Alın translate Spanish
280,417 parallel translation
Alın bakalım.
Aquí tenéis.
Kralınıza ve Başrahibe ittifak kurmaya hazırım.
Dile a tu rey, dile al abad... que estoy abierto a una alianza.
Onun için harekete geçip, öcünün alınmasını sağlayacak kişinin ben olduğumu söyledi.
Me dijo que yo era el que actuaría por él, el que se aseguraría que él fuera vengado.
Biz papaz yardımcısını asla öldürmedik.
Nunca matamos al diácono.
Bize ya da savcıya Joe ve annenin cinayetiyle ilgili anlatmadığın bir şey var mı?
Y ¿ hay algo más que no nos hayas dicho, algo que no le hayas dicho al fiscal del distrito sobre Joe, sobre el asesinato de tu madre?
Papaz yardımcısını kaçırdığını biliyorum.
Sé que secuestraste al diácono.
Papaz yardımcısının kafasına bir kurşun sıkmayı düşünüyordun.
Ibas a meterle una bala en la cabeza al diácono.
Yere yatın, yere yatın, yere yatın.
Al suelo, al suelo, al suelo.
Bir polis ya da bir bilim insanı olabilirdim ama... Mikrodalgada pişen minik pizzalar ve çocukların sirk kampında özel şoförlük yaptım.
Pude haber sido policía, o tal vez científica pero terminé calentando mini-pizzas y llevando niños al campamento de circo.
O uyuşturucuların parası ödenmiş ve alınmıştı.
Ese producto fue comprado y pagado.
Oraya da klon kanı ekledim. Eşi suç ile ilişkilendir ve koca, Helena'nın yerini söylesin.
Conecta la esposa al crimen el esposo nos dirá donde está Helena.
Yapabilecek mi bilmiyorum ama ona polisleri garajdan uzak tutmasını söyledim.
No sé si pueda, pero le dije que no se acercara al garaje ni a sus ocupantes.
Dr. Leekie, Donnie'nin üzerine çok geldi ve silahın emniyeti açıktı.
Leekie llevó a Donnie al límite y no tenía seguridad de armas básica.
Reynard'ın oğlunu bulduk.
Encontramos al hijo de Reynard.
Halkım buna çok alışkın. Anlaşılacağını sanmıyorum bile.
Mi gente está acostumbrada a la escasez, no creo que ni lo noten.
Uzun lafın kısası, kırılan cam sesi duydukça ateş etmeye devam ettim.
En resumen, que al oír cristales rotos, yo seguí disparando.
Garaj satışlarından eski ıvır zıvırları alıyorum, fiyatlarını şişirip zengin yavşaklara satıyorum.
Compro trastos viejos en mercadillos de garaje, les subo un montón el precio y se los vendo a capullos ricos.
6000'in altında bir tane bulursam paramın karşılığını alırım.
Si consigo uno por menos de 6000 dólares, recuperaré la inversión.
Bak. İsimlerimizi kirişe kazıdığımızda babamın bizi dövdüğü kemer duruyor.
Y el cinturón con el que nos arreó papá al ver lo que habíamos hecho.
Dostum. Madem bu kadar kararlısın, durma, onu işe al.
Si estás seguro, muy bien.
Bu bebeği doğuracak olsaydın seni hastaneye götürür ve başından sonuna kadar yanında olurdum.
Si tuviéramos al niño, te llevaría al hospital y te acompañaría todo el rato.
Mallarının bir kısmını çiftlikteki buzluğa taşırız.
Podemos llevar las cosas al congelador del rancho.
Yıkık dökük bir batakhaneyi alıp Garrison'ın en iyi barı yaptın.
Convertiste un garito destartalado en el mejor bar de Garrison.
Yangın sigortamın devam ettiğinden emin olsam iyi olur.
Debería comprobar que la póliza de seguros esté al día.
- İşinin bir parçası da maaş çekini imzalayan adamın sözünü dinlemek.
- Bueno, parte del trabajo es seguirle la corriente al tipo que firma tus cheques.
Güneye gidin, kapıları kilitlemek zorunda hissettiğinizde evime yaklaşmışsınızdır.
Conduces al sur, y al sentir la necesidad de trabar las puertas, estás cerca de casa.
Bu eğlence kumkumasının sonundaki ödül Meksika'da bırakılmak mı?
Y como recompensa al final del arcoíris, ¿ te desembarcan en México?
Horoz, alkol alışkanlığın beni üzüyor ve...
Rooster, me preocupa que bebas tanto...
- alkol alışkanlığınızdan...
- deberíamos hablar de cuánto bebéis...
En önemli rekorların hepsi bende olduğu için burada spor yapmama izin veriyorlar.
Bueno, al tener los récords más importantes, me permiten entrenar aquí.
