Mecbur kaldım translate English
239 parallel translation
Ben de mecbur kaldım, inanın.
I had to, I tell you.
- Ekmeye mecbur kaldım.
- I had to mislead them.
Yanlış anlama. Mecbur kaldım.
You do not misunderstand, I was forced to
Yapmak istemedim ama buna mecbur kaldım.
I had to. I had to. I had to.
Mecbur kaldım!
I had to!
Biliyorum, yapmamam gerekirdi ama, mecbur kaldım işte.
I know I shouldn't have but I simply had to.
Hayır, ama mecbur kaldım diyelim.
No, but I've got to have you.
Bu kanıya varmak için mecbur kaldım.
I was forced to this conclusion.
Bu adama iğne yapmaya mecbur kaldım.
I had to give the man an injection.
Alışmaya mecbur kaldım.
Must be getting used to it.
Mecbur kaldım buna.
I was forced to do it.
Onu kabul etmeye mecbur kaldım.
I was forced to commit him.
Onunla aynı fikirde olmaya mecbur kaldım.
I'm forced to agree with him.
- Mecbur kaldım.
- I had to. He...
- Mecbur kaldım.
- I've been reduced to this!
Ama şimdi oğlumun sesini duydum... ve buna mecbur kaldım.
But now I've heard his voice... and I must.
Ben de nefsimi müdafaaya mecbur kaldım.
And I defended myself.
Mecbur kaldım.
I'm locked in.
- Mecbur kaldım!
- I'm impressed!
İşim bitmeden orayı terk etmeye mecbur kaldım.
I've been forced to leave before my job was done.
Lara'nın benimle aynı niyeti taşıyacağını tahmin edemedim. Ben de parayı güvenli bir yere koymaya mecbur kaldım.
I couldn't predict that Lara would have the same intentions as me, so I was forced to put the money in a safe place.
Mecbur kaldım.
I was forced into it.
Yanlız kalacaktı... Elini uzattı, mecbur kaldım.
You would have been alone... and it was me I needed help her.
Satmaya razı olmadınız, zorla almaya mecbur kaldım.
Now you've forced me to take what you would not let me pay for.
Mecbur kaldım.
I'd be much obliged.
İmparator olmayı istemedim aslında, ama mecbur kaldım.
I did not truly want to become emperor, but I had to.
- Mecbur kaldım. İki saat süre verdim.
I promised to give the answer in two hours.
Mecbur kaldım.
I had to
- Gerçekten mecbur kaldım.
- I really had to
Ne demek "mecbur kaldım"?
What the fuck d'you mean "you had to"?
Tüfeği elinden almak istemezdim ama mecbur kaldım.
Pride? I didn't want to take the gun. I had to.
Umutsuz bir girişimde bulunmaya mecbur kaldım.
I am committed to a desperate enterprise.
Evleneceğinizi anlıyorum... Bunu yapmaya mecbur kaldım.
I understand you're getting married... I am forced to do it.
O durumda mecbur kaldım.
I made a decision on the spot.
- Mecbur kaldım.
- Have to.
- Ben, mecbur kaldım...
- l was forced to...
Bunları yapmaya mecbur kaldım.
Sorry, for what I did.
Mecbur kaldım lordum.
I've had to, my lord.
Senin ve takımının korkunç... performansını görünce buraya gelmeye mecbur kaldım.
I was compelled to come... when I saw the terrible condition of you and your team.
Natasha'yı kurtarmak için buna mecbur kaldım.
To save Natasha, I had to agree.
Mecbur kaldığımı kaç kez daha söylememeliyim.
- I can't tell you how much obliged I am. - Good night.
Mecbur kaldım.
I had to.
Birkaç kongre üyesi ya da senatörün... mecbur kaldığımız zaman ne kadar sıkı çalıştığımızı görmelerinin bize bir zararı olmaz.
It wouldn't hurt us if a congressman or a senator saw how effectively we can work when we have to.
- Buna mecbur kaldığımı anlamalısın.
- You understand my hand was forced.
Mecbur kaldığımız bazı durumlarda başvurduğumuz şiddetin çeşitli biçimleri vardır, mesela beni öldürmeye çalışmanız gibi.
There are some forms of violence that are forced upon us, such as, um... When will you try to kill me?
En iyi arkadaşımı kefaletimi ödemesi için sürüklemek zorunda kaldım ve her şeyi açıklamaya mecbur bırakıldım.
I had to drag one of my best friends downtown to bail me out and then had to explain the whole thing.
Sayenizde mecbur kaldığım için burada gördüm.
I've seen him here, obliged to do so by you.
Sadece mecbur kaldığım içindi. Üstelik Maryln o işi haberim olmadan yaptı.
It was an act of desperation, and she did it behind my back.
Sizi buna mecbur bıraktığım için üzgünüm ama koridorda sıkışıp kaldım.
I'm sorry to make you do this, but I got stuck in the aisle.
Buna mecbur kaldığım için üzgünüm.
I'm sorry to have to do this.
- Mecbur kaldım.
- I had to.