Yaşlılık translate English
631 parallel translation
Özel bir rahatsızlığı yok, sadece yaşlılık.
I had Nothing particular the matter with him, they tell me, just.... Just old age.
Mikhail Bogdanovich, yaşlılık bahane,
Mikhail Bogdanovich, excuse an old man,
Onlar yaşlılık zamanlarım için.
They're for my old age.
Bunların hepsi yaşlılıktan. Hastalık değil.
Just getting a little old, I guess.
Benim uzmanlığım yaşlılık hekimliği.
- My specialty is geriatrics.
Yaşlılık ve yalnızlık, her ikisi de verilmesi gereken zorlu sınavlar. İkimiz de gelecekle ilgili büyük planlar yaparak avunuyoruz. "
And even old age and solitude have their charm... when you are part of the great plan.
Otlar... Onlar benim Oliver. Yaşlılık sigortam benim.
They're, uh, they're mine, Oliver... all I have to live on in my old age.
Belki de yaşlılık alametleridir.
Maybe it's just old age coming on.
Yaşlılık ve somon, gençlik ve sardalya.
Old age and salmon, youth and sardines
Yaşlılık beynine vurmuş.
I think his age is affecting his brain.
Yaşlılık beni mahvetti.
Age is ravaging mine.
- Ama o yaşlılık için güvencendi.
- Wasn't that for your old age?
Mücevherler ve saraylar ile sakin bir hayatın ve şöminenin yanında mutlu ve onurlu bir yaşlılık arasında seçim yap. Ama ben sana ikisini de veremem!
Choose between jewels and palaces or a happy retirement by the fireside, with honor and dignity, but I can't give you either!
Yaşlılık.
Old age.
Yaşlılık.
- [Clock Ticking] - Old age.
Ama yaşlılık beraberinde başka şeyler de getiriyor.
But old age comes not alone.
Daniel Boone'nun işsizlik sigortası ve yaşlılık aylığına ihtiyacı yoktu.
Daniel Boone wasn't looking for unemployment insurance and old-age pension.
Yaşlılık işte, evlat, hafıza falan bırakmıyor insanda.
Oh, middle age, my boy, no memory at all.
Bu benim yaşlılık günlerimi daha da yalnız kıldı.
This has made my old age rather lonely.
Emeklilik, yaşlılık sorunuyla karşılaşmadığımı mı sanıyorsun?
Do you think I haven't faced the problem of retirement, of old age?
Her iki sözcük de Yunanca yaşlılık anlamındaki "geras" kökünden gelir.
Both words have the same Greek root geras, meaning old.
Matmazel, yaşlılık güzelliğin önünde eğiliyor.
Mademoiselle, age bows down before beauty!
Çocukluk ile yaşlılık arasında.
Between childhood and older.
Kaçak viski. Ve yaşlılık. Neredeyse 70 yaşındaydı.
- White Mule whisky and his 70 years.
Yaşlılık sırtımızda büyük bir yük.
Age is such a burden.
Kıskanç Lyduschka, yaşlı Scarpinelli'nin oyunlarını bilmektedir ve Balduin için kaygılıdır.
The jealous Lyduschka knows all about the old Scapinelli and fears for Balduin.
Cadılık çağı boyunca çirkin ve yaşlı olmak çok tehlikeliydi ama genç ve güzel olmak da pek güvenli sayılmazdı.
During the witchcraft era it was dangerous to be old and ugly, but it was not safe to be young and pretty either.
Cadılık çağında yaşlı bir kadının bariz bir şekilde fark edilebilen bir veya daha fazla özelliğinin olması onu mahkemeye sevk etmek için yeterliydi.
One or more traits that might make an old woman noticeable was enough to bring her to court during the witchcraft era.
- Yaşlı adama bir kılıç ver.
- Give a sabre to the old man
Kisilova'da, bir nesildir boyunca yaşlı kadın kılığındaki bir vampirin lanetine uğramış bir köyde şu yöntem uygulandı :
In the village of Kisilova, haunted a generation ago by a vampire in the form of an old woman, the following procedure was used :
Kızlarının geleceğini nasıl da böyle oluruna bırakabilirsin! Yaşlı ve fakir mi olsunlar istiyorsun?
How can you be so resigned to your daughters growing up to be penniless old maids?
İleri yaşta çocuk doğurmanın iyi tarafı var dediler hele kız ise, yaşlılığınızda rahat edersiniz dediler.
They said that my recompense for having a late child was comfort in my old age, especially if it was a girl.
