Bütün bildiğim translate English
548 parallel translation
Bütün bildiğim, bunun Tom Sawyer'e uygun olduğu.
Well, all I know is it suits Tom Sawyer.
Bütün bildiğim konunun önemi ve uzakta olmasıydı.
All I knew was that it was important and abroad.
Bütün bildiğim, gittiğinde seni sevdiğim, ve şu anda da seni sevdiğim.
All I know is, I was in love with you when you left and I'm in love with you now.
Bütün bildiğim, önemli birinin kadını kolladığı.
- Who? All I know is, some big shot's running interference for her.
Bütün bildiğim yapamam ve yaptığımdan kaçamam.
What I can't do is I can't run away from the thing I've done.
bütün bildiğim üç gün sonra bu gemide yaşayan kimse kalmayacak.
All I know is, three more days and I won't answer for the life of anyone on this ship.
Bütün bildiğim bu.
That's all I know.
Bu bütün bildiğim.
This is all I know.
Bütün bildiğim, yerlilerin anlattıkları, yerli dedikoduları.
All I know is what the natives tell, local gossip.
Bütün bildiğim, beni gözaltına aldırmak için sahte suçlama yaptırdı.
All I know is he had me picked up on that phony charge to get it.
Bütün bildiğim onu hasta olduğu.
All I know is that he's ill.
Bütün bildiğim arabasına atlayıp uçarcasına gittiği.
All I know is he hopped into his car and he flew.
Bütün bildiğim, ailenden uzaklaşmak seni onlardan uzaklaştırmak için, buraya göçtüğüm.
All I know is, I moved out here from the East to get away from your parents, to get you away from them.
Bütün bildiğim, senin yapacağın birşey olmayacak.
For all I know, there won't be anything for you to do.
Bütün bildiğim burayı terketmeyeceğim.
All I know is I'm not leaving here.
Bütün bildiğim, polisin üzerinize gelmesini istiyorsanız, yapmanız gerekenin bir şişe ucuz içki alıp, onu sakince içmek ve kendi işinize bakmak olduğudur.
All I know is if you wanna get the police on you, all you gotta do is buy a cheap bottle of hooch and drink it quiet, minding your own business.
Bütün bildiğim, At sürmeye devam ettiğim.
All I know, I kept riding.
Bütün bildiğim, sarhoşun dünyası başkadır, ayığınki başka.
All I know is the drunk world is one world and the sober world is another.
Bütün bildiğim, birinin geliyor olduğu.
All I know is that someone will be coming.
Köpeklerle bütün bildiğim onları çok severim.
All I know about dogs is that I like them.
Neyse, Bay Bill, altın bulma hakkında bütün bildiğim bu kadar.
Well, Mr. Bill, that's about all I know about finding gold.
Bütün bildiğim bu fikre burada bana annen verdi, and I'm just bound to go through with it.
All I know is that I'm tied to this idea here... that your mother gave me, and I'm just bound to go through with it.
Bütün bildiğim Muriel'in, Alice Foss'u aradığı ve Rusların indiğini söylediği.
All I know is Muriel called Alice Foss and told her the Russians have landed.
Şimdi, bütün bildiğim...
Now, all I know is...
Bütün bildiğim bu.
That is all I know.
Bütün bildiğim 125. Cadde'de oturuyor.
All I know is he lives on 125th Street, man.
Bütün bildiğim New Orleans'ta bir kumarbaz olduğu, ve sol eliyle kart dağıtıp, sol eliyle silah kullandığı.
All I know is he was a gambler in New Orleans, and that he deals cards with his left hand, shoots a gun with his left hand.
Bütün bildiğim bu.
That is all I know
Ben de, bir palto aldığını söyledim, bütün bildiğim bu.
I said, uh, "Bought a coat, that's all I know."
Bütün bildiğim yeşil ya da kırmızı, veya çekirdekli ya da çekirdeksiz.
All I know is green or red, or seedless or seeded.
Bütün bildiğim adamın telefonda söyledikleri.
All I know is what the guy said on the phone.
Bütün bildiğim bu.
That's all i know.
Bütün bildiğim, bunun bir tesadüf olduğu.
For all I know, it's just a coincidence.
