knew what was required of her she started going out alone, sometimes for days at a time only returning when she was hungry.
Şimdi, onun da bildiği gibi gerekli olan şey onun tek başına dışarı çıkmasıydı, kimi zaman bu günler sürüyordu ve sadece karnı acıktığında geri dönüyordu.
She was alone, but soon a young man sat beside her.
Başta yalnızdı ama sonra yanına genç bir adam oturdu.
But she wanted to be alone with him and I was thrown out.
Onunla yalnız kalmak istedi ve beni de dışarı gönderdi.
She was all alone, poor thing.
İşte o da yalnızdı, zavallıcık.
- And alone, but she was pretty far gone.
- Yalnız, kendi başına. - Ama dağılmıştı.
She was there alone.
O yalnız gelmişti.
I thought she was alone.
Yalnız olduğunu sanıyordum.
She was alone.
Tek başınaydı.
She was working in your offices in the building, but working alone.
İyidir. Onu içeri al, Rosa.
She was going home to england, claude to Paris, alone.
Anne, İngiltere'ye dönüyordu. Claude ise Paris'e, tek başına.
She left and he was alone.
Gitti ve Claude da yalnız kaldı.
She was alone in Mr. Parks's car and...
O Bay Parks'ın arabasında yalnızdı ve...
But they knew that she was alone for the moral, it was alone what they made.
Ancak bu sadece bir moral atışıydı, başka bir şey değildi.
She was our first offensive one in Pacific and alone we had a division.
Bu Pasifik'teki ilk taarruzumuzdu ve bu taarruzu sadece bir bölük askerle yapmıştık.
She was alone.
Yalnızdı.
Suddenly Jeanne discovered that she was not alone.
Artık Jeanne tek başınaydı.
She was alone in Mr. Parks's car and... Well, I'm-I'm afraid she's dead.
Mr. Parks'ın arabasındaymış ve. korkarım...