Tüm erkeklerden : yaşlı erkeklerden, genç erkeklerden gül suyu kullanan genç ve yakışıklı erkeklerden ve aşağılık özel detektiflerden!
All men : Old men, young men... beautiful young men who use rose water... and almost-heels who are private detectives!
Kırışık alnındaki çirkin izleri ve yayvan ağzındaki ifadeyi dikkatle inceliyordu. hangisinin daha korkunç olduğunu düşünüyodurdu. günahın izleri mi, yaşlılığın izleri mi.
He would examine with minute care the hideous lines that scarred the wrinkling forehead or crawled around the heavy, sensual mouth, wondering which were more horrible - the signs of sin or the signs of age.
Bir hademe olarak, pek başarılı sayılmaz, ama o sadık, çevreyle birbirine uyan, yaşlı ve huysuz bir kadındır.
As a caretaker, she's a bit of a failure, but she's a faithful, dirty old bird and goes with the place.
Ey Tanrım, bir genç kızın pırıl pırıl kafası nasıl kararır bunak yaşlıların canı gibi?
O heavens, is't possible a young maid's wits should be as mortal as an old man's life?
Yaşlılığın getirdiği sıkıntılar varken yapılan şeylerden duyulan haz azalıyor.
The zest does go out of things with the encroachments of old age.
Ve yaşlı bir hizmetçi aşık olduğu zaman, eğer aşkı karşılıksız kalırsa, Tanrı, onun hislerinden karşısındaki kişiyi korusun.
And when an old maid's in love heaven protect the object of her affections if that love goes unrequited.
Ben, kadınların bağlılık konusunda hayal kurmak ya da bu eksiklikten dolayı rahatsızlık duymak için çok yaşlı bir adamım ama senin entrikalarının, benim planlarımla karışmaya başladığında bu farklı bir şeydir.
I'm too old a man to have any illusions about the constancy of women, or to be seriously disturbed by the lack of it but when your intrigues start interfering with my plans that's something else again.
O yaşlı Dan Carney, eski bir gömlekten daha gri ve yüzü her zamankinden daha kızıl!
What? Well, if it isn't old Dan Carney. Grey as an old shirt and red in the face as ever.
Çok yaşlıyım ve iltifat edilmekten sıkılıyorum.
I'm too old and weary to be rewarding.
Kaç kez söyledin, yaşlı, kötürüm ve kıskanç diye, ve bir kıvrılıp, ölseydi, şanslı olurduk diye.
How many times have you said that he was old and decrepit and jealous, and if only he'd curl up and die we'd have our chance.
Küçük kayığıyla yalnız başına Golf Akıntısı boyunca balıkçılık yapan yaşlı bir adamdı. Bir balık yakalayamayalı 84 gün olmuştu.
He was an old man who fished alone in a skiff in the Gulf Stream and he had gone 84 days now without taking a fish.
Balık artık çakılı kalmıştı ve yaşlı adam balığın kancaya takıldığını hissedebiliyordu.
Now the fish was struck, and the old man could feel that he was hooked.
Çok namuslu yaşlı bir bahçıvana sarkıntılık ettim.
I molested an elderly gardener of great virtue.
Kızının yaşlı bir adamla evlendiğini görmektense, beni bir akıl hastesine koyacağını söyledi.
He said he'd have me put in an institution before he'd see his daughter married to an old man.
Cehennem cezasını tartışan... " ... yaşlı rahiplerle tıkılıp kalmayacağım" dedim
I just won't be cooped up with a lot of stodgy old ministers discussing hell and damnation! "
Yeter, seni aşağılık yaşlı adam!
Stop it, you mean old man!
Kılıcımı yaşlı bir adamın kanına bulayarak lekelemek istemiyorum.
I would not want to shame my sword with an old man's blood.
Yaşlı Corneille ve genç Moliere in dediği gibi Kararsız... lık.
It's what old Corneille and young Moliere call suspense... ion.
Ve kılıç kullanmak için fazla yaşlıyım.
And I'm too old to use a sword.
yaşlı 147
yaşlılar 28
yaşlıyım 21
yaşlı adam 222
yaşlı kadın 40
yaşlı bir kadın 19
yaşlı cadı 18
yaşlı bayan 17
yaşlı kız 17
yaşlı bir adam 43
yaşlılar 28
yaşlıyım 21
yaşlı adam 222
yaşlı kadın 40
yaşlı bir kadın 19
yaşlı cadı 18
yaşlı bayan 17
yaşlı kız 17
yaşlı bir adam 43