Wicker translate Turkish
186 parallel translation
We brought him back in the truck... in a wicker trunk.
Hayır, buradan. Onu bir sandığın içinde buraya getirdik.
- Isn't there a wicker trunk around here?
- Buralarda sazdan yapılmış bir sandık yok mu?
The white carpets are suspended on the wicker fences.
Her yer bembeyaz oldu.
No decent clothes. Couldn't even invite anybody into my house. Old wicker furniture in the living room.
Ne şık kıyafetler ne de herkesi davet edebileceğim güzel bir ev eski püskü mobilyaların olduğu oturma odası dışında.
Well, I've brought you a long ways away from wicker furniture!
Neyse ki seni o eski mobilyaların arasından çıkarıp buralara getirdim.
It was an accident. My... She sat in a wicker chair...
Kazaydı.Benim. Hasır sandalyeye oturdu
A wicker basket found today contained the pieces of Pélagie Rosier
# Pélagie Rosier'e ait parçalar Hasırdan bir sepette bulunmuşlar #
It is time to keep your appointment with The Wicker Man.
Saz Adamla randevuna gitme vakti.
Sheriff LD Wicker and two deputies were indicted three months ago on a utilities scandal.
Şerif LD Wickerve iki muavini üç ay önce bir kamu hizmeti skandalı yüzünden suçlanmışlar.
I've already drawn the samovar out on the porch, and I even put two wicker chairs together so it's more comfortable for us to count the stars!
Semaveri çoktan kurdum sundurmaya. Yıldızları daha rahat sayalım diye sandalyeyi de yanaştırdım.
They put them in wicker cages and burned them alive.
Onları hasırdan arabalara koyup diri diri yaktılar.
- Floyd...
Floyd Wicker.
Floyd Wicker.
Güzel soyadı.
I've always had an interest in wicker.
Bambu hep ilgimi çekmiştir.
When I met your mom, I could make a better wicker chair than any man in Philadelphia.
Annenle tanıştığımda, Philadelphia'daki en iyi bambu mobilyayı ben yapardım.
But nobody cares about wicker anymore.
Ama artık kimse bambuyla ilgilenmiyor.
It was there that the older man sat in the wicker chair.
Şuradaki hasır sandalyede oturan yaşlı adamdı.
All right, the girl teaches dance in Wicker Park for the city.
Kız "Wicker Park" ta dans dersi veriyor.
The victim was a dance instructor employed at Wicker Park Performing Arts Center.
Wicker Park Sanat Merkezi'nde dans öğretmeniydi.
They're already punishing me at school. Principal Wicker's been out to get me ever since I stole her stupid husband.
Bir bakayım kurabiyenin tanesi 80 sent ise, Al, 1000 dolara ihtiyacım var!
Try saying something nice to Principal Wicker.
Baksana, biz de kendimize uygun bir ana - kız günü yapalım.
She's next, Bundy. Ha ha! Come on, Wicker.
Böyle bir yeteneği varken, sorumluluk duymasına gerek yok.
Oh, and Peg, by the way, have I told you today that I loved you? No, Al.
Principal Wicker'ın Aptal kocasını çaldığımdan beri sürekli olarak benden intikam almak istiyor.
I did get last week's commish, and a nice commish it was too.
Bayan Wicker'ın ofisine gittim. ve kadınla, erkek erkeğe konuştum. Benden nasıl nefret ettiğini unutmuşum.
That way, I'll seem like I'm a better salesman than her, and I'll get back my self-respect.
Principal Wicker'a iyi bir şeyler söylemeyi denesene.
You pulled another burger boner.
Ha ha! Sahneye çık Wicker.
He must have been the King of the Wicker People.
Sanırım bu adam bataklık insanlarının kralı.
The wicker chest.
Hasır sandık.
66 Wicker Street.
Wicker Caddesi, 66 numarada.
His name is Charles Brady, formerly of Paradise Falls now living at 66 Wicker Street.
Adı Charles Brady, Paradise Falls'dan gelmiş. Şimdi Wicker Caddesi 66 numarada oturuyor.
- Wicker Park, on Hoyne Street.
- Wicker Park, Hoyne Caddesi'nde.
Florist in Wicker Park, sensitive about his hairweave.
Bir çiçekçi, peruğu hakkında hassastı.
We bought a wicker basket from Trader Pete's, and he was passed out inside.
Tüccar Pete'den bir sepet almıştık, içinde bayılmış.
It might not be necessary after all each morning to eat an entire wicker swing set.
Her sabah koca bir hasır salıncak setini yemek zorunda olmayabilirsiniz.
One day your mother and I went on a church picnic and the two of you came floating down the river in little wicker baskets!
Üzgünüm. Bir gün annenizle kilise pikniğine gitmiştik. İkiniz küçük sazdan sepetler içinde nehirde süzülüyordunuz.
She gets the house, he's in some condo my sister's gonna decorate with wicker.
Ev annemde kalacak. Babam kardeşimin hasırla döşediği dairede oturacak.
He had this wicker basket with biscuits in.
İçinde bisküvilerin olduğu bir sepeti vardı.
I realised he'd hidden them there, taken them out of the wicker basket and hidden them.
Onları sakladığını farkettim. Sepetin içinden çıkarıp, koltuğun altına saklamıştı.
- He sells wicker furniture.
Sepet örgüsünden mobilya satıyor.
- Maybe it's Scuzzlebutt, coming to weave us into wicker baskets!
- Belki de, Skuzzlebutt, bize doğru geliyordur.
He built a wicker basket.
Bir hasır sepet yaptı!
They're made of wicker!
Hasırdan yapılmışlar.
The city needs more slow moving wicker vehicles.
Şehirin daha yavaş hasır araçlara ihtiyacı var.
The Duke of Death. The Wicked King Wicker.
Dükün ölümü, Kralın günahkar sepeti.
Fuck you, Wicked King Wicker, Duke of Death, Son of Sam.
siktir, Kralın günahkar sepeti, Dükün ölümü, Sam'in oğlu!
In chicken and all this beautiful wicker furniture, which is fantastic.
Bir sürü de güzel hasır mobilya. Muhteşem.
Wicker butterflies.
Hasır kelebekler.
I'm the head wicker-knicker.
— Hayır. — Ben baş Wickernicker'im.
She must have opened with "What about wicker?"
"Hasırdan yapılmışlara ne dersin?" Diye başlamış olmalı.
If that wicker chair I like survives, have it sent to my P.O. box.
Şu sevdiğim hasır sandalye kurtulursa, onu kiralık posta kutuma göndert.
The harrowing search came to a tragic end about 9 : 20 P.M., when police discovered Buckner's body at her Wicker Park apartment.
Polis araştırması saat 21 : 20'de trajik bir şekilde sona erdi.