Ayağım kaydı translate English
212 parallel translation
Ayağım kaydı.
I slipped.
Ayağım kaydı.
My foot must have slipped.
Bir mahzene saklandım, basamaklarda ayağım kaydı, beni buldu, derken...
I go to hide in a cellar, I slip on the steps, he finds me, so...
- Galiba ayağım kaydı.
- I must have slipped.
Anlatmıştım ; ayağım kaydı, düştüm.
- I told you, I slipped on the floor.
- Affedersiniz, ayağım kaydı.
- I'm sorry, I lost my footing.
- Ayağım kaydı.
My foot slipped.
- Ayağım kaydı.
- I slipped.
Saati kurarken ayağım kaydı ve oraya çarptım.
Get it fixed. It looks terrible. I'm sorry.
Biraz ekmek isteyecektim, Ayağım kaydı.
I wanted to get some bread and my leg slipped.
Ayağım kaydı, çatıdan düştüm.
My feet slipped from the roof.
Ayağım kaydı...
I slipped...
Ayağım kaydı, düştüm, çatladı.
I slipped, I fell down, and got a closed fracture.
Korkunç üzgünüm. Ayağım kaydı herhalde.
I'm terrible sorry, I must have slipped.
Karda merdivenlerden çıkarken ayağım kaydı.
I slipped on the front steps in the snow.
Ayağım kaydı ve düştüm!
I slipped and fell at the pier
- ayağım kaydı
Hee Hee! You have missed!
Küvetten çıkarken ayağım kaydı da.
I just slipped getting out of the tub, Mom.
Ayağım kaydı!
I slipped.
Ölmeden hemen önce "Ayağım kaydı" demesini unutamıyorum.
The way he said, "I slipped," just before he died.
Sonra ayağım kaydı ve camdan aşağı düştüm.
Then my left foot slipped and I slipped down over the skylight.
Evlat, ayağım kaydı varsay.
- Whoops, kid, guess I slipped.
Ayağım kaydı varsay.
Guess I slipped.
Sadece ayağım kaydı, ayakkabımın bağı çözüldü.
I stumbled, that's all. My shoelace came undone.
Bahane olarak da sakin bir sesle "Ayağım kaydı" derdi.
"I slipped," she'd say, in her quiet little voice.
Sadece ayağım kaydı, hepsi bu.
I just slipped. That's all.
Toprak dolgu yolun yarısında ayağım kaydı. Sırt üstü göle doğru kayarken bir Kardasyalı sudan çıktı.
Halfway down the embankment, I slipped, went sprawling down to the lake as a Cardassian emerged from the water.
Ayağım kaydı.
Yah! Oh, I fall.
Herifin teki merdivenlere kusmuş benim de ayağım kaydı.
Some jerk puked on the stairs, and I slipped.
- Hayır, ayağım kaydı.
- No, I slipped.
ayağım kaydı ve seni duvara mıhladım.
I slipped and seemed to have plastered you against a wall.
Ayağım kaydı.
- Damn ice. I slipped.
Ayağım kaydı ya da yere düşürüldüm.
I tripped or slipped on the slop on the floor.
Ayağım kaydı
I slipped.
Eğer Zero'yu gözünde fazla büyütürsen, ayağımızı kaydırıverirler.
If you concentrate on Zero too much, they will pull the rug out from under you!
Ayağınız mı kaydı?
Did you slip on something?
Peki bizi enseledikleri zaman da ayağının kaydığını mı söyleyeceksin?
If you get us caught, you'll explain you slipped?
Benim ayağımı kaydırdıkları zaman kayınpederin MacFay'in ortağıydı.
Your father-in-law was MacFay's partner back in the days when my foot slipped.
Eee, Edward, gerçekten de ayağımı kaydırdın.
Well, Edward, you really pulled the rug out from under me.
Ayağımı kaydırmaya mı çalışıyorsun?
You`re pulling my leg.
Ve ayrıca nasıl olup da şirketinin SRT Endüstri'nin ayağını kaydırdığını öğrenmek zorundayım.
And because I just have to know how your company keeps getting the jump on SRT Industries.
Yer ayağımın altından kaydı.
The ground opened up on me.
Özür dilerim, taş ayağımın altından kaydı.
Listen, I'm so sorry about the rock.
Hayır! Ayağımın kaydığını hissettiğimde, ayakkabının içine doğru.
When I fell, my foot went like that, right into the shoe.
Ayağını kaydırdıklarını düşünüyorum, ve sanırım bitip tükenmek üzeresin.
What I think it is is they're pulling your leg, and I think you're about to collapse from exhaustion.
Maça çıkıp onlardan birinin canını yakarsam ayağımı kaydırıverirler.
If I play in a game and I put a hurtin'on one of them... that might change my cushion.
- Ayağımızı kaydırmayı deneyecek.
- He's going to try to freeze us out.
Ayağı mı kaydı?
Did he slip?
İkinciye uzatmak istedim ve koşarak ayağım önde kaydım.
I try to stretch it to a double. I make a beautiful hook slide right under the tag.
Birincisi, şu ayağı kırarım, kollarını dışarı kaydırırsın, ve eve gideriz.
First one, I break that pole, you slide your arms out, and we go home.
Manhattan'da zorlu iş hayatım var- - bu iş hayatı uzun ve insanı öğüten uzun saatleriyle... günden güne ayağımı kaydırıyor.
hostile, adversary work... with long, grinding hours.