Başka bir şey değil translate English
2,303 parallel translation
Basını tatmin etmekten başka bir şey değil.
Nothing but a hand job for the press.
Şimdi bu küçük vicdan kırıntısı yalandan başka bir şey değil.
Now, that... little scratch of conscience..... that's a lie.
bişey olmaz bu bir kazaydı sadece kaza, başka bir şey değil kazaydı
Τhey concluded it was an accident. It was an accident, nothing else. It was an accident.
- Çılgın bir tahminden başka bir şey değil.
That's nothing but a wild guess. It fits somehow, gus.
Neden başka bir şey değil?
Why not something else?
Bu bir skandal, başka bir şey değil.
That's what it is.
Ama, ama hız tamam da, diğerleri dedikodudan başka bir şey değil.
Hey, hey, you know, speeding, maybe, but everything else is just hearsay.
Ayrıca Tommy ile sahibi oldukları şu klüp para tuzağından başka bir şey değil.
( laughs ) and plus, he has that club with Tommy That's just a money pit.
BM'ye hizmet etme fırsatına duyduğu şevkten başka bir şey değil.
Nothing but too much enthusiasm for the opportunity to serve the UN.
Başka bir şey değil.
Nothing else.
Tüm o desenli kıyafetler, hepimiz eşitiz tarzında hippice ayaklar gösterişten başka bir şey değil.
All that tie-dye hippy everyone-is-equal shit... it's all for show.
Sadece spekülasyon. Bir ima. Hukuk okulundan yanlış hatırlamıyorsam dumanı tüten bir at pisliğinden başka bir şey değil.
Speculation, innuendo, and if I remember my law school Latin, a steaming pile of horseshit.
Yani küçük bir fedakârlık benim büyük deneyimde az bir ilerlemeden başka bir şey değil.
So minuscule of a sacrifice is nothing more than a trifle process in my grand experiment.
Herif CIA onaylı bir jigolodan başka bir şey değil.
The man's nothing but a CIA-sanctioned gigolo.
Bir izci kız ve mayosundan başka bir şey değil.
Nothing but a bathing suit and brownie.
O makina yer israfından başka bir şey değil Rob, tıpkı senin gibi.
That machine's a total waste of space, Rob, just like you.
Kimyasal deri soyma, yoğun asit ile uygulanan ikinci derece yanıktan başka bir şey değil.
A chemical peel is nothing more than a second-degree burn - induced by concentrated acid.
Corey'in itirafı konusunda ona özendiği için yalan söyleyen bir hücre arkadaşından başka bir şey değil.
An inmate with nothing but incentive to lie about Corey's confession. Yeah, well, Lightman thinks
Meditasyon boş laftan başka bir şey değil.
Meditation is nothing but hokum.
- Sevgilimle bir yemekten başka bir şey değil.
Is really just a night away with my girlfriend.
Bu güçsüzlerin kendini avutmasından başka bir şey değil.
Sounds like the excuse of a weakling to me.
Artık, dünya siyah, koyu bir yağ kütlesinden başka bir şey değil.
The entire world is nothing more than a black, dark and oily mass.
Açıkçası, beyinsiz boş bir kabuktan başka bir şey değil.
Frankly, she's just a brainless mound of scabs and puss.
X ışını görüntüsü ise bu. Bu olağanüstü görüntü bir yıldızın ölümünden başka bir şey değil.
Here's another image of the visible sky, but seen in X-ray it revealed this.
- Görüyor musunuz bu, Dr. Edison'un yeteneksizliğinden başka bir şey değil.
You see? This is about nothing more than Dr. Edison's incompetence.
Bu, arkadaşım, saçmalıktan başka bir şey değil.
That, my friends, is horse crap.
Düzenleme yasası bizi avlayıp yok edecek bir silahtan başka bir şey değil.
That Registration Act is nothing but a weapon to profile, hunt, and destroy us.
Farnsworth'un yeni ayrıştırıcı ışını aslında bildiğimiz teleport ışınından başka bir şey değil.
The Farnsworth novelty disintegrator ray is nothing more than a common teleporter ray.
Bu, insanın kendi kasırgasından başka bir şey değil.
'It's nothing less than our own personal, human hurricane.