Al Roker'ın yaşlıların doğum günlerini kutlamasına bayılıyorum.
Me encanta cuando felicitan a los ancianos por su cumpleaños.
Belki önlüğünü takarsın da oyun oynarız. Depocu çocukla onunla yatmak isteyen müşteri mi desem?
¿ Podrías ponerte el delantal, y así jugamos al reponedor y la clienta que quiere enrollarse con él?
Barda tanıştığın bir adamla mı kaçıyorsun?
¿ Te vas con un tío al que has conocido en el bar?
Bir bakmışsın ki barına koymak için hayvan gibi bir bizon almışsın.
Y al final, acabas comprando un búfalo para el bar.
Al. Sen alırsın, güvenli bir yere koyarsın,... çünkü bunlar bizim yemek biletlerimiz olabilir.
Ahora... tú lo tomas, y lo pones en un lugar seguro porque estos podrían ser nuestros billetes de comida.
Ve Balthazar'ın oğlunun bir resmini buldum San Francisco'da Golden Gate Köprüsü önünde.
Encontré una foto de su Balthazar frente al Acceso Dorado del Puente de San Francisco.
Belediye binasına ve gazetelere gidip,... askeri bir kayıt olup olmadığına bakın.
Como ir al ayuntamiento y a los periódicos y comprobar si hay un registro militar.
Dört haftalık soruşturmanın ardından,... FBI, yerel yetkililerin işbirliğiyle,... DNA kanıtını kullanarak, pozitif olarak bağlantılı üç yerel cinayeti kesin olarak sonuca bağladı.
Después de cuatro semanas de investigación, El FBI, con la cooperación de las autoridades locales, utilizando pruebas de ADN, han ligado positivamente al fallecido con los tres homicidios locales.
Hey, en azından ondan güzel bir bilezik kaptın.
Al menos has sacado de ello un bonito brazalete.
Gerçekten Batman'in geçenlerde hapşırırken sırtını incitmiş orta yaşlı bir adama bakıp "Hey, işte yeni harika çocuk" demesini bekliyorsun?
Crees que Batman a mirarte a ti, un hombre de mediana edad que se jodió la espalda la semana pasada al estornudar, y a decir : "Eh, ahí está mi nuevo Chico Maravilla".
Babam, o şarap buzdolabını getirdiği için CNN Kahramanı ödülü almadan gitmeyeceğinden ikimiz de birer ebeveyni alıp birbirilerinden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışalım.
Pues papá no se va a ir hasta que lo condecoren con el "CNN Hero" por traer esa cava, así que tal vez deberíamos coger cada uno a un padre ¿ e intentar que estén lo más separados posible?
Evet ama şaka yapmakla, onu kızların soyunma odasına kilitlemeden önce "Sapık!" diye bağırmak arasında fark vardır.
Sí, pero hay una diferencia entre una broma y gritar "¡ Pervertido!" antes de empujarlo al vestuario femenino.
Bifteğimin yarısını sen al, ben de balığının yarısını alayım.
Aquí tienes, toma la mitad de mi filete. Yo cogeré la mitad de tu pescado.
Kendinizi nasıl savunacaksınız peki?
Así que, venga, ¿ qué tenéis que decir al respecto?
Bir Tony ödülünü okyanusa attığını eşcinsel oğluna söyleyemem.
- Haley, ayuda. No le diré a tu hijo gay que has tirado un Tony al océano.
Ayrıca sokağın aşağısındaki çok güzel bir yerde rezervasyonumuz var cidden.
Y en realidad también tenemos una reserva en aquel sitio tan mono al final de la calle.
Ben Uhtred oğlu Uhtred! Kutsal bir adamın kral olacağını rüyasında gördüğü kölenin bulunduğu Cumberland'ın kuzeyine seyahat ettim.
Soy Uhtred, hijo de Uhtred, viajé al norte a Cumbraland, donde un hombre santo soñó a un esclavo que sería rey.
- Buranın kuzeyine ve doğusuna yerleştik.
Estamos localizados al norte y este de aquí. Conozco a Brynjar.
Yarışmacıların adlarını söylüyorum, sonunda da kazananları duyuruyorum.
Digo los nombres de los participantes y anuncio los ganadores al final.
Ertesi gün onu aradın mı?
¿ La llamaste al día siguiente?
Kendi McDonald's'ını açarken McDonald's'taki büyük adama bayilik için lisans bedeli ödüyorsun.
Cuando alguien abre un McDonald's, le paga al gran señor McDonald's una licencia para poder operar.
alınma 41
alınmak yok 18
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alın onu 55
alın şunu 54
alın bakalım 97
alınmak yok 18
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alın onu 55
alın şunu 54
alın bakalım 97