Biletler translate English
1,320 parallel translation
- Biletler lütfen
Tickets, please.
Kimse beni, son dakikada iade edilen biletler için dilenen ayaktakımıyla beraber kuyrukta beklerken görsün istemem.
The last thing I need is to have someone see us loitering here like gutter riffraff, pathetically scrounging for last-minute tickets.
Biletler cebimde.
- I have the tickets right here.
Kombine biletler!
Come on.
Son biletler!
There they go! - [Children Shouting]
Bu arada biletler senden.
Hey, you're paying for the movie.
Cüzdan, anahtarlar, biletler, pasaport, sığır eti orada çok pahalıymış. Pekâlâ.
All right.
Bende, şey biletler var yarına.
I've... I've... been trying to give my tickets away. It's tomorrow.
Biletler mi?
Tickets?
Biletler hala evde Trip'in ceketinde.
They're still at my house in Trip's jacket.
Biletler benim evimde.
They're at my house.
Plaklar, dergiler, çizgiromanlar bunlar birşey değil... ama biletler!
Records, magazines, comic books, that's one thing... but tickets.
Biletler için sana teşekkür etmek istiyoruz.
We want to thank you in advance for those burly-ass ticks.
Biletler?
Tickets?
İyi haber. Biletler kapış kapış satılıyor.
The good news is the tickets are selling like hotcakes.
- Biletler sende değil mi?
- You have the tickets, right?
Biletler tükendi.
We are sold out.
Biletler için param var.
I've got the money here for the tickets.
9 yuan biletler için, demek ki içecekler için 6 yuanımız var.
9 yuan for bus tickets, so we have 6 yuan for soft drinks.
Biletler, lütfen!
Your tickets, please!
Biletler için tekrar teşekkürler.
Thanks again for the tickets.
Aylar önce sipariş ettiğimiz biletler.
Oh, you mean those tickets we ordered months ago.
Biletler sonunda gelebildi mi?
Did those tickets finally come in?
Umarım biletler bitmemiştir.
- I just hope it's not sold out.
Gişede biletler 2 dolar.
Tickets are $ 2.00 at the box office.
Sadece, arabalar, bedava seyahatler ve bir karaborsacının on katı fiyata satabileceği biletler aldılar.
They just get cars, free trips and tickets to sell to alumni for ten times what a scalper would.
Biletler, arabalar, bütün maçlara seyahatler, ne olursa.
Tickets, cars, trips to all out-of-town games. You name it.
Biletler, arabalar gibi.
Tickets, cars, the likes.
Üzgünüm çocuklar, ama bu biletler sahte.
Uh, sorry, fellas, but these tickets are counterfeit.
Ama biletler hediye.
But the tickets were comps.
- Çünkü biletler sende. - Çok affedersin.
- Because you have the tickets.
Yani herşeyi o ayarladı : biletler, saatler, tüm yolculuğu...
I mean, he organised the whole thing - tickets,..... timetables, the whole damn trip.
- Biletler!
- Tickets!
Biletler için yani.
Thanks for the tickets.
Dinle, aslında biletler şu anda yanımda. Çantamda.
Look, actually, I've got the tickets right here in my bag.
Biletler.
Tickets.
Tamam, biletler.
Okay, tickets.
Biletler sende mi Meg?
Meg, do you have the tickets?
Biletler sende değil mi?
Do you have the tickets?
Evet, sende. - Biletler sende.
- You have the tickets.
Biletler satıldı!
The tickets are sold out!
Tek ihtiyacımız olan para ve biletler.
All we need is money and the tickets.
- Biletler, lütfen.
- Tickets, please.
İskoçya'daki biletler iyi satmıyor " dedi. The Clash'ın içgüdüsünün doğasını anlayamamıştı.
He didn't understand the nature of the beast of The Clash is that we have a walk up, yeah?
Satmam gereken biletler ve hazırlamam gereken bir oyuncular partisi var.
See, I have tickets to sell and the after-party to set up.
Karaborsadan sahte biletler ayarlayabiliriz.
We gotta get some fake passports on the black market.
Kombine biletler!
Season tickets!
Biletler için son şansınız.
All right.
Biletler, lütfen.
Tickets, please.
Bilet isteyen? Biletler burada.
Who needs tickets?
Biletler?
Tickets.