Saçmalıyorum translate English
753 parallel translation
Saçmalıyorum işte.
I was just being silly.
Sanırım saçmalıyorum.
Oh, I guess I'm talking nonsense.
Saçmalıyorum herhal.
I'm just silly.
Saçmalıyorum, herhalde.
I can't figure what I was saying.
Sanırım saçmalıyorum.
I guess its silly.
Saçmalıyorum, değil mi?
I'm funny, right?
Galiba saçmalıyorum.
I suppose I'm just talking nonsense.
Belki saçmalıyorum, ama emin olmalıyım.
Maybe I'm being foolish, but I must be sure.
İyice saçmalıyorum.
Well, I'm blithered.
Hayır, saçmalıyorum işte.
No, I know what I mean.
- Hiç. Saçmalıyorum.
I think I rave.
Saçmalıyorum, çünkü Alfred gerçek bir profesyonel.
I'm being ridiculous, because Alfred's a real pro.
Özür dilerim, saçmalıyorum, çünkü kıskancım.
Forgive me. It's just my jealousy talking.
Ama şu anda sadece saçmalıyorum.
And I'm just saying a lot of nonsense now.
Saçmalıyorum.
I'm talking nonsense.
Saçmalıyorum demek.
So I'm talking nonsense!
Doğruyu söylemek gerekirse biraz saçmalıyorum ha?
Say the truth, I sound a little crazy?
Sürekli saçmalıyorum.
I do run on and on.
Hayatım, belki saçmalıyorum, ama ben daha rahat...
Darling, perhaps I'm being silly, but I'd be more comfortable...
Saçmalıyorum.
I'm just acting crazy.
Saçmalıyorum..
I've become foolish.
Senin ne düşündüğünü biliyorum, ben saçmalıyorum.
I know you think, I'm talking rubbish.
- Evet, saçmalıyorum.
- Yeah, I'm reaching.
Adaleti engellemeye çalışmıyorum ancak bu genç adamın da dediği gibi bu bir saçmalık.
I'm not trying to obstruct justice, but just as this young man says, this is a farce.
Saçmalık, katılıyorum. Ama bu sesler ne zaman başladı?
Bosh, I agree, but when did the noises start?
Böyle saçmalıklar aklına nasıl geliyor anlamıyorum.
I don't know what got into your head.
Bu tür saçmalıkları yanımda taşımıyorum.
I don't carry that sort of nonsense about with me.
Saçmalık kokusu alıyorum.
I smell bullshit.
Bu saçmalığa inanmıyorum.
I don't believe that stuff.
Savcı tarafından yapılan sorgulamanın saçmalığına... dikkat çekmeye çalışıyorum.
Well, I'm attempting to indicate, sir, the utter absurdity... of the line of questioning used by the prosecutor.
Kongo'da tüberküloz olduğun saçmalığına inanmıyorum.
I don't believe that rubbish about your having had TB in the Congo.
Baron Krovath ve hakkımda söylenen saçmalıkları hatırlıyorum.
I remember when some nonsense about me and Baron Krovath....
Birleşik Devletler Anayasasına ortaçağ saçmalıklarının girmesini ve ilerleme karşıtlarını önlemeye çalışıyorum.
I am simply trying to prevent the clock-stoppers from dumping a lot of medieval nonsense into the United States Constitution.
- Saçmalamıyorum. - Saçmalıyorsun.
- He followed Sadako outside.
Majesteleri böyle saçmalıklara inanamıyorum!
- You forget yourself Madame!
Bu saçmalığın canımı sıkacağını sanmıyorum.
I don't think I can be bothered with this nonsense.
Saçmalık bu! Bak, anlıyorum bu... berbat bir durum ama...
Look, I know it's... terrible but...
Ben bu saçmalıkların hiçbirine inanmıyorum.
I don`t believe in any of that crap.
Devamı için elimden geleni yapıyorum ama saçmalık istemiyorum.
Now, I do my best to keep things moving along but I'm not having things getting silly.
Bu saçmalığın sebebini anlamıyorum.
I don't understand the reason of this farce.
Bak Emily, ara sıra kıskançlık yapmana aldırmıyorum ama bu saçmalık.
I don't mind you getting a little jealous now and then... but isn't this ridiculous?
Ne zaman bu bağlantıyı kapatsam yeniden ses-yazar saçmalığına girmek zorunda kalıyorum.
Every time I break this connection, I gotta go through this voiceprint bullshit.
Bütün gece burada dikilip bize "Yorum yok" saçmalığını mı söyleyeceksiniz?
You're gonna stand there all night giving us that "no comment" crap?
Bu saçmalıkların ne alakası var anlamıyorum.
I don't know what I'm getting here with that shit.
Seninle tanıştırabilirim ama sanmıyorum ki... Saçmalık!
I can introduce you to him, though i don't believe... bullshit!
Bir şeyler hatırlıyorum ancak... Ne demek istediğimi hatırlayamıyorum. Muhtemelen saçmalıyordum.
I remember something a bit muddled but I can't remember what I wanted to say.
Bailey saçmalığı derken uygar dünyanın kıskandığı muhteşem İngiliz yapımı köprüden bahsettiğini sanıyorum.
When you refer to Bailey crap, I take it you mean that glorious precision-made British-built bridge which is the envy of the civilized world.
Ben bu politik saçmalıklara inanmıyorum.
I dont believe in all this political crap.
Bazen bu saçmalıklara inandığımı düşünmeye başlıyorum.
Sometimes I even start thinking That i'm gonna believe all that bullshit.
Bu saçmalıklara artık inanmıyorum.
I'll tell you something else, I don't believe in this crap anymore.
Ben doğaüstü saçmalıklara inanmıyorum.
I don't believe in this superstitious nonsense.
saçmalık 1235
saçmalama 1352
saçma 804
saçmalıyorsun 156
saçmalama lütfen 25
saçma sapan konuşma 57
saçmalıyor 21
saçmalamıyorum 22
saçma sapan konuşuyorsun 17
saçmalamayı bırak 40
saçmalama 1352
saçma 804
saçmalıyorsun 156
saçmalama lütfen 25
saçma sapan konuşma 57
saçmalıyor 21
saçmalamıyorum 22
saçma sapan konuşuyorsun 17
saçmalamayı bırak 40