Inanmam translate English
5,145 parallel translation
Bunun işle ilgili olduğuna inanmamı mı bekliyorsun?
You expect me to believe this is about business?
İran'ın düşmanlarının inanmamızı istediği... dedikodular ve yalanlar.
Rumors and lies that enemies of Iran would like us to believe.
Buna inanmam çok zor.
I find that hard to believe.
İşte buna inanmam.
I don't believe that.
Joffrey'nin köpeği kuyruğunu sıkıştırıp Karasu Savaşı'ndan kaçtı dediklerinde inanmamıştım.
When I heard that Joffrey's dog had tucked tail and run from the Battle of the Blackwater, I didn't believe it.
Bir sonla yüzleşeceğime asla inanmamıştım.
I never believed that I would be facing an end at all.
Deliymişim gibi bu saçmalığa inanmamı istediler.
Want me to plead insanity like I'm some kind of whacko. I ain't no whacko!
- Yüzbaşının hain olduğuna asla inanmam.
I will never believe the Captain is a traitor.
Şansa inanmam.
I don't believe in luck.
Tesadüflere inanmam.
I don't believe in coincidences.
Evlat, şu anda asıl nokta benim sana inanmam.
Son, right now, the point is that I believe you.
Buna inanmamızı mı bekliyorsun?
You expect us to believe that?
O sana inanmamış olabilir ama ben inanıyorum.
He may not have believed you, but I do.
Senin lafına mı inanmamı bekliyorsun?
You expect me to take your word for it?
İki çocuğun bir Biyoadam'dan kaçtığına inanmamı mı bekliyorsun?
Two kids escaped a bioman. You expect me to believe that?
Benden buna inanmamı mı bekliyorsun?
Do you expect me to believe that?
Lütfen, birisi için burada kalmaya değeceğine inanmam için buna ihtiyacım var.
Please, I need to think that I'm worth somebody sticking around for.
Havada karada inanmam!
Shut the hangar door!
Randevun olduğuna inanmam mümkün değil.
I can't believe you are going on a date. - Ma.
Ama ben tesadüflere inanmam.
But I don't believe in coincidences.
Buna inanmam.
I don't believe it.
Juliet O'Hara, ilk görüşte aşka inanmam çünkü hayatımın geri kalanını seninle geçirmeyi istemek için seni görmeme bile gerek yoktu.
Juliet O'Hara, I do not believe in love at first sight because I didn't even need to see you to know that I wanted to spend forever with you.
A, Shana'nın hikayesine inanmamızı ve aramayı kesmemizi istiyor böylece ilk o bulabilir.
So, "A" wants us to believe Shana's story so we stop looking for Ali and he can find her.
O zamanlar inanmamıştım
I could not believe it back then.
Bayan Hawkins inanmamı sağladınız...
Miss Hawkins, you led me to believe...
Ah, hayır, insansı hayaletlere inanmam.
Oh, no, not in the human kind of ghost.
Ah hayır, insansı hayaletlere inanmam.
Oh, no, not in the human kind of ghosts.
- Hayatta inanmam.
- I don't believe it.
Sana inanmam gerekirdi.
I-I should have believed you.
- Şüpheniz olmadığına inanmam.
I won't believe you have no misgivings?
Almanya'da birinin yüksek pozisyondaki birinin, Belçika'ya girmeyi düşündüğüne inanmam için nedenlerim olduğunu söylesem ne dersin?
What would you say if I told you I have certain reasons to believe that someone in Germany..... someone in a high command, is contemplating an invasion of Belgium?
Bu zamana kadar onun Phillip ile birlikte olduğuna ve boğulmasına onun sebep olduğuna inanmamı sağladın.
You let me think Phillip was there. That he let him drown.
Bu hayaletler ve büyü hakkındaki hikayelerine inanacağım anlamına gelmiyor.Bilirsin O tür şeylere inanmam.
That doesn't mean I have to believe your stories about ghosts and magic. You know I don't believe that stuff.
Buna inanmamı mı bekliyorsun?
You expect me to believe this?
Ben dediğine inanmam gerektiğini düşünüyorum
I think I should believe what you said.
Buna inanmamızı mı bekliyorsunuz?
You expect us to believe that?
Gerçekten buna inanmamızı mı bekliyorsunuz?
Do you seriously expect us to believe that?
Dürüst olmak gerkirse, geleceğinize inanmamıştım.
To be honest, I never thought you'd come.
Kızım Ana'yı ararken... onu kendi gözlerimle tünelde görünceye kadar inanmamıştım.
I didn't believe it until I saw him alive with my own eyes in that tunnel when I was looking for Ana, my daughter,
Üzgünüm, üzgünüm. Mei Chen'in ameliyattan kurtulduğuna inanmamız için hiçbir sebep yok.
We had no reason to believe that Mei Chen survived the surgery.
Onlardan hangisinin inanmam gerektiğine göz yumacağını söyle.
Tell me which one of those excuses I'm supposed to believe.
- Sana inanmamı bekleyemezsin.
- You can't expect me to believe you.
- Tom lütfen. Kendi çatın altında ne olup bittiğini bilmediğine inanmamı mı istiyorsun?
You want me to believe that you don't know what's happening under your own roof?
Evet, birileri gerçekten Kurt Taylor'un bu işe bulaştığına inanmamızı istedi. - Aramızda kalsın ama bence o yapmadı.
Well, yeah, someone really wanted us to believe that Kurt Taylor was involved, but between you and me, I don't think he did it.
- Buna hayatta inanmam.
- I find that very hard to believe.
Onun olmadığı biri gibi davranmasını istiyorsun. Tıpkı senin, beni sevebileceğine inanmam gibi.
Look, you want her to be someone she's not just like I want to believe that you could love me.
Ben öyle şeylere inanmam.
I don't believe in karma.
- İnanmam.
- No.
İnanmam.
I don't believe that.
İnanmamıştım.
I didn't believe.
İnanmamıştım.
I didn't believe him.
inanmıyorum 653
inanmıyorsun 30
inanmayacaksın 31
inanma 22
inanmalısın 26
inanmıyor musun 67
inanması zor 44
inanmıyor musunuz 18
inanması güç 18
inanmıyorsun 30
inanmayacaksın 31
inanma 22
inanmalısın 26
inanmıyor musun 67
inanması zor 44
inanmıyor musunuz 18
inanması güç 18