Burası senin için bir duraktan başka bir şey değil.
This is simply a way station for you.
Modern ve modaya uygun olarak ayrı yaşamak istediğinizi çocuğunuza zaman ayırmanızı falan, bunları biliyorum. Ama bence bunlar saçmalıktan başka bir şey değil.
Now, I know it's modern and fashionable to live your separate lives and split time with your kids, but I think that is a bunch of bull.
Sam, vücudundaki kanı boşaltmaktan başka bir şey değil yaptığın.
Sam, all you're doing is pumping out what blood's left in his body.
Genetikçiler bir insanı klonlamanın yüzde beş bir bilgiyle yapıldığında kararlılar, ve genetik yapının geriye kalan ve vücudumuzda bulunan % 95 ise "genetik bir kalıntı"'ten başka bir şey değil.
Geneticists have determined that it only takes about five percent to clone a human being, and that 95 % of that genetic material that we have in our bodies is nothing more than what they refer to as "geneticjunk." DENNIN :
Ondan önceki kısım da başlangıçtan başka bir şey değil.
And the part that went before became nothing but a prelude.
Söylentiden başka bir şey değil.
That's just a rumor.
Ama Yin ise kaostan başka bir şey değil.
Yin, nothing but chaos.
Belki göremiyorsun. Belki umrunda değil. Ancak Teddy tüm bu yolda bizi desteklemekten başka bir şey yapmadı.
Maybe you can't see it, maybe you don't care, but Teddy has been nothing but supportive of us the whole way.
Tabii yüzünüzden başka bir şey gördüğümden değil.
Not that I saw anything other than your face.
İnsanların tesadüf dedikleri şey Tanrı'nın işinden başka bir şey değil.
Is really God at work.
Böyle bir şeyi bana söyleyerek bitmek bilmeyen küfür döngüsünü uzatmaktan başka bir şey yapmadığının farkındasın, değil mi?
You do realize that by saying something like that to me, You're just continuing the never-ending cycle of abuse?
Bana başka bir şey anlatmaya çalışıyordun, değil mi?
You're trying to tell me something else, right?
Dr. Gracie senin bulaşıcı süreç fikrini sevmedi ama sanırım ondan başka bir şey olamaz, değil mi?
[Ellis] He's such an ass!
Fazla bel bağlanacak bir şey değil. Başka bir şeyimiz var mı?
Child witness- - that's not a lot to hang your hat on.
Buna ister intikam de, ister başka bir şey umurumda değil.
Call it payback, call it whatever you want, I don't care, but I need you.
Radyo değil, başka bir şey. Şansım yaver gitti.
Not for radio, something else.
Bu nedenle, burada olduğumuz sürece dördümüz, birlikte Başka hiç bir şey önemli değil.
Which is why, as long as we're here... The four of us, together Nothing else matters.
Bayan Lyford sana başka bir şey için para ödüyordu, değil mi?
Miss Lyford was paying you for something else, wasn't she?
Pekâlâ, öncelikle sadece bunun için buradayım, başka bir şey için değil.
Okay, first of all, I'm here for this and nothing else.
Sadece bir dünyanın sağ kalacağını bilseydin ve kendi evrenini korumak için yalnız başına kalsaydın başka bir şey yapmazdın, değil mi?
If you knew that only... One of our worlds could survive And if it was up to you, and you alone,
Başka bir şey olduğunun farkındaydın, değil mi Clem?
You knew it was something else, didn't you, Clem?
Başka bir şey daha aldın ki onu bu davayı çözmek için kullanabiliriz. Hiç fena değil, dostlar.
Not bad, fellas.
başka bir isteğiniz var mı 22
başka bir gün 31
başka biri mi var 22
başka bir şey yok 82
başka bir şey yok mu 20
başka bir şey ister misiniz 24
başka birşey 59
başka biri 45
başka bir şey istemiyorum 16
başka bir şey bilmiyorum 23
başka bir gün 31
başka biri mi var 22
başka bir şey yok 82
başka bir şey yok mu 20
başka bir şey ister misiniz 24
başka birşey 59
başka biri 45
başka bir şey istemiyorum 16
başka bir şey bilmiyorum 23