Ögle translate English
13,489 parallel translation
Öğle yemeği sipariş et. Fazla düşünme.
Order my lunch, don't think.
Bir dahaki sefere birlikte öğle yemeği yiyelim.
Let's have lunch together next time.
Öğle yemeğinde az şarap içtim, ama içmedim.
I had a little wine at lunch, but I haven't been drinking.
Öğle yemeğinde önemli bir randevum var.
But I happen to have an important lunch.
Çoktan öğle yemeği vakti gelmiş.
It's lunchtime already.
Anlaşmayı yarın öğle imzalayacağız.
We sign the accord tomorrow afternoon.
Bana daha gizemli gibi gelmişti. Gizlice buluşmalarından, öğle vakti ofisindeki perdeleri kapatmalarından falan.
It felt a little shadier than that, the way they would sneak around and close the blinds in his office during lunch and everything.
Bir ara öğle yemeğine çıkmalıyız.
One of these days we'll go out for lunch.
Öğle yemeğinde bir duble içtim.
Just one drink, over lunch.
358202 numaralı konteynır, öğle 12 : 23'te batı istikametindeki düz platforma indirilmiş.
Container number 358202 was off-loaded and placed on a westbound flatbed at 12 : 23 A.M.
Öğle yemeği için her gün buraya geliyorum.
This is where I come for lunch every day.
Öğle yemeğimizi almak için arabaya döneceğim.
I'm going to go back to the carriage to get our lunch.
Ne zaman kovulacağım hakkında öğle yemeğinde iddiaya girmeye başlamışlardır bile.
They've started taking bets in the lunch room like when I'm gonna get fired.
Sonra öğle yemeği için durduğumuzda iki polis aracı geldi ve bisikletlerimize çarptı.
" later, when we stopped for lunch, the suv doubled back and ran over our bikes.
Her güzel kıza böyle bakıyorsun yani?
Would you ogle at any pretty girl this way?
Öğle yemeğini unuttun.
You forgot your lunch.
Merkezin kayıtlarına göre mekan o gün psikoloji bölüm buluşması bir drama kulübü toplantısı, güreş takımı öğle yemeği ve Pi Upsilon Kardeşliği kurulu için kullanılmış.
According to the center's register, the space was reserved that day by a psych department meeting, a drama club gathering, the wrestling team's luncheon and an assembly of the Sisters of Pi Upsilon.
Jasper Skeehan öğle yemeği için mola aldı ve dönmedi.
Jasper Skeehan took a break for lunch and hasn't returned.
Nancy öğle yemeği getiriyor, Paula parti düzenliyor ve kimse yemek pişirmeme güvenmiyor, ben de içki işini aldım.
Nancy's bringing lunch, Paula's doing sides, and since no one trusts me to cook, I'm drinks.
Bu, birkaç sorun teşkil etmekte öğle yemeği kendinden üç kat büyük zehirle dolu ve yapışkan bir tuzakla sarılı.
This raises a few problems. Her lunch is three times her size, packed with venom and surrounded by a sticky trap.
Sylvie, izin veirsen seni bir ara seni öğle yemeğine çıkarmaktan mutluluk duyarım.
Sylvie, I would be over the moon if you let me buy you lunch sometime.
Larry King'le öğle yemeği.
Lunch with Larry king.
Katie'ye öğle yemeği yiyip yemeyeceğini sormak için odaya çıktım.
I came back up to the hotel room to see if Katie wanted lunch.
Bilmiyorum, belki de o kısacık şortla öğle yemeğine çıktığın içindir.
I don't know, maybe a lamb chop lunch with six feet of Daisy Duke.
Yarın öğle yemeğinde gel.
Come by at lunch tomorrow.
Maribel Bölgesinden bir adam dün öğle saatlerinde Manitowoc'lu bir kadına saldırı ve ırza tecavüz suçundan Manitowoc İlçe Hapishanesinde tutuluyor.
A Maribel area man remains in the Manitowoc County jail without bail today in connection with the brutal beating and the sexual assault of a Manitowoc woman yesterday afternoon.
25 yaşındaki Halbach en son pazartesi öğle saatlerinde Manitowoc'ta görüldü.
The 25-year-old was last seen Monday afternoon in Manitowoc County.
Müşterilerinden biri ise Auto Trader dergisi ve polis, pazartesi öğle saatlerinde araba fotoğrafları çekmek için Manitowoc'ta üç ayrı haneye ziyarette bulunduğunu belirtiyor.
One of her clients is Auto Trader and police say she was in Manitowoc County Monday afternoon at three different private homes, taking pictures of cars.
Öğle yemeğinde ne yapıyorsun?
[laughs]
Öğle arası tatiline giriyoruz.
We'll take our afternoon break at this time.
- Öğle yemeği mi?
- [scoffs] Of lunch?
Öğle yemeği paketinde herkes kocaman "amına koyayım" demek!
It's a giant "fuck you" to anyone who packs a lunch!
Sanırım öğle yemeği yiyebilirim, bowling alley'de tuvalet yaparım....
I guess eat my lunch, poop at the bowling alley,
Yarın öğle yemeği vakti Dresden'e gidiyorum,
I leave for Dresden lunchtime tomorrow.
Son altı aydır sabah, öğle, akşam Cinnabon yiyorum.
I've been eating Cinnabon for breakfast, lunch, and dinner for the past six months.
Ne zaman öğle yemeğine çıkıyorsun?
What time do you get lunch?
Öğle yiyen küçük yaşlı zengin hanımlar.
Little old rich ladies who lunch.
Öğle yemeği yiyelim.
Let's have lunch today.
Zaten doğru saç kesimim yok ve reçel kavanozu dışında kokteyl içmiyorum ya da Instagram'a öğle yemeğimin fotoğrafını atmıyorum.
I haven't got the right haircut anyway and I don't drink cocktails out of jam jars or post photos of my lunch on Instagram.
Hey, öğle yemeğine bizimle birlikte gelmelisin.
Hey, you should come to lunch with us.
Bense bugünkü öğle yemeğinde, o yüzüğe güzel bir fransız öpücüğü vereceğim.
Me, lunch today? I'm gonna French kiss that thing.
Bugün karımı öğle yemeğine götürecektim, yani...
I'm taking my wife to lunch today, so...
Bugünkü öğle yemeği için özür dilerim.
I'm sorry about lunch today.
- Öğle vaktine ne dersin?
- How about at lunch time? - Okay.
Her öğle arasında kaytarıp spor salonundaki açık tribünün altında oynaşırdık.
We used to sneak off every lunch hour and make out under the gym bleachers.
Hadi ama, sana öğle yemeği aldım.
Now, come on, I bought you lunch.
Vera en yeni yıldızımızı öğle yemeğine götür.
Vera, take our newest star out to lunch.
- Öğle yemeği.
- Lunch.
Öğle yemeği aşkına!
Hot lunch!
Öğle yemeğinde viski içen eski bir okul çocuğu.
He's an old school guy who drinks scotch at lunch.
Sana öğle yemeği ısmarlayabilir miyim?
Can I buy you some lunch?