Seni ve kardeşini doğurduğumu hatırlıyorum ama doğumlar hakkında bütün bildiğim çok can yaktıkları.
I remember giving birth to you and your sister, but all I remember about the deliveries is that they hurt.
Bütün bildiğim tümüyle yalnızım.
I feel completely and totally alone.
Bu benim sorunum değil bütün bildiğim bu.
Not my problem, that's all I know.
Bütün bildiğim...
But, I know that...
Bütün bildiğim bu bina, zengin ve kaçık birine aitti.
All I know is that this building used to belong to an eccentric, rich old man.
Bildiğim kadarı ile bütün bir güne dair hafıza kaybıyla... elbette ki daha önce hiç karşılaşmadım.
I've never known anything like the one I've just had... and certainly nothing that's lasted a whole day.
Baksanıza, bütün saçaklarda, payandalarda... Her kuytu köşede asmış yuvasını, bereketli beşiğini. Benim bildiğim kırlançıçlar nereye yerleşirse, en temiz hava ordadır.
No jutty, frieze, buttress, nor coign of vantage, but this bird hath made his pendent bed and procreant cradle, where they most breed and haunt, I have observed, the air is delicate.
Bu dünyada biraz öne geçmek için kullanabileceğimi bildiğim bütün kötü hileleri Hori zaten kullanıyor ve tuzağa düşmüyor.
Every dirty trick that I know I should be using to get ahead in this world, Hori uses and gets away with!
Ve bildiğim bütün numaraları aradım.
And I've tried all the other numbers I dare try.
Bildiğim şey, bir yıldır buradayım, ve öğrendiğim ilk şey, bütün bu olanların bir çocuk oyunu olmadığı.
And one of the first things I learned was that this isn't a game for children. Men get killed and stay killed.
Bildiğim kadarıyla Jimmy dünyadaki tatlı su incilerinin koleksiyonunu yapar. Avrupa'daki bütün tatlı su incileri O'ndadır.
Jimmy's the biggest collector of freshwater pearls in the world, barring the crowned heads of Europe.
Amcam diye bildiğim adamın, babam olduğunu öğrendiğimde, bütün dünyam karardı.
When I found out that the man I'd known as my uncle was my father, my whole world went black.
Bütün gece bunu düşündüm ve kendi bildiğim gibi yapmaya karar verdim.
I've been thinking about it all night, and I have decided to do it my way.
Bu bütün alanı kaplar, bildiğim kadarıyla.
It covers the whole area, as far as I went.
Bildiğim kadarıyla bütün mürettebatın buna hakkı var.
As much as I remember, all crew members may take with them :
Benim bildiğim bütün sistemlerden çok açık arayla daha iyi çalışan bir sistemimiz var. Ve bu sistem devletimize güç,.. ... ve uluslararası arenada statü getirdi ve hepimize o gücü ve statüyü koruma sorumluluğu düşüyor.
It has worked many, many... far better than any other system I'm aware of... and brought us to our state of power... and, uh, really, of international stature... that we have a responsibility to stay with and to uphold.
Tek bildiğim şu ki ; ben, bütün ülkedeki en önemli ikinci seçim bölgesi olan, lanet olası New York'un, lanet olası Belediye Başkanıyım. Ve sen bana, burada yatıp şehirdeki diğer ahmaklar gibi ıstırap çekmemi söylüyorsun.
All I know is I am the goddamn mayor of the goddamn city of New York, the second most important elective office in the entire country, and you tell me I gotta lay here and suffer like every other schlub in the country?
Tek bildiğim, bütün sokaklarda hala yaşlı Harry'nin peşinde olmaları.
For all I know, they're still following old Harry all over the streets.
bütün bildiğim bu 23
bildiğim kadarıyla 146
bildiğim kadarıyla yok 54
bildiğim 17
bildiğim tek şey 37
bildiğimiz kadarıyla 21
bildiğim kadarıyla hayır 65
bütün 38
bütün hayatım boyunca 16
bütün bunlar ne için 24
bildiğim kadarıyla 146
bildiğim kadarıyla yok 54
bildiğim 17
bildiğim tek şey 37
bildiğimiz kadarıyla 21
bildiğim kadarıyla hayır 65
bütün 38
bütün hayatım boyunca 16
bütün bunlar ne için 24